Şafak Söktü

2.9K 313 73
                                    

Ali

İki parmak arasında dinlenen sigara, yavaşça dudakları terk eden duman ve sessizliğin hakim olduğu oda, bir de içinde Ali. Tüm dinginliğin içinde, karmakarışık olan Ali.

Gözünde gözyaşı, elinde sigara, kafasında kavga, gözünde sevgili ile sinmiş bir köşeye oturuyordu. Daha dün yalnızlıktan sıyrılmamış gibi bugün yine pençesine düşmüştü. Çok değil, bir saat önce sevdikleri ile dolu olan ev şimdi boşluğu ile üzerine üzerine geliyordu.

Sabah gözünü Mete'ye açmıştı. Doya doya izlemişti onu. Ritimle inip kalkan göğsünü, kapalı göz kapaklarının ucundaki uzun ve gür siyah kirpiklerini aşkla seyretmiş, saçlarını parmaklarına dolamıştı. Alkol, Mete'yi esir aldığı için dokunuşları hissetmiyordu esmer oğlan. Ali onun yorgun olduğunu bildiği için uyandırmamıştı. Öylece uzanmıştı yanında. Birlikte uyanamadıkları her günün acısını çıkarır gibi uzunca vakit geçirmişti.

Odadan çıkınca Canan'ını görmüştü. Mete'den sonra dahası mümkün değil sanıyordu ama bir başka ısınmıştı kalbi. Kızın onu görünce yüzünde oluşan kocaman gülücük değildi Ali'nin içini ısıtan. Gözleri buluşmadan önce olan mutluluğuydu. En normal halinde bile Canan'ın üzerinde olan huzurdu Ali'yi mutlu eden. Bir kucak dolusu sarılmıştı kıza. Ahmet ile kurdukları sofraya yüzünde gülücük ile oturmuştu. Şimdi çok yabancı geliyordu o anlar. Çok uzak hissediyordu ama Ali her şeyi bu kare bozulmasın diye yapıyordu.

Telefonunda Metin'in ismini görene kadar hiçbir şey yapmak zorunda olmayacağını sanmıştı ama beklemediği o arama gelmişti.

Telefonu açarken korkmuyordu. Ayrılırlarken konuşmuştu Metin'le. Metin, tek cümle ile çözmüştü aralarındakini. "Tekrar görüşene kadar Mete'ye selam söyle." Demişti yüzünde anlayış dolu gülümsemesi ile. Ali, ne zaman ya da nasıl anladığını sormadı ona. Sadece sıkıca sarıldı. Önce anlayışı için sevinse de sonralarda ondan bu anlayışı beklemeyip gerçekleri sakladığı için kendisine kızdı.

Telefonu; "Söyle kardeşim." Diyerek açtığında yüreğinde korku yoktu. Metin'in sesini duyduğunda yayıldığı sandalyede doğruldu.

"Teyzemler gitti Ali." Demişti arkadaşı. İkisi de bunun anlamını biliyordu.

"Ne zaman?" Diye sormuştu Ali.

"En son gece gördüm. Annemle konuşuyordu, sabahına kontrol etmem için yolladılar ama..." Sıkıntılı bir nefes için böldü Metin cümleyi. "Önce seni aradım. Nereye gittiler bilmiyorum ama bu gidiş hayra alamet değil Ali. Eniştemi gördüm dün..." Metin konuşmaya devam etti ama Ali artık onu duymuyordu.

Bedeni taş kesilmişken ona masanın ucundan bakan arkadaşları da anladı olanları.

"Ne kadar zamanımız var?" Dedi Ahmet soğukkanlılıkla. Bu ev tek kaçış yerleri değildi. Takip edilmelerine karşı planları vardı. Yeterince zamanları varsa bir daha gidebilirlerdi.

"Sağ ol kardeşim." Ali buz kesmiş sesi ile kapattı telefonu. Gözleri ona korkuyla bakan gözlerdeydi ama onları da göremiyordu. Gözlerinin önünde düğün alanında gördüğü çaresiz anne vardı. Oğlu için her şeyi yapabilecek olan, oğlundan değil onu baştan çıkaran şeytandan nefret eden kadın. Ali o zaman da durmayacağını biliyordu ama yerlerini bulamayacağını düşünmüştü. Oysaki şimdi emindi ki durdurulmadan pes etmeyecekti.

"Hazırlanın." Tek kelimesi ile hızla kalktılar. "Mete'yi uyandırmayın."

"Neden?" Canan anlayamazken, Ahmet elinden tutarak çekti sevgilisini. O biliyordu bu sorunun cevabını ama verecek kadar uzun zamanları yoktu.

Onlar hazırlanırken sessizce oturdu Ali. Canan'a yanıt vermese de aklında sorunun cevabı geziyordu.

En çok kendi ailesi ile yüzleşmekten korkup kaçmıştı. Onlar, Ali'yi İzmirde biliyordu. Şimdi Mete'yi habersiz bırakmak istemesinin nedeni de buydu.

Ali, gençliği boyunca Mete gibi olmamıştı. Ailesi aşkından şüphe etmiyordu. Mete'nin kalbindeki yara onda yoktu. O yarayı almamak için uğraşmış ve başarmıştı. Bilmediği halde korktuğu yarayı ikinci defa açamazdı Mete'nin kalbinde. Kadının pes etmeyeceğini de biliyordu. Önüne güçlü bir engel çıkana kadar durmayacaktı. Onu durdurması gereken Mete'ydi ama Ali buna izin veremezdi.

Gözyaşının bulanıklaştırdığı gözlerine tezat olarak gülümsedi. Gülüşü hayretindendi. Ali karşısında başkalarını beklemişti. Gözünü karartmış Necdet'i, gururu için oğlunu silecek olan babasını, sırf kendi doğrularına uymadığı için ayıplayacak olan diğerlerini ama kadını beklememişti. Küçükken yaralarını saran, elinden yemek yediği, yüreğinde sevgi olduğunu bildiği anneden beklememişti. Kadının nedeni de buydu ya; anneydi o. Oğlu için, sevgisi için yapıyordu.

Ali ona açık açık; "Gel, kalbimden sök al oğlunu." demişti. O da öyle yapıyordu. Oğlu için geliyordu ve bulana kadar durmayacaktı.

Gözünden düşen yaşla birlikte ayaklandı Ali. Bunun son görüşü olmayacağını biliyordu ama yine de Mete'ye gitmek istedi.

Odaya girip onu huzur içinde gördüğünde bir daha emin oldu kararından. Bu hesaplaşmayı ona yaptırnayacaktı. Zaten sarmayı başaramadığı yaralar ile doluydu Mete'nin kalbi, bir daha kanatmak istemiyordu onu. Onlar gidecek, Ali kalacaktı. O yüzleşecekti ailesiyle.

Yatağa oturduğunda yüzünde cesur bir gülümseme vardı.

"Başardım." Dedi fısıltıyla. "Başardım Edib, senin kadar sevmeyi başardım. Sen bana inanmamıştım ama yaptım işte." Soğuk ellerini, Mete'nin sıcak tenine değdirmek istemese de okşadı yanağını. Tutunacak bir dal arıyordu o da. Güçlü olması için Mete'ye ihtiyacı vardı.

"Bencil olduğum için sevdim seni ama sen o kadar güzeldin ki onu bile silip attın benden." Ali, kendisini Mete ile tanımıştı. Birçok defa söylemişti ona bunu. Her seferinde ne kadar saşırdığından bahsetmişti. O zaman söylenenlerin doğru olduğunu anlamıştı.
"Beni, kendine boyadın." Aşk gerçekten de insanı güzelleştiriyordu.

Yanağından düşen yaş Mete'nin kalbinin üzerini bulurken çalındı ardındaki kapı. Son defa uzanarak yumuşak bir buse kondurdu Mete'nin anlına. Uyuyor olduğuna şükrediyordu. Dün içtiği için sövdüğü tüm kadehlere, onu baygın tuttukları için teşekkür ediyordu.

Odadan çıktığı anda boynuna sarıldı Canan. Bu seferki sabahkinden o kadar farklıydı ki kızın sarmalayan parmakları bile onun korkusu yüzünden üşüttü Ali'yi.

"Yapma." Dedi Canan. Ahmet mi anlatmıştı, o mu anlamıştı bilmiyordu ama bir önemi de yoktu. Kızın akan göz yaşları ya da korku dolu sesi de durdurmayacaktı Ali'yi.

Ali çok önceden karar vermişti buna. Ahmet ile şehir dışına çıktıkları zaman söylemişti ona. Canan'ın da Mete'nin de izin vermeyeceğini biliyordu. Bunun için Ahmet'i seçmişti. Yüreklerini ferah tutmak istemişlerdi ama yine de söylemişti Ali. Biliyordu ki birini kurtarabilecek olsalar ikisi de Mete'yi seçerdi.

"Korkma Canan, geleceğim yine."

En son bu kelimeler ile dönmüştü dili ama şimdi evde tek başına otururken korkuyordu. Gelenin başkası olduğunu bilse böyle yanmazdı yüreği. Yumruk yese, laf işitse böyle korkuyla hızlanmazdı nefesleri. O, en çok kara gözlerden korkuyordu, onlardaki çaresizlikten ve nefretten korkuyordu. Onlardan kaçmayacağını biliyordu. Yine de umudu vardı. Kadınınkilere eş kara gözler dinlemiş, anlamış, sevmişti Ali'yi. Kadının da dinleyeceğine inanıyordu. Ali, herkesten çok istiyordu onu oğluna kavuşturmayı. Ne Mete'yi ne de kadını yaralamak istemiyordu.

Bölümleri elimden geldiği kadar uzatıyorum çünkü o kadar çok veda etmek istemiyorum ki. Normalde bu bölümün devamı olacaktı ama iki tane 1k yapıp ikiye bölmek istedim.

Hem korkanlar, hem sınava hazırlananlar, hem de kalbi dayanmayanlar var ama ben yazılması gerekeni yazıyorum. Cesaretinizi toplayın ve gelin.

-Lisa

UsulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin