Bizim köy düğünlerinden esinlendim. Sizinkilere benzemiyorsa çok şey yapmayın :)
Bölüm bilgisi: Kırmızı duvak alınması evlenmeye işaret eder. Duvağı alan sıradaki kişi oluyor. Gelin çiçeği gibi.
Ali
"Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar." Söndürülen ışıkların ardından girdi bilindik şarkı. Yanan mumlar, gelinin başındaki kırmızı örtünün rengini destekleyerek etrafı loş bir kırmızılığa boyamıştı.
Ali'nin gözleri büyük bahçenin girişinde olduğu için yeni gelen sevgilisini hemen buldu. Onu görmenin umudu ile, daha erken gelen annesinin peşine takılmıştı ama yirmi dakikadır hata ettiğini anlıyordu. İşten gelip hazırlanması uzun sürmüş olmalıydı.
Etraf karanlık olduğu için bir yer bulup köşeye geçmeden kalabalığın içine bakamadı Mete. Nerdeyse Ali'nin karşısında olacak yerini aldığında gözleri anca buluştu.
Sonunda durduğu için rahatça bakabildi Ali ona. Mavi gözleri, hatlarını gizleyen siyah takımda dolandı. Takım elbise o kadar yakışmıştı ki birkaç dakika gözlerini alamadı Mete'den. Gözleri tekrardan yukarı çıkınca saçlarını normal halinin aksine karışık bıraktığını gördü. En çok bu haline bitiyordu Ali.
Mete'nin kendisine baktığını biliyordu. Yaslandığı köşede neredeyse düşecek kadar rahat duruyordu. Elini çenesine götürerek sakal sıvazlar gibi parmaklarını yanaklarından çenesine kadar çekti. O sırada hafifçe şarkının ritmiyle sallanıyordu. Üç parmağını dudaklarında birleştirerek öptü ve beğendiğini belli edercesine salladı birleşmiş parmakları.
Mete'nin hareketine karşın güldüğünü görebiliyordu. Manasını anlamıştı esmer oğlan. Gülüşünün ardından tepki olarak dudakları aşağı doğru kıvrılırken onu tebrik edercesine salladı kafasını. İltifat konusunda baya geliştirmişti Ali kendisini.
Ali daha fazla dayanamayarak adımladı Mete'nin yanına. Yanına vardığı anda selamlar gibi sarıldı sevgilisine. Karanlıktan faydalanarak hızlı bir öpücük kondurdu boynuna. Mete neredeyse sıçrarcasına kaçtı elinden. Ali onun tepkisine karşı gülerken, o yine telaşla kocaman açılmış gözleri ile bakıyordu.
Yanlarındaki birkaç kişi baktı ama akla gelen ilk şey el şakası olduğu için umursamadan önlerine döndüler.
"Ali..." Kulağına doğru eğilerek konuştu. "Vurduracak mısın bizi? Vallahi taşlarlar burada."
"Bir defa öpeyim de taşlasalar da olur." Sesini alçak tutmak için iyice fısıltı tonuna indirdi. Mete'nin kulağına doğru fısıldarken tıpkı onun yaptığı gibi hafifçe üfledi de. Peşinden doğrularak Mete'ye dönük bir şekilde durdu.
"Hem annemi hem babamı, ben köyümü özledim." Şarkı devam ederken Ali gözlerini Mete'ye sabitlemiş bir şekilde duruyordu.
"Çok belli ediyorsun." Dedi Mete. Yüzüne sahte bir gülücük kondurmuştu. Dışarıdan izlenme konusunda Ali'den daha hassastı.
"Seni kaçırınca köyünü özleyecek misin?" Dedi Ali onu duymazdan gelerek. "Hiç bildiğin yerlerde anne diye dizlerini döver misin?" Mete, onun alaylı konuştuğunu bildiği için o tonda yanıtladı.
"Tokatlayacağım şey dizim olmaz." Bu sefer gerçek, hınzır bir gülüş kondurdu yüzüne. "Ayrıca dilin uzamış senin İzmir'li." Sırtını dayadığı duvar ile arasına geçirdi elini. Ceketi ve karanlık sakladığı için rahatlıkla kavradı mavişi. "Kesmemi istemiyorsan sus." Kaşları imalı bir şekilde kalkıp indi.
"Sustursana." Dedi Ali gözlerinin içine bakarak. Dilini dudaklarının üzerinde gezdirerek Mete'nin tüm dikkatini oraya çekti.
"Ali, zaten zor duruyorum yapma." Belinde yükselen el mavi gözlerden kısa bir tedirginlik geçmesini sağladı. Genelde insanlar içinde açılıyordu dili. Mete'nin bir şey diyemeyeceğinden güç alıyordu ama yalnız kaldıklarında süt dökmüş kediye döneceğini biliyordu. Işıklar açılmaya başlarken Mete elini çekti ondan.
"Edib koş!" Dedi Ali alayla. "Kırmızı duvağı başkası almadan kap*" Ali, Mete'yi hafifçe kolundan dürttü. "Sıradaki düğün senin olsun."
Maviş gözünü kırparken kendini kast ediyordu ama Mete; "Haklısın aslında, gidip alayım da Canan ve senden sonra ben de Fatih'in kızıyla evlenirim." Dedi. Ali'nin gülüşü solarken alaylı gözlerinin yerini kıskançlıkla kısılmış olanlar aldı. Az önce dürttüğü kola şimdi sertliği umursamadan vurdu.
"Bir yap da nasıl ağzına sıçıyorum gör!" Onun öfkesine rağmen Mete kahkahalarla güldü.
"Mete!" Yanlarına gelen gençler aralarındaki konuşmayı bölerken Ali onlara yer açmak için köşeye kaçtı.
Mete arkadaşları ile konuşurken rahatsız etmek istemedi. Kahvede denk geldiklerinde bile söyleniyorlardı Mete'ye; bizi unuttun diye.
Mete ile konuşurken geldiğini fark etmediği yeni kişileri gördü. Canan ve annesi kadınların yanındaki yerini almıştı. Kızın kaçamak bakışları biraz uzağında oturan sarışın oğlana kayıyordu. Onun belli olmayan bakışlarının aksine Ahmet ise bir saniye bile ayırmıyordu gözlerini Canan'dan.
Ali'nin hınzır bakışları geri döndü gözlerine. Ahmet'te kendisini görüyordu. Onun, Mete'ye gelmesi Mete'nin haberinin bile olmadığı rüyalar sayesinde olmuştu. Orada yalnız bırakmamış, kendi kalbinin sesini duymasını sağlamıştı. Ahmet'in de Canan'a aşık olduğunu görüyordu ama dünyanın gerisini umursuyordu hala. Bakışlarından bile belliydi. Ne elini tutabiliyor ne de bakışını çekebiliyordu kızdan. Çekinceleri olmasını anlıyordu Ali. Onun da korkuları olmuştu, hala da vardı ama Mete'ye karşı olan sevgisi daha üstün gelmişti.
Ahmet, Ali kadar şanslı değildi, sevgilisini rüyasında görmek yerine kabusunda Ali'yi görecekti. Ali ona kabusu canlı canlı yaşatacaktı.
Canan'ın yanına doğru adımladığı anda Ahmet'in bakışları ona kaydı. Bir yandan Ali'yi de takip ediyordu kahve gözleri. Ali yanlarına vardığında ilk iş iyi bir damat gibi Canan'ın annesinin elini öptü.
"Canan biraz konuşabilir miyiz?" Herkesin içinde oldukları ve bilindikleri için bir şey demedi annesi.
Ali elini Canan'ı kaldırmak için uzattı. Gereksiz bir kibarlıkti bu. Kız sandalyedeydi ama yine de zevkle yapıyordu Ali. Kıskançlığın hissettirdiklerini çok iyi öğrenmişti. Ahmet'i göremiyordu ama delici bakışlarını hissediyordu üzerinde.
Köşeye geçtiklerinde Canan yorgun ve bıkkın bir tonla; "Efendim Ali." Dedi. Canan, Ali'nin çenesine geldiği için sesini duyurabilmek için iyice yaklaşması gerekiyordu.
"Davetiyeleri getirdin mi?" Siparişi çoktan vermişlerdi. Bugün hazır oldukları için almış ve yakınlara dağıtımışlardı. Uzaktakiler içinse düğün güzel bir fırsattı.
"Var kime vereceksin?" Canan tüm gün herkese tek tek dağıtmıştı davetiyeleri, eksik birini hatırlamıyordu.
"Ahmet'e..." Ali mavi gözlerini sarışın oğlana kaydırdı. Çatılmış kaşlarını ve gergince dişlediği dudaklarını görebiliyordu.
"Hayır!" Dedi Canan sinirle. "Ali seni şuraya yatırır döverim vallahi! Deli etme beni." Sanki bir ton derdi yokmuş gibi bir de Ali'nin oyunu ile uğraşmak istemiyordu.
"Ne oldu kız, sevgilin ağlar diye mi üzüldün?" Ali sırıtırken Canan daha da öfkeyle doldu.
"Hayır ama kalbine de indirmeye niyetim yok, dur durduğun yerde."
"Kalbine inecek kadar sevseydi şu an yanında olan o olurdu. Bunlar biraz yaralar onu ama öldürmez." Ali'nin bilmiş konuşmasına karşın sinirle kısa bir kahkaha attı Canan.
"Sen değil misin yedi yıl Mete'nin aşkını anlamayan? Ne konuşuyorsun Allasen?" Ali, Canan'ın çemkirmesine karşılık gözlerini devirdi.
"Tamam be, savunma sevgilini! İki laf edecektim, yemeyecektim korkma." Kızın omzunu sahte bir şekilde sıvazladı ve uzaklaştı yanından.
Canan'ın telefonu tekrardan titredi. Daha açmadan biliyordu mesajı atanı.
Yalvarırım gel Canan. Ahmet ayağa kalktığında Canan aralarına mesafe koyarak takip etti sarışını.
Hello yine ben geldim ve bugün en az bir defa daha geleceğim. Daha çok bölüm istiyorsanız yorum atın bakem :)
Seviliyorsunuz bebişler :)
-Lisa
