Bir Eylül Akşamı

14.7K 1K 336
                                    

Parmakları, dudaklarının arasında sıkıştırdığı sigara dalına uzandı. Alırken aynı anda nefesini dışarı saldı Mete. Başka bir zaman olsa dumanı izlerdi ama bugün manzarası nicedir özlediği ayın süslediği geceydi.

Diline doladığı türküyü mırıldanırken huzurluydu. Kokusu burnunda tüten annesine kavuşmuştu. Kadın hastalıklarına rağmen tüm gün uğraşmış en sevdiği yemekleri yapmıştı Mete'ye.

Ev bıraktığı gibiydi, sadece bu döndüğü gün olduğu için daha büyük bir sevgi gördü. Babası konuştu onunla. İçeriyi sordu. Onunla ilgili gurur duyduğu tek şey ailesini savunarak içeri girmiş olmasıydı. Onun dışında işlerinden yakınıp durdu. Konuyu yaşladığından açtığında Mete günlerinin nasıl geçeceğini anlamıştı. Babası dükkanın yükünü ona yıkacaktı.

"Bir eylül akşamı sen geldin bana." Türküsü değişirken yüzüne karşı koyamadığı bir gülümseme kondu. Belki bir eylül akşamında değildi ama bunu söylemesi çok manidardı, bir eylül akşamında gitmişti Ali ve şimdi onun geldiği gün söylüyordu.

Bu bile yetti esmer oğlana. Ali duymasa da yeterdi ona. Onun olduğunu bildiği evin önünde oturup mırıldanamak yeterdi. Ah bir de cama çıksa, aynı aya mavi gözlerini kondursa, bunun düşüncesi ile gülüşü genişledi.

Kaçamak bakışları beyaz boyalı eve kayarken kendini durduramadı. Orada olamayacağını biliyordu ama yine de baktı cama. Işık açılınca gözlerini çekemedi.

Antreden gelen gürültüleri işitince kendini zorlayarak döndü. Sesler git gide artarak anlamlı kelimelere döndü.

"Ali'm dur!" Dedi Ali'nin annesi.

"Bırak gitsin." Dedi babası. Genç oğlanın sesi duyulmadı ama Mete açılan kapıyı işitti. Tüm merakına rağmen dönüp bakamadı.

Yüreğini saran tedirgin merak Ali'nin çıkması ile yerini heyecana bırakmıştı.

Gitsin diye saniyeleri saydı durdu. Gitsin de arkasından bakayım ama Ali onu şaşırtarak gitmedi, tam tersi yanına çöktü.

"Bir dal var mı?" Dedi oflayarak. Mete cebindeki pakete uzanırken o hırsla saçlarını karıştırdı. Mavi gözleri çakmak çakmak olmuştu.

"Ne oldu?" Dedi Mete kendini tutamayarak. Ali bir daha ofladı sigarayı alırken.

Başıyla teşekkür ederek sigarayı dudaklarına yerleştirdi ve çakmağı da alarak yaktı sigarasını. İlk nefesi derince çekip dumanı üfleyene kadar yanıt vermedi Mete'ye.

Mete konuşmasını beklemezken başladı konuşmaya.

"Duymuşsundur. Herkes biliyormuş, en son benim kulağıma geldi." Sitemle geriye, evine doğru baktı.

"Duymadım." Ali'nin sözleri Mete'yi meraklandırmıştı.

"Necdet'in kızı Canan..." Ali nefes almak için cümlesini bölerken Mete'nin nefesi kesildi. Tahmin ettiği kelimeleri söylememesi için yalvaracaktı neredeyse.

"Okulun bitti, işi ayarlarız. Makbul bir kısmetimiz de var." Sesini değiştirerek babasını taklit etti. Mete soluğu kesilirken öylece donakaldı.

"Hayır kızı tanımıyorum bile! Köye mi, yüz yıl öncesi mi döndük belli değil." Ali'nin siniri Mete'nin yüreğine su serpmeye yetmedi ama en azından nefeslerini geri verdi. Mavişte istemiyordu belli ki.

"Görücü usülü mü kaldı ya!" O kadar sinirliydi ki biraz daha söylenirse ağzını tutamayıp küfür edecekti.

"Bir de diyor ki herkes biliyor, adı çıktı işin geri dönemezsin. Ulan ben bilmiyorum! Herkesten bana ne?" Sinirle sigarasını fırlatarak yüzünü ellerine gömdü.

"Necdet Abi ondan öyle karşıladı seni." Mete sabah gördüğü anda anlamıştı bir şeyin ters olduğunu. Ali sinirle güldü. O da şaşırmıştı Necdet'in sarılışına. Şimdi Mete söyleyince anlıyordu.

"Geleli bir gün olmadı ama şimdiden yoruldum." Dedi evde konuşulanları düşünerek. Mete onun evinin kendi evinden huzurlu olmasını beklemişti ama belli ki ailesinin planları çok başkaydı.

Mete onun derdini anlayarak ikinci dalı uzatırken Ali burukça gülümsedi.

"Daha da dillendirme." Mete'nin bu isteğinin tek nedeni duymanın kalbini acıtması değildi. "Dillendirirsen gerçek edersin." Ali sigarayı yakarken başını sallayarak onayladı onu.

"Sen anlat Mete. Görüşemedik, uzun zaman oldu." Mete kahve gözlerini kaçırırken elini ensesine atarak okşadı. Ali'nin ağzından kendi ismini yıllar sonra duymak böyle ne yapacağını bilmez yapıyordu onu.

"Ben gittikten sonra neler oldu?" Altı yıldır yoktu Ali.

"Okul aynıydı." Lise için en iyi özet bu olurdu. İlk iki yıl, son iki yıldan farksızdı. Bu soruyu kendisi soruyor olsa, başka duyan olmayacak olsa cehennem oldu derdi. Okula geliş nedeni okuldan gitmişken başka hiçbir şey ilgisini çekmemişti Mete'nin.

"Sonraki dört yılı da ben göremedim." Ali'yi izlemekten ilgilenmeyi umursamadığı sigara ellerinde kül olduğu için attı ama başka bir tane yakmadı.

"Neden?" Dedi Ali merakla.

"İçeri girdim ben." Herkes biliyordu Mete'nin durumunu. Bilmeyene söylerken de saklama gereği duymazdı ama bu sefer utana sıkıla söyledi. Başkası değil Ali'ydi karşındaki. Üniversitede okumak için dört yıl şehre gitmiş, eli kalem tutmuş oğlana dört yıl mapus yattım demek koydu o an ona.

"Sen köyün altın çocuğuydun. Ne koydu seni içeri?" Ali, Mete'yi düşününce bir kötü anı anımsayamıyordu. Sessiz, sakin, kibar ve ilgili, o böyle tanımıştı.

Mete onun iltifatını tam anlamasa da gülümsedi.

"Boş ver izmirli." Dedi Ali'nin okuduğu şehre ithafen. Ali'nin gözünde barbar köylü gençlerden farkı kalmayacağını biliyordu ama yine de açıklamadı nedenini. Ailesine saygısındandı bu gizlilik.

Ali son dalı da tüketerek yere attı. Mavi gözleri ayda dolandıktan sonra Mete'de durdu. Elini esmer arkadaşının omzuna attı.

"İyi akşamlar sana." Dedi kalkarken. Başıyla sözünü aldı Mete. Ayrılmadan son defa gülümsedi ve kalktı Ali. Evin tersine yönelirken nereye gideceğini o da bilmiyordu. Sadece yürümek istiyordu.

Görünmeyene kadar ardından baktı Mete. İçindeki endişeyi uzaklaştırmak istedi. Sevdiği ile aynı göğe bakmış olmanın huzuruna odaklanarak baktı aya.

"Sen sakla sırrımı." Dedi fısıldayarak. Aya her bakışında ederdi bu sözü. Aya bakarken aklına mavi gözler her geldiğinde, ay onun kalbini her gördüğünde ederdi.

UsulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin