Ali
Meyhaneye ilk gelişlerinde Ali evleneceğinin derdi ile yanıyordu, ikincisinde Mete'nin duygularıyla yanıyordu. Her ikisinde de geceyi Mete'yle bitirmişti. Şimdi onunla geçen bir günün ardından buradaydı ve gecesini de onunla bitirmek istiyordu.
Eğlenmek için çağırmışlardı arkadaşlarını da. Arkadaşları ikisini mutlu gördüklerine şaşkındı. Bu masada böyle güzel güldükleri pek görülmüş bir şey değildi. Yan yana oturmuş iki yakın arkadaş gibi konuşuyorlardı. Bazen birbirlerine eğilip sessizce bir şeyler söylüyorlardı.
Ahmet, Canan'dan sonra arkadaşının da Ali tarafından çalınmasına sitemle oflayarak uzandı içkisine. Bu gece herkesten daha dertli, daha sarhoş olan oydu.
"Hazırlıklar nasıl gidiyor?" Diline gelen sözleri daha fazla tutamayarak konuştu Ahmet. Cümlesinin muhatabı Ali'ydi.
"İyi kardeşim ama ben pek bilmiyorum, Canan hallediyor." Yalan yoktu sözlerinde. Kendisi ilgilenmiyor sadece ödüyordu. Hem de olmayan parası ile. Canan seçiyordu her şeyi. Elinden geldiği kadar ucuzlarını almaya çalışıyor ya da çaktırmadan babasına yüklüyordu. Ali bunun nedenini sormuştu. Kızsa, "Beni parayla sattı, birazını uğruma harcasın." Demişti.
"Yalnız bırakma kızı, bir tek o mu evleniyor?" Ali, Ahmet'in cevabı üzerine kaçamak bir bakış yolladı Mete'ye. Ahmet konusunda konuşmuşlardı. Canan'ın anlattığı mektup olayı da kulaklarına gelmişti. İkisi de küçük kardeşlerini koruyan abiler gibi hissediyorlardı Ahmet'e karşı. Sinirlilerdi sarışın oğlana, Canan'ın gözlerindeki kederin nedeni oydu.
"Pek bir hevesli." Dedi Ali, Ahmet'in damarına basarak. Biraz zorlansa çıkacaktı yuttuğu kelimeler. Kasılan çenesinden belliydi kendini zor tuttuğu. Ali de inadına oynuyordu onunla. Gözlerini açsa Canan'ın hala ona yanık olduğunu görecekti. Ahmet birçok sorunu çözebilirdi. Ali bunu Mete'ye söylememişti ama Canan'ın birlikte gittiği kişi Ahmet olursa ikisi içinde bir şans olabilirdi. Ne Ali giderdi o zaman ne Mete yalnız kalırdı.
"Ne zaman bu kadar sevmiş seni?" Konuşma ikisinin arasında dönerken diğerleri sessizce dinliyordu bu atışmayı.
"Neden, önceden başkasını mı seviyordu?" Ali sahte bir şekilde masadakilerde gezdirdi gözlerini. "Bir bildiği olan mı var?" Diğerleri başını sallarken Ahmet sadece derin bir nefes aldı. Gözlerini Ali'den çekerek bardağına kondurdu ve uzanarak tuttu onu. Kıracak kadar sıkı tutuyordu bardağı.
"Daha fazla üstüne gitme." Mete, Ali'ye doğru eğilerek konuştu. Arkadaşını en iyi o tanıyordu ve biraz daha zorlarsa aşkı için çabalamadan önce Ali'ye saldırırdı sarışın.
"Bu daha pişmemiş." Dedi Ali alayla. Sesini Mete'den başka duyan olmadı. "Çabalayacak kadar sevmiyor, kaderini kabul edip oturmuş aşağı. Dünyayı karşısına alacak kadar sevmeden vermem kardeşimi." Mete onun sözleri ile sesli kahkaha attı. Pek hoşuna gitmişti abi rolü belli ki. Kendisi ne zaman pişmişti de böyle konuşuyordu? Hakkı vardı hamleyi yapan, dünyayı karşısına alan Ali olmuştu ama pişmek çok başka bir şeydi.
"Böyle konuşma insan içindeyiz demem öperim bak." Mete tekrardan Ali'nin kulağına fısıldadı ama bu sefer cümlesinin ardından hafifçe üfledi de. Hoşuna gideceğini bilerek yapmıştı bu hareketi. Köşeye çekebilse durmaz, bugün hiç öpmemiş gibi tekrar ve tekrar öperdi o beyaz teni. Bugün ona doyamayacak kadar fazla şefkatliydi. Kendi vücudunun aksine Ali'nin vücudunda ondan bir iz bile yoktu. Tabii bir süre rahat oturamaması hariç.
"Mete!" Garsonlardan biri elini esmer oğlanın omzuna koyarken ona doğru eğildi. "Seni soruyorlar." Dedi kapıyı göstererek. Tüm masa o tarafa döndü ama gecenin karanlığı onu çağıranlardan geriye sadece siluet bırakmıştı.