Bilincim yavaş yavaş açılırken tanıdık bir ses tonu duyuyordum fakat dediklerini algılayamıyordum. Kirpiklerim sanki birbirine yapışmış gibiydi, tüm gücümle ayırmaya çalıştım göz kapaklarımı. Yavaş yavaş aralanırken gözlerime hücum eden beyaz ışık yüzümü buruşturmama sebep oldu.
Aklım yerine yavaş yavaş geldiğinde kendi kendime "Bu sefer beyaz ışığı gerçekten görüyorum galiba." diye mırıldandım. Acıyan boğazım tekrar yüzümü buruşturmama sebep olduğunda bir anda havaya kalktım. Korkuyla "Allah katına mı yükseliyorum lan?" dediğimde bir gülüş duyar gibi oldum. Galiba şeytanların da eğlencesi olmuştum.
"İç şunu hadi." Gözlerim hâlâ beyaz ışığa bakarken çok yakından duyduğum bir ses yüzünden irkildim. Kirpiklerimi kırpıştırıp başımı biraz indirdim, karşımda Tuncer'i gördüğümde şaşkınlıkla bir ona, bir de uzattığı su bardağına baktım.
"Aa Tuncer, sen de mi öldün?" Dudaklarımdan çıkan soruyla bir an kaşlarını çatarak baktı bana anlamak istercesine, ardından başını iki yana sallayıp "Bunun üstüne kafa yorup anlamaya çalışmayacağım." dedi. Onu umursamayıp tamamen kurumuş boğazımı ıslatmak için suya uzandım. Ilık sudan küçük küçük birkaç yudum aldıktan sonra bardağı geri çekti, "Ben daha doymamıştım ki." dedim sitemle.
Bana bir bakış atıp "Boğazın iyileşene kadar fazla içmemen gerek." dedi. Somurttum. Aklıma yavaş yavaş en sonki olaylar gelirken gözlerimi etrafta gezdirmeye başladım, bir hastane odasındaydım. Tuncer ve tanımadığım bir adam vardı odada, ikisi de bana her an tekrar bayılacakmışım gibi bakıyordu.
Tanımadığım adama gülümseyip "Merhaba." dedim, elimi sallamak için kaldıracakken giren acıyla yüzümü buruşturdum. Bakışlarım koluma düşerken kolumun alçıda olduğunu görmek gözlerimi kocaman açmama sebep oldu.
"Kurşun ters bir yere gelmiş, o yüzden bir süre alçıda kalması gerekiyor. Merak etme, çok uzun kalmaz." Tuncer'in beni rahatlatmak için söyledikteriyle ona bakıp heyecanla "Şaka mısın sen? Daha önce hiçbir yerim alçıya alınmamıştı, bu çok havalı hissettiriyor! Kendimi gerçek bir mafya gibi hissediyorum!" dedim.
Tanımadığım adam bana şaşkınca bakarken Tuncer kısa bir kahkaha attı ve "Bir kere normal bir tepki versen, o zaman şaşıracağım biliyor musun?" dedi. Dediğine sırıtıp "Normal olmak da eklenmemiş programıma." diye yanıt verdim. Tam bu sırada kapı çaldı, ardından kapı aralandı. Aralıktan Kamil abinin endişeli yüzü gözüktü. Tuncer'e bakıp "Gelelim mi?" diye sordu. Tuncer bir bana bir de ona baktı, ardından "Abi doktor 'Azar azar girsinler.' dedi. İstersen üçer üçer girin siz, biz çıkalım." dedi. Kamil abi onu onaylayıp arkasındaki iki kişiye baş işareti verdi, Tuncer ve tanımadığım adam kapıya doğru ilerledi bu sırada. Tanımadığım adama son anda "Senin adın ne?" diye seslendim.
Bakışlarını bana çevirdi, "Esat." diye yanıt verdi. Sırıtıp "Memnun oldum, Yekta ben de. Şu kolu alçıda olanından." dedim. Dediğime gülüp bir baş selamı verdi, ardından Tuncer'le birlikte kapıdan çıktı. Onların çıkmasıyla odaya Kamil abi, Tamer ve Halil girdi. Halil'i evden tanıyordum, acıkınca mutfakta kendime sandiviç hazırlarken hep karşılaşıp laflardık. Başta bana öldürecek gibi baksa ve ters ters cevaplar verse de ona bir sandiviçin arasına nasıl daha fazla salam koyabileceğini gösterdiğimde beni sevmeye başlamıştı. Sanırım başlamıştı, çünkü söylediklerime gülmeye başlamıştı.
Üçüne de sırıtarak bakıp "Kendimi sınıfta parfüm sıkıldığında yerlere atan kız gibi hissettim. Siz de o kızın yanında yalandan endişeleniyormuş gibi yapan kankalarısınız." dedim elimle üçünü gösterirken. Bu sözlerimle birlikte hepsinin gözlerindeki endişe tam istediğim gibi bir nebze olsun azalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafya [bxb] • Tamamlandı
RomanceKorel Demirel, karanlık bir adamdı. Ölümcül zekâsı onu son derece tehlikeli birisi yaparken, bencilliği ve acımasızlığı bunu körüklüyordu. Hayatında zaaflara yer vermezdi. Klasik bir mafya babası tanımına kesinlikle uyuyordu. Ta ki, bir gece yarısı...