"Hatice Abla, ben geldiiim."
"Hoşgeldin Aylin, acele et çünkü yetişemiyorum."
"Ellerimi yıkayıp hemen geliyorum."
Aylin çantasını odasına koyup elini yüzünü yıkadı. Mutfağa girerken bileğinde duran tokasıyla neredeyse beline değecek olan saçlarını başının tepesinde at kuyruğu yaptı. Kapının hemen yanında asılan önlüğünü alıp beline bağladı.
"Evet ne yapıyoruz?"
"Aylin sen patateslere bak, sonra da dolaptaki pastaları dilimle ve müşteriye hazır hale getir."
"Tamamdır."
"Okul nasıldı, açıkladı mı sınavın sonucu?"
"Ahhh hayır hala açıklanmadı. Mezun olup olmamam bu sonuca bağlı."
"Dört yılda bir kez dersten kalmadın, ama nedense tüm derslerin için böyle endişelendin. Yine boşuna stres ediyorsun."
"Sonuç güzel olsun da ben boşa endişelenmiş olayım hiç sorun değil."Aylin geçen dört yıl boyunca yaşadığı mutfakta koştururken hiç hata yapmadan yardım ediyordu. İlk yıl kırdığı tabağın, düşürdüğü bardağın, yaktığı yemeklerin haddi hesabı yoktu. Hasan Bey ilk başta hoşgörülü davransada işi ciddiye alması için her hatasında parasından kesmişti ve bu işe yaramıştı. Aylin hızla toplarlanmış kusursuz bir servis elemanı olmuştu. İlk gün verdiği sözü tutmuştu. Hasan Bey Aylin'e kendi kanından olan oğlundan çok daha fazla güveniyordu. İpe sapa gelmez oğlunu ne kadar kafenin başına geçirmek istese bir şekilde firar etmişti. Aylin'in ise bir çok kez tek başına kafeyi idare ettiğine şahitlik etmişti. Kafenin yoğun olduğu zamanlarda bir elaman daha almayı teklif etmişti ancak Aylin bunun yerine daha hızlı çalışarak maaşının arttırılmasını istedi. Aldığı paranın çok az miktarını özel ihtiyaçları için harcıyor geri kalanını mezun olduğunda açacak olduğu dükkan için biriktiriyordu. Elinde hatırı sayılır bir miktar olmuştu ancak yeterli değildi. Bu yüzden de ikinci bir elemanı kabul etmeyip okul zamanları tam anlamıyla arı gibi çalışıyordu. Yaz aylarında öğrencilerin azalmasıyla Aylin de derin nefes alıyor kendine vakit ayırabiliyordu. En farklı, en kusursuz çizimlerini o zaman yapıyordu. Bölümünü birincilikle bitirmek üzereydi. Kafedeki bu çalışmasının yanında böyle bir başarı Hasan Beyi de, Hatice hanımı da gururlandırıyordu. Geçen bu zamanda Aylin'in ailesi gibi olmuşlardı. Kardeşim dediği Zeynep ise Aylin'den bir yıl sonra yurttan çıktı. Sınav sonucu açıklanana kadar kısa bir süre Aylin'in yanında kalmıştı. Başka bir ilde hukuk kazanınca hayatına tek başına yön vermek istedi, Aylin de saygı duyup onu serbest bırakmıştı. Ondan ayrılmak Aylin için büyük bir yıkım olmuştu. Yurtta yıllarca birlikte kurduğu hayaller kırık dökük bir düş olarak kaldı. Öte yandan onun adına çok mutluydu. Çünkü oda Aylin gibi yurt çocukları için çalışmak istiyordu. Yurttaki haksızlıkları bildiği için bu duruma engel olmak en büyük savaşı olacak gibiydi. Her yaz mevsimin sonlarına doğru okullar açılmadan Aylin'in yanına gelip bir hafta hasret giderirlerdi. Ne kadar ısrar etse de bir kez olsun Aylin'i yanına gelmeye ikna edememişti. Küçük bir evi ve geçimini sağlayacak kadar geliri vardı. Bir yıl sonra mezun olduğunda çalışacak olduğu büroyu bile hazırlamıştı. Yanında staj yaptığı adama aşık olmuştu ve o günden sonra tozpembe gördüğü hayatının başka renkleri olduğunu da anlamıştı. Aylin kardeşinin mutlu olduğunu görebiliyor ama tanımadığı bir insanın nasıl böylesine mutlu edebildiğini anlayamıyordu. Zeynep ve Hatice Ablası ne kadar gözünü açmaya çalışsalarda Aylin hayatına kimseyi almamıştı. Bu duygunun kendisinde olmadığına önce kendisini sonra etrafındakileri ikna etmeye çalıştı. Her şeyden önce kendisini sevilmeye layık birisi olarak görmüyordu. Anne babası tarafından terkedilmiş bir kızı kim neden sevsindi ki? Teklif edenleri, ilgi duyanları, sarkıntılık edenleri hep olmuştu. Ama nedense hepsinin niyeti Aylin'e başka amaçları hatırlatıyordu. Bu da tiksinmesine neden oluyordu. Emin olduğu bir şey varsa hiçbir erkeğin saf duygularıyla ona yaklaşamayacağıydı.
"Patatesler ve pastalar tamam, ben masaya götürüyorum bunları."
"Dur bekle, aynı masanın iki de meyvesuyu var."
"Tamam adisyondan gördüm."
Aylin elindekileri servis ettikten sonra kafeye giren üç kıza gözü takıldı. Çok güzel gözüküyorlardı. Hele içlerinden birisi manken gibiydi. Sapsarı omzunda saçları, yüzündeki kusursuz makyajı ve şık giyimiyle dizilerde gördüğü artistler gibiydi. Kendisinin hiçbir zaman böyle kıyafetleri olmamıştı ve makyaj yapmak ona göre değildi. Staj yaptığı moda evlerine gelen kadınların hediye olarak verdiği bir kaç makyaj malzemesi vardı ama hiç kapakları açılmamıştı. Nedense kızın yanında kendini kötü hissetti. Hissettiği bu ezik tavırla kızların masasına gitti.
"Hoşgeldiniz, menüyü bırakmamı ister misiniz?"
"Hayır, taze sıkılmış limonatanız varsa ondan alalım."
"Tabi, başka bir arzunuz?"
"Hu huuu Ayşegül, telefondan başını kaldır da ne istediğini söyle."
Ayşegül memnuniyetsiz bir surat ifadesiyle arkadaşına baktı. Arkadaşının ne dediğine aldırmamış kendi dünyasında yaşıyordu.
"Emir'i bir türlü ikna edemiyorum."
"Boşuna uğraşıyorsun?"
"Hala beni sevdiğine eminim. Mezuniyet balosuna onunla gidersem tüm okulun kızları da erkekleri de kıskançlıktan çatlayacaktır."
"Hala seni seviyor olsa gelirdi değil mi?"
"Naz yapıyor bence ikna ederim ben onu!"
Ayşegül başını masanın başında dikilen kıza çevirdi.
"Sen bizi mi dinliyorsun, git getirsene siparişleri!"
Bu tepki karşısında afallayan Aylin hemen kaşlarını çattı.
"Sizin de sipariş vermenizi bekliyordum."
"Su! Tamam mı? Sadece su!"
Aylin hiçbir onay cümlesi kurmadan arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Ardından Ayşegül'ün masadaki kızlara kendi hakkında kullandığı kelimeyi duydu.
"Tam bir ahmak, nereden bulursunuz böyle ucuz kafeleri anlamıyorum."
Duyduğu bu söz Aylin'i daha fazla öfkelendirmişti. Mutfağa girip elindeki adisyonu sert bir şekilde masaya bıraktı. Yüzünün şeklinden bir şeyler olduğunu anlayan Hatice Hanım sordu.
"Hayırdır, yine ateş saçıyorsun?"
"Bir insan dışardan bakınca su gibi güzel gözükürken, ağzını açtığı anda nasıl çirkinleşir!"
"Biri yine sana bir şey mi söyledi?"
"Bana ne söylediğinin bir önemi yok, insanların saygısızlıklarına alıştım ben. Sadece kendime kızıyorum."
"Kendinden ne istiyorsun?"
"Kızın dışarıdan görünen asaletine kendimi kaptırıp etkilendiğim için! Beş para etmezmiş."
"Ah be güzel kızım, ben sana hep demez miyim gerçek güzellik içeridedir diye. Ve gözle görünmez. Kalple görünür."
"Haklısın. Limonlar nerede sıkmamız lazım?"
Aylin öfkesini çıkarır gibi limonları sıktı. Ve masaya servis etti. Ayşegül hala gözleri telefonda. Devamlı bir şeyler yazıyordu. Şeytan her ne kadar suyu kızın üzerine devir dese de, Hasan Amca'ya karşı mahcup olmamak için yok saymaya devam etti. Diğer masalar hesabı kapattı. Kafe de tek kalan kızların masasıydı. Hasan Amca çok yorulup eve gitti. Aylin de kasanın başında oturmuş elinde kalemi çizim yapıyor kendini rahatlatıyordu. Akşamın sessizliğinde masadaki gürültüler ister istemez kulağına çalınıyordu.
"Emir'i boşver Gül, Burak'la gel işte. Hem çocuk etrafında dönüp duruyor. Neden olmayacak olana bu meyil!"
"Tuğçe saçmalama. Burak öyle bir ortam için fazla basit bir karakter. Gözler benim üzerimde olmalı."
"İyi de Emir bir seneden fazladır seninle konuşmuyor bile."
"Evet Esra farkındayım, çünkü onu çok kırdım. İnsan sevdiğine kırılır şekerim. Sevmiyor olsaydı birileriyle çıkardı ama hala yalnız, neden? Çünkü hala beni seviyor. Şuan Anıl'ı ikna etmeye çalışıyorum. Evden çıkarsa ben sürpriz yapıp kapısına gideceğim. Ona özlediği geceyi yaşatacağım."
Kızların aynı anda "ooooo" diye iç çekip kırkırdamalarıyla Aylin yüzünü buruşturdu. Kafede çok çirkin sohbetlere kulak misafirliği yapmıştı, ancak kızların böyle basit davranmalarını bir türlü anlayamıyordu. Biran önce gitmeleri için sessizce dualar ediyordu.
"Aylincim ben çıkıyorum. Benim oğlanlar arayıp duruyor. Sen kapatırsın yine."
"Merak etme Hatice Abla, yarım saate kapatırım ben de."
Kızların duyabilmesi için sesli bir şekilde konuşmuştu. Gerçekten çok yorulmuştu, biran önce odasına girip uzanmak istiyordu. Ayşegül heyecanlı sesini yükselterek biranda ayağa kalktı.
"Kızlar, Anıl evden çıkıyor. Ben gidiyorum. Bana şans dileyin."
"Emir'in daha çok şansa ihtiyacı olacak bence."
"Nasıl görünüyorum? Güzelim değil mi?"
"Evet harika gözüküyorsun."
"Tamam kızlar ben gittim. Hadi byee"
Ayşegül'ün kafeden çıkmasıyla masada geride kalan iki kız hemen dedikodu etmeye başladılar.
"Tam bir gerizekalı bu kız! Sen git mis gibi çocuğu Burak salağıyla aldat sonra da etrafında dört dön."
"Hakikaten yaa, çok sert kayaya toslayacak."
"Güzelliği ve cilvesi dorukta, ona hayır diyecek erkek yoktur. Kullanıp atar onu Emir."
"Mezuniyet balosuna gelir mi dersin?"
"İnşallah gelmez."
"Tuğçe sen de bu Emir'in numarası var mı?"
"Var tabi."
"Gel haber verelim ona. Bizim kız dumura uğrasın."
Aylin arkadaşlık ilişkilerinin kıskançlık duygusu üzerine kurulduğunda böyle kötü sonuçları olduğunu biliyordu. Okulda da onunla arkadaşlık kurmaya çalışan her kıza kapısını sonuna kadar açmıştı. Ne var ki ya notlarını çaldırdı, ya kopya çekmekle suçlandı ya da hocalarla adını çıkartmışlardı. Acı bir çok tecrübe ile güvenmemeyi öğrendi. Şimdi masada telefonun başına eğilmiş bir şekilde gözleri kötülükten parlayan kızların samimiyetsiz gülümseleri doğru bir karar verdiğini gösteriyordu. Amaçlarına ulaşan kızlar hesabı ödeyip kafeden çıktılar. Aylin onların ardından hemen kapıyı kilitledi. Önceden hazırladığı paspas ile yerleri silmeye başladı. Kafe mis gibi kokmuştu. Kirlenmiş masa örtülerini değiştirdi. Lavaboları akıttı. Kendini yatağına bıraktığında gerçek anlamda bedenini hissetmiyordu. Deliksiz bir uyku ona iyi gelecekti.
~ ~ ~ ~ ~ ~
Emir bütün gün babasının mecbur tuttuğu Yıldızkonut sitesindeki inşaatta koşturup durdu. Derme çatma kurulu iskelenin üzerinde işçilerle beraber çalışıyordu. Gencer Bey oğluna bir mezuniyet hediyesi vermek istiyordu ancak hak edip etmediğini görmek için bu işi tamamlamasını istemişti. Evladı gibi gördüğü Anıl'ı da unutmamış, ancak ikisinin de başarısını ayrı ayrı görebilmek için Emir'le aynı yere vermeyip hemen yanındaki Aykonut sitesine göndermişti. Ay ve Yıldız konut siteleri Gencer Bey'in en büyük hayallerinden biriydi. Şimdi bu hayali oğullarıyla gerçekleştiriyor olmak haklı olarak gururlanmasına sebep oluyordu. Paydos verdiklerinde Emir Anıl ile bir araya gelip birlikte yemek yediler.
"Emir, Gül hala yazıyor sana değil mi?"
"Telefona bakmıyorum artık, şantiyede ceketin cebinde şuan."
"O yüzden bana yazıyor demek ki."
"Nedir zoru?"
"Seninle mezuniyet balosuna gitmek istiyor."
"Boynuzlarımı takar giderim tabi!"
"Gül'ü siktir et. Geceye geleceksin değil mi?"
"Hayır."
"Yapma be Emir. Eğlenmek bizim de hakkımız."
"Sana engel olan mı var, git ve eğlen. Ben oraya gelip Ayşegül'ün abartılmış tavırlarını çekemem."
"Ne yapacaksın?"
"Ece'ye söylerim bizimkilerle güzel bir yemek organize eder onlarla geçiririm geceyi. Yatıya da orda kalırım. Evi sana bırakırım yani."
"Oğlum benim derdim ev mi, beraber eğlenseydik."
"Tamam seninle başka bir akşam başbaşa bir klübe gider eğleniriz."
"Yani sırf Gül yüzünden mi gelmiyorsun?"
Emir bu soruya cevap vermek yerine yüzünü buruşturdu.
"Dallaması da var tabi."
"Kim Burak mı?"
"Anma şu siktiğimin çocuğunu!"
"Yediği dayaktan sonra yanından geçemez senin. Dert ettiğin şeylere bak. Boşver be kanka. Kendin için yaşa, görme onları."
"Anıl sinek de küçüktür ama mide bulandırır. Eğleneceksem midem rahat olsun isterim. O yüzden daha fazla ısrar etme."
"Nasılsa on gün daha var geceye bir şekilde ikna ederim seni."
"Azmine hayranım Anıl, ancak boşa çırpınıyorsun."
"Göreceğiz!"
"Kalk hadi, fazla bile oturduk. Evde görüşürüz."
Bütün gün inşaatta çalışmaktan yorulmuşlardı. Eve geldiklerinde ikisi ayrı birer kanepede uzanıyordu. Anıl elinde telefonu devamlı mesajlaşma halindeydi. Emir ise yarı uyur pozisyonda tv ye bakınıyordu. Ayşegül'den gelen mesajları okumadan silmiş. Ardından telefonu bir köşeye fırlatmıştı. Anıl biranda ayaklandı.
"Emir ben çıkıyorum."
"Hayırdır oğlum bu saatte?"
"Ağıma bir kız takıldı, ateşi yaktı, bende pişirip yiyeceğim."
"Yorgun değil miydin sen?"
"Kiiimmm beeennn, sabaha kadar çalışırım. Hadi eyvallah."
Odadan çıkan Anıl'ın peşinden bağırdı
"Su getir desem kalkmazsın. Uçkur peşine uçtun amk!"
Kafasını kapıdan uzatan Anıl yamuk bir gülüş yerleştirdi yüzüne
"Bebeğim gecemi aydınlatırsan suyunu getiririm tabiki"
Başının altındaki yastığı kaptığı gibi Anıl'a fırlattı.
"Siktir gin lan!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK DÜŞLER
RomanceHayat bir tahterevalliydi.. Bir ucunda Aylin diğer ucunda düşleri vardı. Hayatındaki dengeyi bir türlü tutturamayan Aylin'in düşleri hep havada kaldı. Ne zaman Aylin yükselecek olsa bir şekilde düşleri kırılıyor ve yükseldiği yerden hızla düşüyordu...