Yediğim sert tokatla yüzüm yana savrulmuştu. Başımı yavaşça kaldırdığımda Yoongiyle göz göze gelmiştim. Şaşkın ve endişeli bir şekilde bana bakıyordu. Gerçekten bunu yaptığına inanamıyordum. Artık yanımızda birilerinin olması umrunda bile değildi.
Kolumdan tutarak tekrar karşısına çektiğinde bir şey söyleyememiştim.
-Dudağını sil hemen. Kanıyor...
"Neden? Bayan Kang görür ve gerçek yüzün ortaya çıkar diye mi korkuyorsun?"
Kolumu sıkarak kulağıma eğilmişti.
"Yalnız olmadığımızı biliyorsun. Eve kadar bekle o zaman ne yapacağımı görürsün"
R-Ahh özür dilerim biraz geciktim. Konuşmam uzun sürdü.
Annem hiçbir şey olmamış gibi gülümsemeye devam etmişti. Sanki az önce beni öldürecekmiş gibi bakan kadın o değildi.
Sağıma baktığımda Yoonginin hala bana baktığını farkettiğimde hemen bakışlarımı zemine odaklamıştım.
R-Evet az önce telefonda çok güzel bir haber aldım. Ondan böyle sevinçliyim. Nerde kalmıştık? Hah evet Min Yoongi... seni bu seferlik affediyorum gidebilirsin. Marita sende çık lütfen biz annenle biraz konuşacağız daha.
-Sınfın önünde bekle gelip seni götüreceğim.
Sadece başımla onaylayarak hemen odadan çıkmıştım. Hızlı adımlarla asansöre binerek beklemiştim. Yoongide aceleyle gelerek hemen içeri geçmişti.
2. Kat için tuşa basacağımda onunda aynı tuşa basacağını farkedip geri çekilmiştim.
Asansor hızla katları inerken ikimizde arkamıza yaslanmış sessizce bekliyorduk.
'Neden yalan söyledin?'
"Bir nedenim yok"
İkimizde birbirimize bakmadan sadece öne odaklanmış konuşuyorduk.
Son bir kat kaldığında doğrularak öne doğru bir adım atmıştı. Biranda tüm tuşlara aynı anda basmaya başlamıştı.
"Ne yapıyorsun sen?"
Kolundan tutarak durdurmaya çalıştığımda durmadan yaptığı şeye devam etmişti.
"Dursana bozacaksın şimdi. Zaten geçen bozuldu ve doğru dürüst tamir edilmedi"
'Biliyorum. Bende tam olarak onu yapmaya çalışıyorum'
Asansör biranda durduğunda elini tuşlardan çekerek geri çekilmişti.
"Sen ne yaptın? Delirdin mi? Bana bir daha karşılaşmayalım diyorsun ve sonrada ikimizi aynı asansörde mahsur mu bırakıyorsun"
'Seni kurtardım. Tıpkı senin beni kurtardığın gibi'
"Sen neden bahsediyorsun?"
'Annen seni götüreceğini söyledi az önce. Anlaşılan pek hoş şeyler olmayacak'
"Bana acımana gerek yok"
Umursamadan yere oturmuş çantasını yanına bırakmıştı.
'O zaman yalan söylerken sende bana acıdığın için mi yaptın'
"Tabi ki hayır. İkisi aynı değil"
'Bana sorarsan en erken bir kaç saat en geç beş saat burdayız. O yüzden kendini yorma derim'
Tamam şuan sevdiğim çocuğun yeni bir huyunu öğrenmiş oldum. Dünya yansa umursamaz bir şekilde oturup izleyebileceğini...
Bir şey söylemeden bende oturarak çantamı yanıma bırakmıştım. Burda kaç saat nasıl dayanacaktım? Eskiden olsa Yoongiyle aynı asansörde mahsur kalacağımı bilsem sanırım sevinçten o asansöre sığamazdım.
Ama şu bir kaç gün içinde öyle şeyler olmuştuki artık bazı umutlarımı ve heyecanımı kaybetmiştim.
'Şey.. dudağın..
Eliyle dudağının kenarını işaret ederek bana bakıyordu.
"Ne?"
'Dudağın kanıyor'
Hemen hızla çantamdan peçetemi alarak dudağımın kenarına bastırmıştım.
Ahh acıyordu. Şu zamana kadar alışırım diye sanıyordum ama sanırım acıya alışamıyordum.
"Neden öyle bakıyorsun? Bana acıyarak bakmanı istemiyorum "
'Acıyarak bakmak... kötü bir şey değil mi? Burda ben ve arkadaşlarıma hep öyle bakıyorlarda o yüzden sordum'
Haklıydı ama ben öyle bakmıyordum ya da davranmıyordum.
'Arkadaşın için üzülmüş olmalısın.Taemin için'
"O benim arkadaşım değil. Onların hiçbiri benim arkadaşım değil. Arkadaşım falan yok. Kimse yok"
Sinirle bağırdığımı farkettiğimde sakinleşerek bacaklarımı kendime çekip başımı yaslamıştım.
'Alo. Taehyung beni duyuyorsun değil mi? Hemen birilerine söyle. Ben ve Marita asansörde mahsur kaldık.'
Th-Neee? Sen delirdin mi? Böyle bir şey bu kadar sakin söylenir mi? O asansör üstelik bozuk
Taehyung öyle bir bağırıyorduki telefondan sesini ben bile duyabiliyordum.
'Panik yapmaya gerek yok. Birilerine söyle hemen. Kapatıyorum şarjım bitecek yoksa'
Th-Dur kapatma. Siz iyi misiniz?
Göz devirerek sadece iyiyiz diyerek telefonu kapatmıştı.
'Işte birazdan kurtuluruz. Taehyung halledecektir. Panik atağın ya klostrofobin falan yok değil mi?'
"Merak etme yok. Yani o dizilerdeki bayılan kızlar gibi başına dert olmam. Zaten düşündüğün o şeyler sadece dizilerde oluyor "
Sadece başını sallayarak çantasından su şişesini alarak başına dikmişti.
Yukarı baktığımda havalandırma için küçük bir yer olduğunu farketmiştim. Bu iyiydi en azından içeride havasızlıktan ölmezdik.Çantamı açarak bende içerisinden suluğumu alarak bir kaç yudum içmiştim. Böyle hiçbir şey yapmadan beklemek oldukça kötüydü.
Suyumu çantaya koyarak Yoongiye baktığımda başını eğmiş kollarını dizine yaslayarak oturuyordu. Hiçbir şey söylemeden telefonumu aldım. Telefonda yapacak pek bir şey yoktu ki. Daha da sıkıcıydı.
Tekrar ona baktığımda hala aynı pozisyonda durudğunu farkettim. Yerinden kıpırdamıyordu bile.
"Hey sen iyi misin?"
Cevap vermeyince doğrularak birazcık yanına yaklaşmıştım.
"Yoongi neden konuşmuyorsun?"
Başını biranda kaldırdığında ne yapacağımı şaşırmıştım.
"Senin neyin var?"
Yüzü ter içindeydi ve ten rengi bembeyaz olmuştu.
'Sanki nefes alamıyorum'
"Aptal, klostrofobin mi var? Birde bana söylüyordun. Asıl senin varmış"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Different Worlds /Farklı dünyalar |MYG|
FanfictionDudaklarımı kanlı dudaklarına bastırdığımda gözlerindeki ifadeyi hiç bir zaman unutmayacağımı biliyordum. Büyük ihtimal o da bu öpücüğü asla unutamayacaktı. Gözlerimi kapattım ve o bakışları sonsuza kadar zihnime kazıdım İki farklı karakterin kendi...