Gelin

8.2K 738 199
                                    

Medya bana Canan'ımı hatırlatıyor.

Canan

Ölen genç kızların tabutlarının üzerine duvak koyulurdu. Canan her zaman nefret etmişti bundan. Neden kadınların tek amacı, tek hayali evlilik gibi davranılırdı? O hiçbir zaman büyük hayaller kuran bir kız olmamıştı ama yine bu fikirden hoşlanmıyordu.

Her seferinde reddediyordu evlenmeyi. Aşık olana kadar sıcak gelmemişti ona bu düşünce. Annesinden biliyordu ki aileden daha kısıtlayıcı bir şey varsa o da eşti. Canan böyle olmak, yaşamak istememişti.

Şimdi bardaklara kahveleri koyarken aklında bu vardı. Ne evliliği gözüne güzel gösteren sevdiği vardı içeride ne de kaçıp gitme imkanı.

İfadesiz yüzle karşılamıştı onları, şimdi aynı yüzle dolduruyordu bardakları ama içeride uyarı almıştı bundan dolayı. Ne fazla istekli görünecek kadar gülmeli ne de gönülsüz gibi somurtmalıydı.

Ellerini doğru yere koymalı, servise doğru kişiden başlamalı, kimse sormadan konuşmamalı, başını çokça kaldırmamalıydı. Canan bunları düşünmek bir yana göz yaşlarını bile zor saklıyordu.

Yine birini baş parmağı ile yakalayarak sildi. Kendini rahatlatmaya çalışırcasına elini kalbine koydu. İçerideki kişi sevdiği olmayabilirdi ama Ali onun şansıydı. Diğerleri gibi değildi o. Belki bir gün gerçekten mutlu olmasını sağlayabilirdi Canan'ın. Bu kesin değildi ama en azından özgürlük sunuyordu kıza. Bu bile büyük bir nimetti onun için.

Kahveleri dağıtırken istedikleri sahte gülüşü kondurdu yüzüne. Her gün yapıyordu bunu, sadece şimdi daha fazla kişiye hizmet edecekti. Sessiz olursa, orada değilmiş, bir robotmuş gibi davranırsa bir şey hissetmezdi belki.

Tüm düşüncelerinin aksine gözleri mavi gözlere değdiğinde keder kapladı kalbini. Bunlar görmeyi beklediği bal gözler değildi. Mavi gözlerde kendi gözlerine eş bir keder vardı, bu daha çok dağladı kalbini.

Canan en başta Ali'nin hayır demesini istemişti ama şimdi hayır demediği için minnettardı. Hayır dese bir başkası otururdu şimdi burada.

Köşeye geçerek kapının yanında ayakta dikildi. Tuttuğu tepsiyi sıkı sıkı kavradı. Acısını ondan alıyordu, sesini duyan bir o vardı.

Yüzükler takılana kadar elini sıkmaya devam etti. Sonra tuttu Ali elini, tuttu ve demir tepsiyi sıkmaktan oluşan kırmızı izleri kendi elleriyle gizledi. Acısı diğerlerine ulaşsın istemedi maviş oğlan. Ulaşsa onu anlamaz, sadece arkasından laf ederlerdi.

Canan'ın gözleri parmağına takılı yüzükteyken kesildi kurdele, herkes alkışlarken iki genç her bir el vuruşu bedeninde hissetti.

Yeşil gözler, mavi olanları buldu. Ali hala burukça gülümsüyordu. Parmaklarına takılan yüzük boyunlarındaki ip olurken diğerleri sevinsin diye gülümsüyordu.

*

"Annem küçüklükten beri sen şanslı kızsın Cano -kısaltma- derdi. Sen güzel kızsın, koca konusunda şanslı olacaksın derdi." Gökyüzüne bakan yeşil gözler kardeş bildiği arkadaşının üzerinde durdu.

Gece yarısı olmuştu ve Mete camına gelmişti Canan'ın. Sık sık böyle yapar, çatıya çıkar otururlardı. Kimse duymaz, görmezdi onları. Dertleşir birbirlerinin acılarını hafifletmeye çalışırlardı.

"Haklıymış be Mete! Ali benim şansımmış." Acı dolu bir tonla güldü. "Hayat bir iyilik yapmış bize." Mete onu anlamayarak kıstı gözlerini. Başı hafifçe yana doğru kayarken dudaklarına sıkıştırdığı sigara düşmesin diye konuşmadı.

"Biz Ali'yle konuştuk. Ne ben, onu sevebilirim ne de o, beni. Anlaştık, gideceğiz buradan. Sonra boşanacağız. O zamana kadar bana şehri, yaşamı gösterecek. Başkası olsa böyle davranmızdı, ondan Ali benim şansım." Mutsuz evlenen ilk kişi onlar değildi. Eşlerini sevmeyip aldatan, gözü dışarıda olan adam çoktu ama hepsi eve gelir, karısından faydalanırlardı. Bunu hak görürlerdi kendilerine.

Gecenin karanlığına rağmen Canan, Mete'nin gözündeki pırıltıyı seçebildi. "Keşke ben de senin gibi sevinebilsem. Dillendirip kendimi avutmaya çalışıyorum ama olmuyor Mete. O biliyor evlendiğimi, diğerleri biliyor. Ne diyecekler sen biliyorsun.

Geri dönsem suçu bende bulurlar, bir şeyi doğru yapamadı da baba evine yollandı derler. Yaşıma bakmazlar, Ali'nin bana dokunup dokunmadığına bakmazlar, kirli derler bana ama erkek olsam bir başkasını alabilirdim. Oysaki ben aşkım için geri dönsem, onun gözü beni görmez. Kullanılmış kadın olurum ben.

Dönmesem çok başka bir dert, kalbim bu kadar ağırken nasıl dönmem?" Akan yaşı elinin tersi ile sildi.

"Ah be Canan'ım. İzin vermedin konuşayım Ahmet'le, izin vermedin ayarlayayım. Seni doğru düzgün tanıyamadı bile."

"İstese gelirdi Mete, istese mektubuma yanıt verirdi." Canan bir defa ulaşmaya çalışmıştı ama o da geri yanıt almamıştı. Perdeler ardından çok görmüştü onu ama hiç yüz yüze gelmemişlerdi.

"Uzaktan bir defa anca görmüştür be! Biliyorsun burada kalmıyor, sadece yazları, sen de çıkmıyorsun."

"Ali'yi tanıyor, bir şey dedi mi düğün için?" Canan, Mete'nin sözlerini reddedercesine başka bir soru sordu.

"Aynı masaya oturdular ama bir şey demedi. Sadece biliyor." Derin bir nefes aldı Canan.

Umursamıyordu sevdiği, o da diğerleri gibi gözlerini köreltmişti Canan'a.

"Gidince beni unutma." Geri dönecek bir kapısı yoktu Canan'ın.

Ah Canan Ah.

-Lisa

UsulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin