Baranın bana yazdığı şeyi görmemin üzerinden iki gün geçmişti ve ben bu iki gün içinde ne kadar bize gelse de karşısına çıkmamıştım. Benim ona olan duygularımı sadece küçümsemekle kalmıyordu, bugüne kadar yaşadığım kimliğimi de aşağılıyordu. Onu ne kadar sevsem de, hayallerimi onun varlığıyla inşa etsem de kalbim dediklerine dayanmıyordu artık. Bir gün şefkat ertesi gün azap görmek istemiyorum. Okuduğum şey beni ağlatmamıştı bile, sadece üzülmüştüm. Yatağımda yatarken ablam hayvan gibi odama dalınca kafamı kaldırmak zorunda kalmıştım.
"Bu odanın hali ne böyle, leş gibi kokuyor resmen" hemen perdeleri çekip, camları açmaya başlamıştı.
"Hadi kalk bir duş filan al ve kendine gel yetti bu depresyonun senin" tekrar yatağa girip yorganımı kafama çekecekken ablam sert bir şekilde beni yataktan itmişti. Benim kıymetli popom acıyordu şimdi. Daha fazla dayanamayıp kendimi duşa attım. Sıcak su beni her zaman rahatlatmıştır tıpkı John Verdon'ı rahatlattığı gibi. Kitaplara takıntım vardı özellikle polisiye olanlara. Meraklanmak beni iyi hissettiren şeylerdendi. Okuduğum kitaptaki karakteri yaşamaktansa yazarlarını yaşardım ben. Ne yaşadı, ne gördü de bunu yazdı diye. Sıcak su tüm bedenimi rahatlatırken Verdon gibi hiç bir şey düşünmezdim. Okuduğum bir cinayet kitabında eşcinsel bir karakter öldürülüyordu, arkasında bıraktığı adamsa acısıyla kalıyordu. Sanırım beni en çok etkileyen o olmuştu. Belki sonum öyle olur diye düşünmüştüm kitap bitene kadar. Banyodan çıktıktan sonra üzerime beyaz yünlü kazağımı ve siyah eşofmanımı giymiş, salona inmiştim. İner inmez karşılaştığım kişiyi uzun zaman daha görmek istemediğim için mutfağa attım kendimi. Resmen kendimi o kadar boşlamışım ki ne zaman yemek yediğimi hatırlamıyordum. Dolaptan malzemeleri çıkardıktan sonra kendi tarifim olan yemeği yapmaya başladım. Yemek yapmak benim doğamdı, kendimi özgür hissettiğim tek zaman dilimiydi. Yemek yaparken kendimi kaybediyordum resmen. Arkamda hissettiğim nefesle birden put gibi yere çakılmıştım sanki, hareket dahi edemiyordum. Çünkü arkamdaki kişi beni yaralayan adamdı daha fazlası ise aşkı için öldüğüm adamdı. Cesaretimi topladığım gibi arkamı dönmüştüm. Şimdi kalbim benden bağımsız bir organmış gibi davranıyordu. Baran o kadar çok dibime girmişti ki nefesi dudaklarımı gıdıklıyordu.
"Çekilir misin" sorduğum sorunun saçmalığı şu an bana ibne diye hakaret eden adamla tezgahın arasında olmamdan daha azdı bence.
Baran zaten yeterince yakın olmamızı aldırmadan bir adım daha atınca iyice tezgaha yapışmıştı bedenim. "O adam kimdi"
"Hangi adam" olduğumuz durum bu kadar garipken bizim bu kadar normal konuşmamız da nesiydi. Ayrıca ablam bizi böyle görürse ben biterim. "Baran ablam evde çekil"
"Evde değil Arel, söyle şimdi kimdi o adam"
"Arkadaşım başka ne olacak" aldığı cevaptan hemen sonra kapı sesi gelince bana yaklaşan o değilmiş gibi itmişti bir kenara. Ablam elinde market poşetleriyle içeriye girmişti.
"Arel sen yemeği yapmışsın ilk defa aşçılık okuman işime geldi" bu kız ciddi mi bu güne kadar tüm arkadaşlarına ben yemek yapmıştım. Benim favori yemeğime konan müstakbel çifti öldürsem kaç yıl yerdim onu hesaplarken Cansunun sesiyle kendime geldim. Sofraya onlarla beraber oturmamak için tabağımı alıp salona geçtim. Televizyonu açıp yemeğimi yemeye başlamıştım ki telefonum çaldı. Esra arıyordu ve beni sorguya çekeceğine emindim kıza Baranı öptüğümü hatta bir kaç kez öptüğümü söylediğim an dayak yiyecektim.
"Alo hayırsız buldun Mirzayı beni unuttun lan"
"Özür dilerim aşkım affet beni" karşı taraftan kıkırtısı geliyordu şimdi.
"Kendini affettirmek istiyorsan bana geliyorsun, her şeyi anlatıyorsun tamam mı"
"Tamam bu gece sendeyim o zaman" anlaşıp telefonu kapatmıştım ve kafamı kaldırdığımda hemen yan tarafımda oturan Baranı yeni fark ediyordum.
"Yine mi şu arkadaşın" beni kıskanıyor muydu yoksa sadece ibneliğim mi batıyordu bilmiyordum ama usulca kafa salladım. Kaşları çatılmıştı.
"Mirza değildi arayan merak ettiğin buysa eğer" alaycı bir gülümseme belirdi yüzünde.
"Senin kiminle sürttüğünü merak etmiyorum" dediği şeyle bu sefer ben alayla güldüm suratına, yüzümü yüzüne yaklaştırdım. Nefesimi dudaklarına verecek şekilde konuşmaya başladım.
"Sende onlardan birisin işte" dediğim şeyden sonra dudaklarına küçük bir öpücük kondurup, kaçmıştım. Hemen montumu giyip yola koyuldum. Tüm olanları anlatmam gereken biri vardı. Ona neden öyle dediğimi, kendimi ona cidden bir sürtükmüşüm gibi gösterdiğimi sonra düşünmeye erteledim.
bu arada yukarıda bahsettiğim kitabı merak edenler olur diye adını vereyim dedim. Paronaya kitabın adı ve eşcinsel karakter içeriyor, beni derinden etkileyen bir kitaptı.....Tami Hoag yazarı....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ORMAN YANGINLARI
FanficAblamın evleneceği erkeğe deli gibi aşık olmamla başladı hikayemiz