Oy yok ama yine de bölüm attım.
Lütfen Oy verin. Bir yeriniz eksilmiyor gerçekten."Haklısın Dilan!"
Yaptığım hazır çorbayı ve kızartmaları masaya koyarken bir yandan da Dilan'ın söylenmelerini dinliyordum. Yeri gelince de haklı olduğunu belirten bir kaç söz ve mimik kullanıyordum.
"Hayır yani sanki patron değil ülkenin sahibi. Yok neymiş efendim gelince ayağa kalkmamışım! Bu ne egodur bu ne kibirdir!"
"Haklıs-"
"Haklıyım tabii o ayağı takılıp beş karış havadaki burnu kırılasıca herife ne kadar saldırsam haklıyım."
Bu sefer cümlemi dahi tamamlamama izin vermeden 'tabi haklıyım' adlı namesini okumaya başlamıştı. Bu kız gerçekten o kızdı. Her kitaptaki o masum daimi aşkın gelecekteki sahibi olan kızdı.
Sanırım enişte beyimizde anlaşmak kelimesinin yanından bile geçemediği 'şerefsiz' patronuydu.
Çalıştığı şirket üzerinde biraz araştırma yapmıştım. Patronun ultra seksi ve ultra yakışıklı ve ultra zengin ve ultra çek-
Höst
İç sesimin uyarısı ile tamamlayamadığım cümlemi sonlandırdım.
Arkadaşının gelecekteki XXXXL aşkına yanaşamayacaksın demi
İç sesime göz devirdim. Tamam kızım, sürtüğüz ama sürtüklüğünde bir sınırı var.
Bir an duraksayıp 'ben neyi düşünüyorum lan' moduna girdim. Kafamdaki mükemmel tahtalarımın paslanma olasılığı kaçtı?
İçimden geçirdiklerime ithafen hafifçe gülümsediğimde Dilan'ın sesini duydum.
"Ne gülüyorsun be komik mi?"
Ağzını bıçak açmayan kızı 2 hafta da bülbüle kestiren herife tişikkirler...
Yüzüme dik dik bakan kıza gülümseyip imali imali konuşmaya başladım. "Şeye gülüyordum. Adam seni iyi ellemiş."
Cümlemi tamamladığım anda Dilan şok olmuş gözler ile yüzüme bakıyordu. Kahverengi gözleri fazlaca açılmıştı. Bakışları biraz garipti, dediklerimi kavramaya çalışıyor gibiydi. Birazdan kafası basardı. Ve utanırdı. Kızaracak olan yanaklarından bahsetmeme gerek yok sanırım.
"Ne? Ne... Ne ellemesinden bahsediyorsun?"
Dilan'ın birbirine giren kelimelerini işittiğimde sinsice sırıttım.
"Yani herif seni düşerken tutucam ayağına iyi ellemiş diyorum. Sen en iyisi hamilelik testi al."
Sözlerimi süzgeçten dahi geçirmeden saldığımda beklenen mükemmel olay gerçekleşti.
Kızaran yanaklar....
Sanırım bazı kızlar gerçekten de masum olmak için dünyaya geliyorlar. Bazıları ise benim gibi olmak için...
Benim gibi...
Düşüncelerimin burnunun direği sızlarken gülümsedim.
Benim gibi...
O kızların bedenleri bile karakterlerine uygun oluyordu. En basiti kızaran yanaklarıydı. Benim yanaklarım oysa ki hiç kızarmazdı, utandığımda.
İşin doğrusu utanmazdım da.
İnsanların güzel iltifatları asla beni utandıramamıştı. Aldığım her iltifatın cevabı 'Evet, öyleyimdi.' içimde. Çünkü öyleydim.
Hiç bir bel altı söz de utandıramamıştı beni.
Birisi eğer bel altı konuşuyorsa ve bu karşıdakini rahatsız ediyorsa, karaktersizlik der geçerdim. Ya da söylediklerini kabullenirdim.
Yaptığım hiç bir şeyden de utanmamıştım. Hepsini ben yapmıştım çünkü. İnsanların ne dedikleri gram umrumda değildi. Bu her zaman böyle olmuştu.
Beyni olmayan konuşur der geçerdim. Beyni olan zaten susar. Derinlemesine incelerdi. Bilirdim.
Sürtüklüğü kafamda kendime çok yakıştırmıştım. Bedenim davranışlarım ve hislerim. Hepsi sürtük tanımına cuk diye uyuyordu.
Bunun için yaratılmıştım, birilerinin dediklerine göre. Haklılarmış.
Bunu test ederek keşfediyorum. Babam sayesinde. Ah ne güzel değil mi?
İsmim bile uyuyor. Çoğu insanın sevmediği tiplemeye uyan bir isme sahibim.
İrem.
Bir de göbek adımı söylemeliyim sanırım.
Pelin.
Ne kadar da mükemmel değil mi?
Kendime baktım. Bir de Dilan'a...
Hâlâ oturduğu yerde utanmak ile meşguldü. Önündeki çatalla pilavı ve köfteyi dağıtıyordu. Söylediğim bir cümle onu bu hale getirmişti. Bir de kendime baktım. Sülaleme küfretseler umrum olmazdı.
Çorbayı alıp karıştırırken gülümsedim.
"Amma da utandın be! Hadi çorbayı da iç. Ben yaptım."
Bana baktı. Gözlerindeki utancı hâlâ seçebiliyordum.
Buna rağmen hafif alayla "Çok zorlandın mı çorbayı yaparken?" dedi.
Ona karşılık gözlerimi devirip "Ne demezsin? Kızım sen hazır çorba paketini açmak ne kadar zordur bilir misin?" dedim.
Cümlem onun kahkaha atmasına neden olmuştu. Sanırım utanmasını bastırmak için başka şeylere odaklanmaya çalışıyordu.
Hmm... Taktir edilesi.
Çorbadan bir kaç kaşık aldı ve beğendiğini ifade eden bir mırıltı çıkardı.
"Çok güzel olmuş. Anan mı öğretti sana bunu yavrum?"
Sözleri bir anlık duraksamama neden oldu ama o kadar ufak bir andı ki Dilan fark etmedi bile. Kendimi hemen toparlamıştım.
Gülümseyip mırıltıyla onu onayladım.
Dilan elindeki kaşığı masaya bırakıp bana döndü.
"Annen demişken senin annen nasıl? Hiç konuşmadık bu konu hakkında."
Aldığım soru bir saniyelik bir anda beni şaşırtsada sonrasında kahkaha atacak kıvama geldim. Ne diyecektim ki? İçimde düşünüp tararken yalan söylemeyi düşündüm. Ama sonra vazgeçtim. Ne düşüneceği neden umrumda olacaktı ki?
"O öldü."
Dilan şaşkınlıkla gözlerini kocaman açtı. Sonra da kaşları düştü ve üzgün bir surat ifadesine büründü. Üzülmüştü. Gerçekten.
Emin ol Dilan ben senin kadar üzülmedim.
Yüz ifadem aynı düzlüğünü koruyordu.
"Özür dilerim İrem. Allah rahmet eylesin. Neden öldü?"
Düşünmeden gerçekleri fısıldadığımda yüzünde bomba düşmüş bir ifade oluştu.
"Sanırım babam öldürmüştü."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEKRETER +18
Teen FictionBEN O SÜRTÜĞÜM!! Zihninde yer edinmiş sürtük kız imajının ete kemiğe bürünmüş hâliyim. Baş rollerin düşmanı, seninse içine oturan o karın ağrısının başrolüyüm. Yan karakter olan benim, beni izleyen sensin. Ayartıcı ve kışkırtıcıyım. Hiç hoşuna git...