"Düzgün tut lan şunu! Bir sıra taşımayı beceremiyorsun." Ali, Metin'i terslerken neredeyse yerinden çıkacak kocaman gözlerle bakıyordu ona. Bugün tersinden kalktığını bütün gün göstermişti arkadaşlarına.
Metin de onun bu haline daha fazla dayanamayarak; "Tamam be, bağırma!" Diye söylendi.
"Biraz dinlensek mi?" Ferdi yarım saat önce söylediği cümleyi tekrarladı. Ali o zaman; "Şunu da taşıyalım da öyle." demişti fakat ondan sonra onlarca sıra taşımışlardı.
Sırayı sınıfa koyduktan sonra Ali'nin vereceği cevabı beklemeden kendini sıraya attı Metin. Ferdi de ondan güç alarak oturdu.
Ali oflayarak ellerini saçlarına attı. Sinirini onlardan çıkarmak ister gibi karıştırdı tutamları. Tüm gününü burada geçirdiğine inanamıyordu. Oysaki güne çok mutlu ve umutlu başlamıştı. Mete'nin izin günüydü bugün. Odasından çıktığı gibi karşısında Necdet'i görmüştü. Daha belgeleri göndereli iki gün olmasına rağmen fazla kaşıntıdan yerinde duramamıştı ve okulla ilgili iş bindirmişti Ali'nin boynuna.
İşim var diyememişti, söylese sorarlardı. Bahanesi de yoktu. Ne diyecekti? Mete'ye gideceğim mi? Onu da çağır derlerdi ama Ali onun geceye kadar evine dönemediğini biliyordu. Kuyumcuyu kapattıktan sonra ne yaptığını bilmiyordu ama müsait değildi esmer oğlan. Bir de onu buraya sürükleyerek yormak istemiyordu. Zaten tek gün izini oluyordu.
"Az kaldı hadi bitirelim." Birkaç dakika anca dayanabildi durmaya. Sıra taşımayı ne kadar çabuk bitirirse o kadar çabuk giderdi Mete'ye.
"Götün de kurt var kurt!" Metin söylene söylene kalktı. "İki dakika bekle tuvalete gidip geliyorum."
Onun gidişi ile Ali de sabahtan beri bakmadığı telefonuna uzandı. Bildirimlerde Mete'nin adını görünce tıkladı.
Yanına geliyorum. Neredeyse yarım saat olmuştu yazalı. Şimdi hayır yazsa dönemeyeceği kadar fazla yol gelmiş olacaktı. Ayrıca çok fazla işleri kalmamıştı, bir sınıflık sıra daha duruyordu en fazla.
"Gel biz devam edelim." Ferdi'yi de peşinden sürükleyerek aşağı indi. Mete gelene kadar kaç tane yapsa kardı. Biliyordu ki gelince durmayacak ve yardım edecekti Ali'ye.
"Tut ucundan." Ali kendi kısmını tutarken Ferdi'nin gözleri okulun girişindeydi.
"Mete'nin arabası mı o?" Ali arkasını dönüp durmuş arabaya baktı. Biraz uzakta durmuştu araba ama Ali de seçebiliyordu, Mete'nindi bu.
Arabayı görünce garip bir rahatlama hissetti. Dudakları yukarı doğru kıvrılırken gülümsemesini saklamaya çalışmadı bile. Özlemişti Mete'yi, hem de deli gibi.
Arabanın iki kapısı da açıldı. Mete şoför koltuğundan inerken diğer koltuktan da Fatih'in öğretmen kızı indi.
Ali, Mete'nin yüzünde gördüğü gülüşü Ferdi'den çıkan alaylı kıkırtı ile birleştirirken kendi gülüşü yüzünde donup kaldı.
"Bir de dün bize laf ettin Ali, dedikodu çıkarmayın diye. Baksana haklıymışız, Mete hepimizden hızlıymış." Ferdi'nin sinire dokunan sözleri bile konuşturmadı Ali'yi. Çenesini kasılırken dudakları sinirle mühürlendi.
Mete, Ferdi'yi desteklercesine kıza gülümsemeye devam etti. Kız da ona karşı bir şeyler diyordu.
Ali'nin beynine kan sıçratan ve onu harekete geçiren görüntü Mete'nin kıza yol vermek için belinden tutması oldu. Daha fazla görmek istemeyerek arkasını döndü. Sırayı ortasından tutarak tek seferde kaldırdı.
"Yavaş seyit onbaşı, sakatlanacaksın." Ferdi onun arkasından seslenirken Ali onu duymuyordu bile. Arkasında bakmadan taşıdı sırayı. O kadar sinirliydi ki ağırlığın farkında bile değildi.
