Ali
"Daha tarih bile belli değil." Ali içeriden çıkan Canan'a karşı söylendi. Lafı kıza değildi, derdini bir o anlayacağı için ona söylüyordu.
"Ben de meraklı değilim çeyize ama annen tutturdu." Kız da onun yanına gelip duvara yaslandı. "Sen en azından dışarıda bekliyorsun, ben bir de içeride seçiyorum."
Canan çıkalı bir dakika olmamıştı ki içeriden birileri çıkarak baktı onlara. İkisi de bu imadan yorulmuştu ama seslerini çıkaramayacaklarını biliyorlardı.
Anneleri ağzına kadar dolu torbaları Ali'ye yükleyerek başka dükkanlara gitmek için yürümeye devam ettiler.
"Mete'ye de gideceğiz." Dedi Canan. Sadece Ali'nin duyması için adımlarını yavaşlatıp onun yanına gelmiş ve diğerleri uzaklaşana kadar kolundan tutmuştu.
"Ben dışardayım Canan, sen girersin içeri." Canan kaşlarını çatarak baktı ona. Böyle yapınca sinirli bir çocuğa benziyordu.
"Öyle bir şansın yok, sana da bir şeyler alacaklar. İçeride konuştular, duydum."
"Sen seç işte bana." Ali hala kurtulmaya çalışıyordu. Mete'yi görmeye hazır değildi. Bunun ikisinin de canını yakacağını düşünüyordu.
Mete umutlandırdı, kendisiyse yaklaştıkça kapılıyordu ona. Böyle uzak kalmak en iyisiydi.
"Daha ne kadar kaçacaksın?" Dedi Canan sitemle.
"Kaçmıyorum!"
"Yalan söyleme!" Canan, Ali'yi kolundan çimdikledi. Ali'nin dudaklarından acı dolu bir nida koparken geriye doğru gidip kaçtı Canan'dan.
"İyi be! Beni üzmez onu görmek, onu üzer." Şimdi sitemle konuşan oydu. Ali, Mete'yi korumak istemişti ama madem Canan hanım öyle diyordu, onun istediği gibi olabilirdi. O çekerdi kederli kara gözleri de.
Kuyumcuya girdiği gibi boş koltuğa çökmüştü Ali. Diğerleri Mete ve Ali'nin arasına girerek engelliyorlardı birbirlerini görmelerini. Eğer Ali'nin beklediği gibi olsaydı, bunun için mutlu olurdu ama sandığının, beklediğinin aksine sinirli olan kendisiydi çünkü Mete mutluydu.
Konuşurken sesindeki gülüş geliyordu Ali'ye. Canan'a, annesine, kendi annesine herkese karşı tatlı tatlı konuşuyor ve sadece ürünlerinden bahsediyordu.
Gözleri bir saniye bile uğramamıştı Ali'ye. Sandığından çabuk mu unutmuştu Mete? Acı çekmesini, üzülmesini beklemişti çünkü Ali o kadar kötü hissetmişti ki odasından bile çıkamamıştı. Şimdi boşuna olduğunu görüyordu.
Bir de müzik açmıştı. Kuyumcuda müzik olduğu nerede görülmüştü? Ali kabul etmese de müziğin gazıyla öfkeleniyordu.
"Duydum ki unutmuşsun, gözlerimin rengini." Emel sayın şarkıya girerken daha da çatıldı kaşları. Başını eline yaslamış izliyordu Mete'yi. İçeri girerken göz göze gelmekten kaçmayı planlamıştı ama şimdi baksın istiyordu. Mete de inadına gibi pas vermiyordu ona.
"Yazık olmuş o gözlerden sana akan yaşlara." Diye devam etti şarkı.
"Yazık." Dedi Ali, şarkıya ek olarak. Sesi fısıltı gibi olduğundan kimse işitmedi onu.
Nasıl bu kadar çabuk toplanabilmişti? Bir de gülüyordu. Ali iki gece önce o gülüşten vurmadığı için pişmandı.
Düşündüğünü duymuş gibi baktı bir anda Mete. Ali onun bakmasını beklemediği için yüzündeki sinirli ifadeyle donup kaldı.
"Ali?" Annesini işittiğinde anladı ki sadece Mete değil, hepsi bakıyordu ona. Belli ki Mete de yanıt vermediği için bakmıştı.
"Efendim?" Dedi Ali gözlerini zar zor ayırarak. Mete'nin bu etkisinden nefret ediyordu. Kara gözler üzerinden ayrılmadan kendisi çekemiyordu, gözleri kilitliyordu Ali'yi.