Ali
"Ali?" Mete'nin sesi banyoda eko kazanırken Ali suyu kapatarak arkasını döndü. Buğulu camı eliyle silerek baktı kapıda duran sevgilisine.
"Gelebilir miyim?" Dedi Mete. Sesindeki ton çekingen değil, saygılıydı. Aralarında ne yaşanırsa yaşansın çizgisini geçmiyor ve Ali'nin isteklerine önem veriyordu.
"Sormadan gel." Dedi Ali suyu tekrar açarak. Mete'nin kendisine saygı duymasını seviyordu ama onun istediği şey kokusuna kadar Mete'ye bulanmaktı. Böyle sorular sormasına gerek olmadığını göstermek istiyordu ona. Mete yaklaştığı gibi onu kolundan tutarak suyun altına çekti.
Mete'nin tatlı kıkırtısını işitmek, kollarının altındaki sevgilisinin bir çocuk olduğuna ikna etti Ali'yi. Normalde yapmayı planladığının aksine öpmeden önce sarıldı ve sudan önce kendi bedeni ile ısıttı onu.
Elleri Mete'nin sırtında gezinmeden sadece birkaç saniye durabildi. Her ne kadar gülüşünde çocuksu bir masumluk olsa da ellerinin altındaki beden onu deli gibi tahrik ediyordu.
"Nasıl bu kadar yakışıklı olabilirsin?" Sorusunun Mete'yi güldüreceğini düşünüyordu ama sevgilisinin bu iltifatı beklemediği gözlerinden belliydi. Şaşkınlıkla baktı ona.
Ali parmaklarını Mete'nin anlına düşen saçlara dokundurdu ve ilk defa onları dağıtmak yerine arkaya yatırdı ve yüzünü ortaya çıkardı. Şaşkın ifade dağılarak yerini beklediği gülüşe bıraktı.
"Böyle bir anda güzel şeyler söyleme alışırım, sonra diyecek söz bulamazsın."
"Alış..." Eline aldığı şampuan kutusunu sıkarak boştaki avucuna döktü. Kapağını kapatıp yerine geri koyduğunda tekrar baktı Mete'ye ve sevgilisini kalbinden vuracağına emin olduğu isimle seslendi ona. "Alış aşkım..." Bir saniye için hayretle açılan kara gözler, hemen sonra yerini sırıtışa bıraktı. Ali sadece sözüyle değil bir de eline döktüğü şampuanı Mete'nin saçlarına sürerek de şaşırttı onu. Mete kendisi için aldığını düşünmemişti. Maviş, bir bebek gibi ilgilenmek istiyordu onunla.
Saçlarını köpürtürken sessizce izledi Mete onu. Ali'yle ilgili birçok hayal kurmuştu ama bu onların hiçbirine benzemiyordu. Mete ne isterse Ali daha iyisini yapıyordu. Onu sevdiğini itiraf ettiği günde bile Mete, Ali'nin bu kadar güçlü sevebileceğine inanmamıştı ama şimdi kendi aşkına eş bir aşk görüyordu onun gözlerinde. Ali hala Ali'ydi ama Mete'ye karşı eski Ali değildi. Hırslarından ve bencilliğinden sıyrılmıştı. Gözlerinde daha derin bir bakış vardı. Mete'nin sorumluluğunu da üstlenmeye çalışıyordu. Hala dikkatsizdi ama bunu bile sevgiyle yapıyordu.
"Ne oldu Edib? Bakıyorum da sesin kesildi." Ali'nin alaylı tonuna karşılık olarak Mete de alayla elini kalbine atarak kalbinden vurulduğunu ima etti.
"Şaşırdın mı?" Ali soruyu uzata uzata sordu ve ellerini Mete'nin saçlarından çekti. Esmer oğlan suya girip saçlarını temizleyene kadar yanıt vermedi ona. Gülümsemeden duramadığı için ağzı suyla doluyordu. Ali'nin üstüne doğru püskürttü suyu.
"Şaşırdım." Dedi sonunda suyun altından çıktığında. "Dersine çalışıyorsun belli."
Ali yarasını deşercesine konuşmayı sürdürdü. "Hazırlıktan değil..." Sözleri daha etkili olsun diye Mete'ye doğru hafifçe eğildi. Bir, iki santim kadar uzundu esmer oğlandan. "Çok aşığım be Mete ondan." Mete'nin ona söylediği gibi yürekten söyledi cümleyi. Onun yaptığı gibi tonladı, onun gibi peşinden gülümsedi ve gözlerini ayırmadı. Şimdi gerçekten de o geceki Mete gibi görünüyordu.Mete ona uzanarak dudaklarını birleştirdiğinde bir saniye bile kaybetmeden karşıladı onu.
Mete'nin parmakları öpücük derinleştikçe ensesinden sırtına doğru kaymaya başladı. Sevişirken ısırdığı bölgeye geldiğinde Ali, ağzının içine doğru yumuşakça inledi.
Mete'nin dudakları bu inleme ile genişlerken Ali son bir öpücük kondurarak dudaklarını geri çekti.
"Bunu benim yapmam gerekirdi." Kaslı bir sırta sahip olan Mete'ydi. "Çikolata gibi ısırabilirdim." Mavi gözleri üzerinden sular gezinen bedende dolanırken; "Bir dahakine yapacağım." Dedi. Sözü bittiği anda mavi gözlerini, kara gözlere dikti. Sözlerindeki gizli imayı anlaması için gözlerini yukarı çıkarmıştı.
Mete ona tam bir yanıt vermese bile tıpkı onun gibi gözlerini bedeninde gezdirdi ve en son dudağının köşesini ısırdı.
*
"Gülümse!" Ali'nin ani emri ile Mete gafil avlanırken maviş çoktan tuşa basmıştı bile.
Mete, Ali inat ettiği için kurulamadığı saçlarını havlu ile kurutmaya çalışırken söyleniyordu. Ali de önünde onu yarı dinler, yarı umursamaz bile şekilde telefonu ile ilgileniyordu. Habersiz birkaç resim çektikten sonra seslenmişti ona.
"Sil şunu!" Dedi Mete telefona uzanmaya çalışarak. Ali telefonu hızla aşağı indirdi.
"Asla! Bakmasan bile güzel çıktın." Kafasını kaldırıp yukarı doğru baktı. Kızmaması için olabileceği en şirin şekilde gülümsüyordu.
"Sorun o değil ki! Çocuklar sürekli telefonunu alıyor, yoksa ben de istemez miyim sanıyorsun?" Söylediklerinde haklıydı ama Ali'nin bunun için de çok güzel bir çözümü vardı.
"Telefonu bir daha vermem." Dedi ve Mete'nin dudaklarına uzanarak konuyu kapatmaya çalıştı. Tabii ki aynı anda telefonu kaldırıp öpüşmelerini çektiği için aynı konuyu tekrardan canlı tutmuş oldu.
Mete homurdanırken, Ali hiç oralı değildi. Elindeki telefon titreyene kadar da ayrılmadı Mete'den.
Gözleri ekrana kaydığında Canan'ın adını gördü. Mete'den ayrılarak açtı telefonu. Canan'ın hıçkırıklarını duyana kadar ailesinin çıktığını haber vermek için aradığını düşünmüştü.
"Canan!" Dedi korkuyla. Kız ağladığı için boğuk çıkan sesi ile onu yanıtlayana kadar arkasından gelen bağırış seslerinini duydular.
"Ali yetiş! Babam Ahmet'i öğrendi."
Bölüm biraz kısa ama biraz kaos geliyor da bu ara bölüm gibi oldu ondan. (Kaos öncesi son gülümsemeler)
Aynı evde olup birlikte bir şeyler yapmalarına bayılıyorum. En sıkıcı şeyleri bile yazasım geliyor. Gelmekte olan kaoslardan nefret ediyorum. Keşke hep böyle soft olabilsek :(
-Lisa