"Ya Yekta, bana da göster! Tamer bulamaça çevirdi bu keki!"
Elimde duran, annemden çaldığım -ev o kadar lükstü ki leğen bile yoktu- su yeşili leğenin içindeki krem şantiyi çırparken zar zor duyduğum Miraç'ın sesiyle başımı onlara çevirdim. Önündeki çamur olması gerekirken son anda kek hamuru olmuş şeye bakıp yüzünü buruşturmuştu. Onun sesiyle hamuru karıştıran Tamer kaşlarını çatıp homurdanmaya başladı.
"Ne bulamaçı? Kolaysa sen yap. Zaten Yekta'nın doğum gününde de pastanın en önemli kısımlarını ben yapmıştım! Güzeldi değil mi Yekta?"
Topu bana atan adamla birlikte gergince sırıtarak "Güzeldi. Yani tadı güzeldi, görsellik geliştirilebilir ama olsun canım. Önemli olan tat zaten. Gerçi bizim hocalardan birisi bunu dediğimi görse beni bırakır. Hepsi tutturmuş görsellik diye! Hayır tabağa üç parça şey koyup yanına sosla çizgi atınca görüntüsü beni acıktırmıyor ki. Benim yiyeceğim şey bulamaç gibi olacak, böyle alacağım kaşığı kasılmadan yiyeceğim. Ne o öyle zaten verdiğim çoğu tabağı yerken doymuyorum ki ben. Hani ben bile doymuyorum, şu adama versek tabakla birlikte yer!" diye konuştum tek nefeste.
Tamer, konuşmanın sonunda onu göstermemle başını hızla sallayarak "Evet, doğru vallahi! Doymam! Ben iki tabak dolusu yiyorum hep, nasıl doyayım? Nasıl geldik bu konuya anlamadım ama." dedi, sonlara doğru kafası karışmış bir şekilde. Sırıtışımı bozmadan elimde çalışan makineyi kapattım ve "Krem şanti hazır!" diye cıvıldadım.
Burnunda ve yanağında un kalmış Miraç "Helal yenge, valla çok güzel duruyor. Beyaz beyaz." dedi. Zaten sade krem şanti beyaz olmasa bir sorun olurdu muhtemelen ama bunu umursamadan beni övmesini ele aldım. Egolu bir şekilde gülerek "Tamam canım, abartmayın. Sadece basit bir krem şanti. Ha bunu yapmak kolay değil ha, çok zor yani böyle yapmak ama olsun abartmaya gerek yok. Tamam yani rica ederim nasıl olsa okulunu okuyoruz bunun. Övülmeye gerek yok, daha tatmadınız gerçi tadınca sizi tutabileceğimi sanmıyorum ama sevmem övülmeyi bilirsiniz lütf-" diye söze başladım kısaca ama Miraç "Tamam övmüyorum, yemin ederim övmüyorum tamam sustum!" diye atılarak sözümü kesti.
Sözlerimi bölmesi yüzünden kaşlarımı çatarak dudaklarımı ayırdım ama Tamer araya girerek "Yekta, buna bir şeyler oldu!" dedi dehşetle. Hemen onun gibi önündeki kek hamuruna döndüğümde bir yanı beyaz bir yanı kakaolu, tam karışmamış ve üstünde biraz biraz un birikmiş çiğ hamura bakarak "Buna bayağı bir şey olmuş gibi, sen hangisinden bahsediyorsun?" diye sordum anlamayarak.
Tamer unlu parmaklarından birisini leğenin içine doğru soktu ve "Bak, şurada baloncuk var! Acaba içine deterjan falan girmiş olabilir mi? Ya da kesin Miraç'ın tükürüğü girdi, o kadar konuştu!" dedi. Son cümlede şikayet eder gibi yanında bekleyen adamı göstermişti.
Miraç, onu dövecek gibi durduğu için hemen olaya el atıp "Yok yok, normal o. Karıştırdınız ya ondan oldu." dedim. Ben de olmasam birbirlerini falan döveceklerdi, her eve bir tane Yekta bey lazımdı bence. Değil mi ama?
Tamer rahatlayarak "Haa, tamam o zaman." dediğinde mutfağın girişinde beliren Deniz "Yekta, abi gelmiş seni çağırıyor." dedi hızlıca. Tüm evi saran telaş yüzünden herkes hızlı hızlı bir şeyler yapıyor ama kimse oturmuyordu. Bu telaşın yaratıcısıysa elbette ki bendim! Yılbaşı gelmişti yahu, tabii ki telaş olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafya [bxb] • Tamamlandı
RomanceKorel Demirel, karanlık bir adamdı. Ölümcül zekâsı onu son derece tehlikeli birisi yaparken, bencilliği ve acımasızlığı bunu körüklüyordu. Hayatında zaaflara yer vermezdi. Klasik bir mafya babası tanımına kesinlikle uyuyordu. Ta ki, bir gece yarısı...