42.Bölüm: Yalnızız

682 601 110
                                    

42.Bölüm:"Etraftaki ışıklar sönecek açılınca gözlerin, bir müddet yağan yağmur ağaçlarda izlerini bırakacak. Söz veriyorum yapraklardaki damlalarla dansa kaldıracağım seni."



Ne hissedeceğim bilemediğim anlarla doluydu hayatım. Korkuyordum, düşmekten değil, onu bilmediğim bir arabada bırakmaktan. Şimdi bu beyazlar kırmızıya boyanacak. Ağladığım gece bu günden sonra hiç yaşanmamış sayılacak. Çünkü büyük olan acı küçüğü unutturuyordu, ya da tozla bulanan zihin birini aramak için unuttuğunu sanıyordu.

Konuşmamız ilk defa bu kadar kısa sürmüştü. Oyunun sonuna yaklaşıyorduk, bana atla dedi. Eskiden olsa atlardım. Ama artık kaybedeceğim bir şey var. Beni anlıyor musun? Onu kaybetmek istemiyorum. Bu yüzden kendimi önemsiyorum. Ama geçen her saniye artan hızla sona yaklaşıyoruz. Buradayız, ikimiz beraber gidiyoruz. Elimizden bir şey gelmiyor ve sessiz bakışları bana yalvarıyor. Elimi yanağına koyduğumda deniz görünüyordu.

"Beraber!"

Başıyla onay verdikten sonra gözlerimi kapattım. Can'ın kapısı kapalıydı, açması için uyardıktan sonra son kez gözlerine baktım. Ne olacağını bilmiyorum. Bizi arayacak bir kişi bile yok, bu yüzden ne zaman bulunuruz bilmiyorum ama bir kez daha aynı melodiyi duymak için bütün anılarımı feda edebilirdim. Kazımak istediğim her saniyeyi umursamadan dinleyebilirdim.

Gözlerimden bir damla yaş yanaklarıma süzüldü. Deniz bütün maviliğiyle karşımda dururken ilk defa istemedim. Onu izlemek, boğulacağımı bildiğim suya girmek kalbimde derin yaralar açıyordu. Can'ı da bırakamazdım.

"Irmak hadi!"

"Söz ver!"

"Atla!" Yüzü kızarmış, yüreğinde büyük bir acı belirtmişti.

"Söz ver, bulaşacağız."

Çenesi titremeye başlamıştı. Ağlayacak belki de bırakamayacaktı beni. Kalbim çok hızlı atıyordu. İçimden kendime fısıltılar sundum.

"Bitmeyecek en güzel yerinde, ağlayarak düşündüğün cümleleri gülerek söyleyeceksin."

Burnumu çekip gelinliğimi toparladım. O sırada elimi kendine çekip parmaklarımızı birleştirdi.

"Gözlerini kapat, zamanımız daralıyor sevgilim. Artık seni tutamayacak kadar çaresizim. Eğer aynı duruma düşersek bulutlara el sallamayı unutma. Ben seni bulurum. Lacivert gökyüzü bizim olmasa da."

Duyduğum cümleler bittiğinde göğsümden ittirerek beni dışarıya attı. Arabadan düşüşüm bile onun söyledikleri kadar yakmadı canımı. Yokuş aşağı olduğu için yuvarlanışımı durduramadım. Ama acı hissetmiyordum. Anın etkisiyle araba gözlerimden yok olana kadar aşağı sürüklendim. Çiçekleri eziyorum dedim içimden. Şuan düşünmemem gereken en gereksiz konuyu zihnime alet ettim. Eğer farklı bir konuyla bütünleşirse delireceğimi biliyordum. Tek sorun ses kaynağının ben olmamdı. Can atladı mı bilmiyordum. Altımda edilen çiçeklerle birbirine dolanan gelinliğim, yüzüme çarpan küçük taşlar...

Daha beteri içinde bulunduğum duygusal boşlukla savaşacak olmam gerçeğiydi. Bunu kendime yediremiyordum. Onu tam bulmuşken, emin olmuşken aşkından nasıl olur da bir anda ellerimin arasında kaybolurdu?

Yeşil çimler gelinliğimi daha fazla kirletmişti. Toprak çamura karışmış, saçlarımı esir almıştı. Ama önemsizdi. Bedenim büyük bir ağacın gövdesine çarparak durdu. Özellikle karın bölgem hasar alırken keskin acı bütün vücuduma yayılmıştı. Gerçekten bundan önce tattığım, ağladığım o dayanılmaz şeyler fragman niteliğindeymiş. Elimi karnıma koyup sırt üstü duruma geldim. Gözlerim yarı açık gülümsediğimi fark ettim. Büyük ağaçlar bana manzara vaat ediyordu. Gökyüzü turkuaz renginde, yıldızlar daha çıkmasa da ayın gölgesi belirmişti. Hava kararıyordu, yıllardır açık kalan şarkı artık durmuştu.

Bulutların ArdındanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin