Hepimiz için yeni bir gün yeni bir umut demektir. Çoğu insan belki de hayata bu motto ile tutunur. Oysa çoğu zaman yeni gün bir önce ki günün tekrarından başka bir şey değildir. Ama hayat insanı yeni teselliler, yeni umut kırıntıları bulmaya iter herbir yeni gün. Bazı günler hayatı fazla sorgularım öyle ki bunun beni yıprattığını, diğer insanların yanında beni fazla düşünceli ve ince hale getirdiğini düşünürüm. İncelik demek bu yaşadığımız dünya da zayıflık demekten başka bir şey değildi, savunmasızlıktı. Fazla düşünmek düşünmeyenlerin çukurunda boğulmaktı. Tüm bu felsefeleri kendime hatırlatarak uyandım bu yeni güne. Ulaş'ın kalbini kırıp kırmadığımı düşündüm. O da benimkini kırmıştı ama onun bunu düşünmediğine emindim. Öyle ki ben uyanmış, gözlerimi tavana dikmiş düşünürken o hala mışıl mışıl uyuyordu. Sabah uyandığımda tek kolu benim üzerindeydi ve ben onu rahatsız etmemek için üzerimden atmamıştım. Ama belki de atmalıydım. Gecenin aksine sabah uyandığımda pike üstüme örtülüydü, acaba Ulaş insafa mı gelmişti? Kolunu üzerimden ittirdiğimde uyanmadı. Ayağa kalkıp duşa yöneldim, soğuk bir duş iyi gelebilirdi. Kıyafetlerimi hazırlayıp duşa yöneldim ve banyonun kapısını kilitledim.
Soğuk suyun altına girmemle tüm vücudum karıncalanırken düşünceler yine beynime nüfuz etmeye başlamıştı. Dün gece gördüklerimden Mert dahil kimseye bahsetmeyecektim. O iğrenç yatağın çarşaflarını değiştirmek için gece gece resepsiyondan yardım istemem bile yeterince utandırmıştı. Üstelik bu Ulaş'ın özel hayatıydı ve tek gecelik ilişkileri ben dahil kimseyi ilgilendirmezdi. Beni hele hiç ilgilendirmezdi, bana ne ki! Düşüncelerle uzun bir süre boğuştuktan sonra duştan çıktım, yeşil bikinilerimi giydim, bugün uzunca yüzmeyi planlıyordum. Üstüne kot tulumumu geçirdim ve parmak arası terliklerimi giydim. Banyodan çıktığımda Ulaş hala uyuyordu. Sessizce havlumu, şapkamı, gözlüğümü alıp plaj çantamı hazırladım arkamı döndüğümde Ulaş yatakta doğrulmuş beni izliyordu.
"Günaydın." Dediğinde "Günaydın." Diye karşılık verdim.
"Erkenden kalkıp hazırlanılmış." İmalı sözlerine karşılık vermeden eşyalarımı toplamaya devam ettim.
"O çocuk için mi bu hazırlıklar?" Ben onun dün akşam ki iğrençliğine bir şey demiyorsam onun da bu konuyu açmaması gerekirdi.
"Özel hayatımı seninle konuşmuyorum." Alaycı bir şekilde güldü.
"Özel hayat diyene bak benimle aynı odada kalıyor." Haklıydı ama kalmamın sebebi çok farklıydı. Bunu ona söylememiştim ama söylememin vakti gelmişti.
"Evet kalıyorum bunun sebebini bilmek ister misin? Kalıyorum çünkü bu tatil bittiğinde ve aynı odada olmamıza rağmen aramızda hiçbir şey olmadığına sende şahit olacaksın ve bazı şeyleri anlayacaksın." Suratı birden ciddileşti sonra tekrar eski alaycı haline döndü.
"Sen dün gece anlamadın heralde güzelim, ben aynen hayatıma devam ediyorum." Tüm vücudumu bir sinir dalgası ele geçirdi. Tek gecelik ilişkisiyle mi bana hava atıyordu yani? Benim yerime tek gecelik kızı koyduğuna inanacak halim yoktu! Ben sinirle öylece kalmışken o devam etti,
"Bence bu bir hafta işi mantıklı, sen dünyanın senin etrafında dönmediğini anlarsın. Aslında senin benden vazgeçmediğini ve vazgeçemeyeceğini fark etmen için güzel bir fırsat. O zaman var mısın anlaşmaya bu bir hafta bu odadan ayrılmak yok. Önce ayrılan yenilgiyi kabul eder." Daha da sinirlendim.
"Kaybeden ben olmayacağım, anlaştık. Sana yeni tek gecelik ilişkinle başarılar. Bu sefer bizim odada değil de kızın odasında olsun tek isteğim bu." Ardından beklemeden çantamı alıp çıktım.
Kahvaltıya indiğimde Mert çoktan açık büfeden kendi tabağını doldurmuştu. O ikimize bir masa ararken bende tabağımı doldurma işlemime başladım, iştahım çok açıktı. Tatilin sonunda sıkı bir spor programı hazırlamamız gerekebilirdi. Tabağımı doldurup masama oturmadan evvel gözüm önce Ulaş'a sonra yanındaki kıza ilişti. Dün gece ki kız mıydı? Gözlerim keşke daha az kör olsaydı veya gözlüğüm yanımda olsaydı. Gözlerimi hafifçe kısınca ve onlarda biraz daha yaklaşınca bu kızın dün gece ki kızla hiç alakası olmadığını fark ettim. Hatta ve hatta daha önce takıldığı hiçbir kıza benzemiyordu kız oldukça şeydi, zarif. Bal rengi saçları, bembeyaz teni ve ela gözleriyle oldukça masum duruyordu. Zayıf fiziği sıskadan halliceydi, Ulaş'ın aradığı vücut kıvrımından çok uzaktaydı. Üzerinde beyaz ve pembe çiçekleri olan bir elbise vardı. Gülümseyince yanağının her iki tarafından kocaman gamzeler çıkıyordu, bende asla olmayan gamzelerden! Ne yapıyordum böyle? Kızı baştan aşağı süzüp kendimle karşılaştırıyordum. Olduğum yerde elimde tabak kalakalmıştım, hemen masaya Mert'in yanına geri döndüm. Mert beni gülümseyerek karşıladığında bende aynı içten gülümsemeyle karşılık verdim. Tabağımda ki pankekleri çikolatayla birleştirip ağzıma atarken yine gözüme Ulaş ve o kız takıldı. Ulaş'ın kıza bakışları içimi sızlattı. Genelde diğer kızlara bakarken gözünde yanan bir ateş olurdu onlara daha çok cinsel bir objelermiş gibi bakardı. Oysa bu kıza bakışlarında başka bir şey vardı, şefkat? Ulaş Yılmazer de asla olmayan bir duygu gibi gözüksede benim gözlerinden okuduğum buydu. Belki de yanlış analiz etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dengesiz Serseri #Wattys2019
Ficção AdolescenteGöz göze geldiğimizde "Bana ne yapacaksın?" diye sordum sesimin korku barındırdığını anlamak zor değildi. Dudaklarıma doğru yanaştığında artık beni öpeceğinden emindim ki, dudaklarıma bir kaç santim kala birden uzaklaştı ve sinir bozucu bir kahkaha...