6.BÖLÜM: Sararmış yapraklar

2.5K 1.8K 455
                                    

6.Bölüm: "Çok yorulursam burada, yalnız başıma ve çaresizce...
Yağmurlar yağdıracağım sokaklarıma. Bulutlar çizeceğim duvarlarıma. Küçük yıldızlar kondurup ayı kusursuz yapacağım, ve söz veriyorum lacivert olacak gökyüzü...
Onu öptüğüm zamanki gibi..."


"Belki şimdi değil ama mutlaka bir gün isteyeceğim."

Gönderdikten sonra açılan kapının sesiyle arkama döndüm. Hemşire yavaş adımlarla odaya girdi. Bütün dikkatimi ona verdim. Bakışları beni bulduğunda hafifçe gülümsedi. Yatağın yanındaki büyük komodine ilerlerken dudaklarını araladı.

"Yatağa geçer misin?"

Cevap vermeden telefonu kapatıp cebime yerleştirdim. Saçlarım sıkı bağlandığı için başım şimdiden ağrımaya başlamıştı. Yatağa oturup sırtımı başlığa dayadım. Hemşire komodinin içinden serumu çıkardığında gelecek olan küçük sızının farkına vardım. Kazağın kolunu dirseğime kadar sıyırıp ona uzattım. Çok fazla konuşmak istemiyordum. O da bunu anlamış olacak ki sessizliğini korudu. Koluma yakan bir sıvı döküp damarımı bulmaya çalıştığında başımı yana çevirdim. Acı çekiyor olabilirdim, canım yanabilirdi. Ama bu ben bakarken olamazdı...

"Bir buçuk saat sonra çıkaracağım."

"Tamam."

Küçük sızı psikolojik olarak bütün bedenime yayıldığında içime ürperti girdi. Birazdan geçecekti, buna emin olarak bakışlarımı tek bir noktaya kenetledim. Belki de uyumak en güzel kaçış yolu olacaktı. Ayakkabılarımı çıkarıp bütün bedenimi battaniyenin altına tutmaya özen göstererek kolumu yan tarafa uzattım. Gözlerimi kapattım, zaten yorgun ve huzursuz olan zihnim beni hiç gerçekleşmeyeceğine emin olduğum hayallere gönderirken uykuya dalmıştım...

Uykulu gözlerim kolumdaki acıyla birlikte açıldı. Hafifçe doğrulup bitmek üzere olan seruma baktım. Kendim çıkaramayacağımı biliyordum beklemekten başka çarem yoktu. Üzerimdeki battaniyeyi ittirip bacaklarımı yataktan sarkıttım. Ayakkabılarımı giyecek gücü kendimde bulamadığım için soğuk zemine bastım.

Cama ilerleyip yine gökyüzüne doğru baktım. Siyaha karışmış ışıklar vardı. Bu kez karanlığı aydınlatan küçük parıltılar manzaraya dahil olmuştu. İzlemeye devam edersem kamaşacaktı gözlerim. Kirpiklerim ıslanacak, bedenim ürperecekti. Şarkıları yarım bırakıp, melodiyi hiç başlatmayacaktım. Ama sonra bulutlar da gizledi ayı. Güneşin yanında gölge yapan ayın, karanlığının da bir anlamı kalmadı. Biliyor musun? Bazen kendime benzetiyorum. Hayallerime adım atmak için büyümeyi beklemiştim. Sonra fark etmeden geçti günler. Küçükken tuttuğum hayalleri, hayat denen oyunda koşarken düşürdüm...

Dakikalar geçmesine rağmen hala dışarıyı izliyordum. Bir elimde bitmek üzere olan serumum, diğerini camdan uzatıp gökten düşen yağmur damlalarını hissediyordum. Bazen rüzgar da dahil oluyordu. Ayakta kalmak gittikçe zorlaşırken direnmeye çalışıyordum. Çünkü bu hala oyunda olduğumun göstergesiydi. Ve ben ne kadar iyi oynarsam o kadar çok kaybedecektim hislerimi.

Derin bir nefes alıp camı kapattım. Yorgunluk değildi bedenimi çökerten, belki de yaşadıklarımı unutup onları tekrar tatma isteğiydi. Yavaşça yatağa geçtim. Sırtımı başlık kısmına dayadıktan sonra komodinin üzerinde titreyen telefonuma yöneldim. Ekranı açtım. Odanın ışıklarını kapattım. Parlaklığı da kıstıktan sonra gelen mesaja girdim.

Can Atasoy: "Gün bitiyor, bak güneş çoktan battı. Ve ben yıldızları göremeyecek kadar alçaktayım."

Hafifçe gülümsedim. Duygularım karışık, saçlarım zihnim kadar dağınıktı. Başımı yana çevirip perdesi açık kalan camdan baktım. Daha sonra yazmaya başladım. Belki de en acı hislerimi kullandığım satırlarımdı.

Bulutların ArdındanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin