Mete
Ali'nin gözleri acı ile gölgelenip yumulduktan sonra da Mete endişeli gözlerle baktı ona. O ana kadar hissetmediği bir endişe sardı kalbini. Her zaman arka plana ittiği endişe bulduğu ilk boşluktan sızdı. Hafif bir çatlaktı bu ama zehirli bir sıvıydı endişe. Hemencecik düşüyordu akla.
Mete, Ali gibi değildi; onun korktuğu nedenler değildi Mete'yi endişelendiren. Ali, Mete'siz bir gelecekten korkuyordu ama Mete öyle bir gelecek olması durumunda kendisinin de olmayacağını biliyordu.
Bir defa varmıştı aşkın tadına, başı onunla dönmüş, nefesi kesilmişti. Bütün ihtimalleri denerdi aşkı için, bütün riskleri alırdı. Her şeye rağmen olmazsa da o gelecekte var olmazdı. Düşünceleri keskindi ama o da korkuyordu. Onun korkusu Ali'den yanaydı. Canından çok can bildiği aşkına zarar gelmesinden korkuyordu. Yine de Ali gözlerini açtığında sakladı korkusunu. Güçlü olmalıydı.
Ahmet'in derin iç çekişi ona ulaşırken dudakları yukarı kıvrıldı. Arkadaşı sayesinde uzaklaşmaya çalıştı boğucu düşüncelerden.
"Korkma Ahmet..." Dedi elini arkadaşının omzuna atarak. Sıvazlayarak sarstı sarışın oğlanı. "Ben yaparım senin tıraşını. Elalem görmese de olur, senin görmek istediğin gözler senin üzerinde ya!" Sözleri Ahmet'in, Mete ile aynı duyguyu; endişeyi paylaşan gözlerini Mete'ye döndürdü.
"Başaramazsak hepimizi çeker vururlar Mete." Gerçekler beş kelime ile beş defa iğne oldu ve beş defa battı Mete'nin kalbine. "Namus meselesi benimki, seninki ise..." Derin bir nefes alarak böldü cümleyi. Nasıl açıklayacağını bile bilmiyordu. "Senin varlığına bile kör onların gözleri."
Riskin hepsi farkındaydı. Yaklaşan düğün ile her birinin gözleri aynı kara bulutlar ile gölgeleniyordu. Her biri aynı düşünceler ve kabuslarla boğuşuyordu ama yine de hepsi biliyordu ki; burada kalırlarsa her şey daha kötü olacaktı.
"Birlikte yaşamamıza izin vermezlerse, birlikte ölürüz." Mete kalbine batan tüm sözlere rağmen gülümsemesini bozmadı. Onun sözleri ve ifadesi güç verdi Ahmet'e. Yalnız olmamak iki dayanağından biriydi, diğeri ise aşık olduğu bir çift yeşil gözdü.
Ali'nin, Mete'nin ve Ahmet'in korkusu Canan'a uğramamıştı. Endişeleniyordu ama korkmuyordu Canan. Özgürlüğün kanatlarının altına girmişti bir defa. Daha da korku sarmıyordu yüreğini. O, Mete'nin taktığı maskenin gerçeğine sahipti. Gerçekten de güçlüydü. Güçlüydü çünkü o diğerleri gibi rahatı görmemişti. Diğerleri her zaman bir şekilde acılarına merhem bulmuştu. Belki bu merhemler yetmemişti ama bulmuş ya da bulmaya çalışmıştı ama Canan her zaman acısı ile başbaşa kalmıştı. Bunun için farklıydı o. Dudakları Ahmet'in dudakları ile buluştuktan sonra onu tutan iplerden arınmıştı. Hiçbir şeyin deviremeyeceği kadar güçlüydü.
Düğüne sayılı günler kala, tüm akrabaların gözü önünde, üzerine giydirilen, çekiştirilen ve daraltılan gelinliğe rağmen sırıtıyordu kız. Diğerleri bu ifadeyi okuyamıyordu ama Canan zafer ile sırıtıyordu. Aşkı Ahmet'i, abi dediği Ali'yi, dost bildiği Mete'yi kurtarıyordu. Hiçbiri yara almayacaktı. Umudu bu yöndeydi. Onun için yüzüne gülen ama ardından onu eleştiren leş kargaları kızı üzemiyordu. Hatta bir şansı olsa kahkaha atarak şarkı söylerdi.
Ali ise mağazada denenmesi için verilen takımları kabinin içine fırlatmış, bir tabureye çökmüştü. Biraz olsun aklı dağılsın diye çağırdığı arkadaşlarının sesini de burada olmak için ısrar eden kayınpederinin onlara eşlik edişini de duyuyordu.
Kabin dar değildi ama boğuluyordu maviş oğlan. İlk günkü gibi hissediyordu; sanki yine o çaresiz, korku dolu çocuktu. Sanki Mete hiç elini tutmamış hiç geleceği göstermemişti ona. Kendi tesellileri işe yaramıyordu. Gideceğiz diyordu sürekli ama aklı bir türlü kabul etmiyordu. Bunun için uzandı telefonuna ve dükkanda olduğunu bildiği Mete'ye mesaj attı. Uzaktan bile olsa görmek istiyordu onu. Ondan başka hiç kimse dindiremezdi korkusunu. Kendisi de merkezde olduğu için Mete'yi yanına çağırdı. Arkadaş kisvesi ile gelebileceğini biliyordu.
Mete mesajı okudaktan kısa bir süre sonra geldi Ali'nin yanına. Çağırılmasının yanı sıra gelmek istemesinin bir nedeni daha vardı. Damatlık alıyordu maviş ve Mete bunu görmek istiyordu. Sahte bir düğün içindi bu hazırlık ama garip bir kıpırtı oluyordu kalbinde. Olacakların endişesi gözlerini kör etmese kalbindeki heyecanı hissedebilirdi. Ali'nin kendisinin seçtiği yüzüğü taşıyor oluşu, tıraş olayı, damatlık alması... Asla sahip olamayacakları bir olaydı evlilik ama onlar garip bir versiyonunu yaşıyordu.
Bunun için içeri geldikten, diğerlerine selam verip ayak üstü sohbet ettikten sonra içeri doğru takımlara bakarmış gibi ilerledi. Normalde her zaman dikkatli hali yoktu üzerinde. Heyecanı yerinde durdurmuyor, düşündürmüyordu onu.
Dolu olan tek kabine yönelirken birinin görüp görmediğine bile bakmadan kapıyı araladı ve hemencecik girdi içeri. Ali ne olduğunu anlayıp arkaya dönemeden tekrardan kilitledi kapıyı. Yüz yüze geldikleri anda uğruna geldiği takımı unutarak Ali'nin dudaklarına uzandı. Gözleri bir anda kıyafete yumulmuş, içindekine odaklanmıştı.
Ali, Mete'nin pervasız haline ayak uydurarak öpüşüne karşılık verdi. Esmer oğlanı kendisine çekerek bedenlerini de birleştirdi. Dudakları özlemden ölmüş de birbirlerine değdikleri her saniyede tekrardan can buluyormuş gibiydi. Bu seferki öpüşleri normal bir özlem kokmuyordu. Ali yaşamadığı korkunç geleceği aklında gerçek etmişti. Ondan sıyrılıyordu. Gerçekmiş de Mete'yi kaybetmiş gibi özlemle öpüyordu.
Hüznü, arzusunu yenip bedenini ele geçirdiğinde dudakları ayrıldı ve Ali dolmuş gözlerini yumdu. Başını Mete'nin omzuna yaslarak ondan güç aldı. Dudaklarını bireştiren cinsel arzular, acılar ile yok olduğunda, sevgi gün yüzüne çıktığında böyle tutunuyordu Ali. Mete'nin onun acısını hissetmesi için Ali'nin kendisini açıklamasına gerek yoktu.
Mete; "Buradayım." Diyerek teselli etmeye çalıştı Ali'yi. Parmakları aşık olduğu kahve tutamları okşadı ve eğilerek başını defalarca öptü. Olacağı değiştiremezdi belki ama her zaman orada olabilirdi. Bunu Ali'ye göstermek isteyerek Ahmet'e söylediği sözleri bir daha tekrarladı.
"Ali'm..." Dedi önce uzata uzata. "Yaşatmazlarsa el ele ölürüz ama yine de ayıramazlar."
Ölümü işitmek Ali'nin aldığı nefesi titretti. Bu düşünememeye çalıştığı yegâne şeydi. Mete bu gerçekle acı çekiyordu ama Ali bunu düşünmemişti. Bunun için başını kaldırdığında gözlerinde hüzne eş olarak dehşet de vardı. Ali için en kötü düşünce ayrılık olmuştu. Mete'nin endişesini işitmek daha da korkuttu onu.
Mete, Ali'nin gözlerine düşen yeni acıyı yakaladığı anda özür dilemek isteyerek dudaklarını araladı ama Ali ondan önce davrandı.
"Her ne olursa olsun, benim için yaşayacaksın." Dedi en kararlı ifadesi ile. Mete öylece baktı ona. Söz vermek istemiyordu çünkü o böyle düşünmüyordu.
"Mete." Diyerek uyardı Ali onu. "Sen, ben mutluyum diye yıllarca mutlu oldun." O zamanlar acıya rağmen yaşamıştı. Şimdi de yaşamalıydı.
"Gidersem mutlu olmazsın." Mete anında yanıtladı onu. Bir defa birleştikten sonra ayrılamanın ikisini de dağıtacağını biliyordu. Eskiye dönemezlerdi. Bir daha hiçbir şey dindirmezlerdi kalplerindeki alevleri.
"Söz ver." Dedi Ali. "Söz ver lütfen." Sesi yalvarırcasına çıktı. Canan, Ahmet ve Ali yakalanabilirdi ama Mete bütün planda uzaktaydı. İkisini o götürecekti ama yeri diğerlerinden daha sessizdi. Ali başlarına gelecek bir şeyde Mete'yi uzak tutmak isteyerek yapmıştı tüm planı. Çekeceği ceza her neyse Mete'nin bunun için kendisine zarar vermesini istemiyordu.
"Sen yoksan..." Mete konuşmaya çalıştı ama Ali kararlılıkla salladı başını. Onun ifadesi Mete'nin cümlesini yarım bıraktı.
"Ölüm sana yakışmaz Mete, sen ışıksın." Sözleri onun tonunda, acının edebiyatı ile okudu. Kendisini böyle anlayacağını biliyordu.
Bölüm biraz duygular üzerineydi. Bazen kitabı yazarken yapmaya çalıştıkları şeyin ne kadar ağır olduğunu gösteremiyorum. Bunun için onların düşüncelerini duymanızı istedim. Ayrıca bir anda düğüne geçmek istemedim. Uzatmak istiyorum çünkü kurgu bitiyor ve bu beni üzüyor.
Bir de bu bölümde normalde yapmayı sevdiğim geçişleri kullandım. Umarım beğenmişsinizdir.
-Lisa