Canan
"Hasta belli ki..." Yaşlı kadın oğlunun odasından çıkan genç kıza doğru konuştu. "Doktora gidelim diyoruz ama ikna edemedik." Mete'nin derdi doktorluk değildi ama bunu söylemedi Canan. Sadece başını sallayarak onayladı kadını.
"Arkadaşları gelsin belki ikna ederler, beni dinlemedi." Dedi merdivenleri inerken. Sözlerinin aksine anlatmaya çalışmamıştı Canan. Konuşan Mete olmuştu. Yıllar sonra ilk defa dili çözülmüştü.
Canan odadan çıkmadan önce duyduğu her şeyi sindirebilmek için beklemişti. Yüzü düşer ya da Mete'ye acırsa bu yüzüne yansırdı, anlarlardı olanları. Arkadaşının başını yakamazdı.
"Ahmet geldi, dışarıda bekliyor. O ilgilensin bakalım." Yaşlı kadın konuşurken Canan olduğu yerde donup kaldı.
"Burada mı?" Korkuyla sordu.
"Hee kapıda şimdi." Kadın merdivenlerden inmeye devam etti. Canan'ın gözleri şimdi kapalı olan kapıya kaydı. Kadın attığı her adımda daha da yaklaşıyordu oraya. Açacaktı kapıyı, Ahmet'i içeri alacaktı.
Merdivenin tırabzanını kavradı Canan. Bir yıl olmuştu Ahmet'i görmeyeli. Sadece yazları geliyordu sarışın oğlan. Canan bunu bilerek daha seyrek çıkıyordu yazları. Görmek istemiyordu Ahmet'i.
Şimdi haziranın son günlerinde bir yıl önce başlayan hasreti son bulacak, daha kötü bir hâl alacaktı.
Kapı açılmadan önce kendini zar zor attı merdivenlerden aşağı. Hemencecik çıkmak istiyordu buradan.
"Ayşe Anne..." Dedi Ahmet kadına selam vererek. Eline uzanıp öptü.
"Geç oğul." Dedi kadın Ahmet'i içeri alarak. Canan çıkması gerektiğini biliyordu ama öylece bakakaldı Ahmet'e.
Kahve gözler, kendi yeşil gözlerine kondu ve başını sallayarak selam verdi Canan'a. Bir göz kırpışı kadar hızlıydı selamı ve arkaya dönüşü ama bir ömür kadar uzun geldi Canan'a. Her detayı kazıdı kafasına.
Hemen fark etti Ahmet'teki değişiklikleri. Öyle iyi biliyordu yüzünü. Ezberleyecek kadar bakmamıştı belki ama şu an cebinde olan bir vesikalığı vardı Canan'da.
"Ben gideyim." Dedi Canan, Ahmet merdivenlere yönelmişti. Yaşlı kadın onun için kapıyı açarken titreyen dizleri ile bir adım atmaya zorladı kendini.
"Canan!" Dedi Ahmet. "Hemen mi gidiyorsun?" Canan ona doğru dönmeden salladı kafasını.
"Diyeceklerim vardı sana, iki saniye konuşalım." Merdivenlerden geri indiğini tahtadan gelen gıcırtı ile anladı. Her bir seste daha da hızlandı kalbi.
"Biz mi?" Sesindeki titreme yüzünden dudaklarını dişledi kız.
"Dışarıda konuşun." Dedi yaşlı kadın. "Nişanlı kız o, laf söz olur." Ahmet zaten biliyordu bunu ama yine de duymasını istemiyordu Canan, sanki bir şey değişebilirmiş gibi.
Kapıya çıkıp evin yanına doğru döndü Canan. Ali'nin evine yaslanarak bekledi Ahmet'i. Elini nereye koyacağını bilemeyerek önce duvara, sonra cebine en sonda diğer koluyla birleştirip önüne koydu.
Ahmet, Mete'nin evinin duvarına yaslandı. Aralarındaki bir metre mesafe yanlış anlaşılmaya yer vermemek içindi.
Canan, Ahmet konuşsun diye beklerken sarışın oğlan elini saçına atarak düzeltti. Gülümseyerek bakıyordu Canan'a ama ne diyecekse bir türlü çıkarmıyordu dudaklarından.
"Mete bekleyebilir, sen eve gidiyorsan konuştuktan sonra ben bırakayım." Konuşmanın sonunda söylemesi gerekeni başında söylüyordu.
"Yok, teşekkürler benim başka işlerim var. Seni tutmayayım." Ali'ye gitmesi gerekiyordu, Mete için konuşacaktı onunla. İsim vermek istemedi Ahmet'e.