Aşkım Nerede?

3.2K 331 115
                                        

Kargaşa ve onu takip eden endişeli söylemler, onlardan sonra da iğneleyici laflar... Ali hiçbirine aldırmıyordu. Her ne kadar yüzü düşük olsa ve ilk paniğin ardından sandalyenin birine çöküp kalmış olsa da parmaklarının arasındaki sigara aslında keyif sigarasıydı.

Onu gören biri kaçan gelinin ardından üzüldüğünü sanardı. Zaten kulağına gelen laflar da bu yöndeydi. Babası, oğluna destek verircesine elini omzuna koymuştu. Oysaki Ali kalkıp ona sarılmak istiyordu. Bitti diye bağırmak istiyordu. Bitti, kurtulduk! Yine de mutluluğunu dudaklarının arasında sakladı. Dudaklarını aralayıp da umudunu düşürmek istemiyordu. Söyleyeceği tek şeyle bile kendisini ele verebilirdi.

Sessizce çöktüğü koltuktan diğerlerini izledi. Her ne kadar herkese dikkat etmeye çalışsa da gözleri sürekli Necdet'e kayıyordu. Adam saf öfkesi ile neredeyse kırmızıya dönmüştü.

Ali kırık kalbi ile baktı ona. Kızını merak etmiyordu Necdet. Ona ne olduğu değildi derdi. Ali parçalanan kalbinin sesini duymuş gibi kulaklarını kapatmak, ellerinin ardına saklanmak istedi. Necdet'in zehirli sözlerini duymak istemiyordu.

Canan, meleklerden bile daha melekti. Ailesi için tüm hayatını hiçe sayarak onları mutlu etmeye çalışmıştı. Yaptığı o kadar şey kırıntı kadar bir sevgi bile bırakmamıştı babasının içine. Adamın kızdan çok kendisini sevdiğini biliyordu. Ali'ye olan bakışından belliydi bu. Oysaki Ali biliyordu ki onun kalbini görse çekip vururdu Necdet onu. Kendi kızına acımayan bir adamdı. Şu an için hiçbir şey yapmamış olsa da gözlerinden belliydi yapabilecekleri. Bunun için iğrenerek baktı mavi gözler, sözde babaya.

Ali bir çocuğunun olabileceğini düşünmüyordu, bir kardeşi de yoktu. Kalbi can olarak gördüğü sevgiye ailesinden sonra kapanmıştı ama gördüğü kargaşanın içindeki tüm nefrete karşı o sevgiyle Canan'ı sevmeye söz verdi. Diğerlerinin sevmediği gibi; aile gibi sevecek ve bir baba, bir abi gibi koruyacaktı onu. İhtiyacı olmadığını biliyordu. Yeşil gözlerdeki gücü görmüştü ama yine de sevginin eksikliğini de biliyordu maviş oğlan ve onu bundan yoksun bırakmak istemedi.

Sonra bir anda gözleri onunla buluştu. Mete'yi sevgisiz bırakmış olan gözler ile. Babası garip rahatlıkla oturuyordu. Ali, onun Necdet'ten ve kendi babasından haz etmediğini biliyordu. Belli ki rezil olmalarına mutlu olmuştu adam.

Ali yukarı doğru kıvrılan dudaklarını son anda tuttu. Bu küçük gülümseme onun soyadını paylaştığı oğlunun da bu işte olmasına karşıydı. Hatta Mete'ydi hepsini bir araya getiren.

Ali başkalarına bakmak isterken başka kara gözlerin yanından geçti. Necdet'in gözlerindeki saf öfkeyi en yıkıcı bakış sanmıştı ta ki o gözleri görene kadar. Nefret, öfke ve çaresizlik...

Kara gözlerin aşık olduğu gözlerle paylaştığı benzer hafif çekik şekil daha bir içini yaktı. Kadının bildiğini biliyordu ama Mete'nin bu konunun üzerine düşmemesi Ali'yi de umursamaz bir hale büründürmüştü. Oysaki şimdi gördüğü gözler ona karanlık geleceği sunuyordu.

Kadın ayağa kalktığı anda tüm kasları aynı anda kasılmışçasına diken üstünde hissederek ayaklandı Ali de. Üzerinde tutmaya çalıştığı ifadeyi yitiriyordu. Kadının attığı her bir adımı kalbinde hissediyordu. Korkuyla çarpan kalbi nefesini hızlandırırken yanındaki masaya tutunarak güç almaya çalıştı.

"Mete nerede?" Kadın vardığı anda bunu sordu. Sesinin kısıklığı güç verdi Ali'ye. O da saklamak istiyordu gerçekleri. Oğlunu yakacak kadar gözünü kör etmemişti.

"Bilmiyorum." Dili yalana dönerken inanmayacağını biliyordu ama yine de  söyledi.

"Ahmet yok Ali, Ahmet yok ve Mete de..." Cümle kadının titreyen sesine yenildi. Dudaklarını birbirine bastırırken ateş saçan gözlerini Ali'den ayırmadı ama yine sustu oğlunun kalbi. Gözlerinin önünde sessizce kaldı. Tıpkı kalbin sahibi oğlu gibi sessizdi.

Kadının kalbi en çok arkada bırakılmış olmaya kırılıyordu. Ali biliyordu, gözlerinden belliydi bu. Ali, Mete'nin yerini biliyordu ama annesi bilmiyordu. Mete, onu geride bırakmıştı.

Ali'yi suçluyordu çünkü bu kolay olandı. Kendisinin ne hatası olabilirdi ki? Mete bebekken başında duran, düşse ilk koşan, ona destek olan, seven, öpen, derdini dinleyen oydu. Oğlunun büyüdükçe sessizleşmesini cinsiyet farkına vermişti. Çekiniyor sanmış, üzerine düşmemişti ama onu hep sevmişti.

Öyle koyu bir tonla baktı Ali'ye. Gözünden damlayan yaş su değil de benzinmiş gibi harladı Ali'nin kalbini. O zaman anladı ki kadın bir hatası vardı. Mete'ye, Ali için kızmıştı. Yine de bunu kendine itiraf etmedi. Ne yapsaydı? O buna inanıyordu. Oğlunun günahkar olmasına, gözlerini bir çift mavi göze kilitleyip gerçeği unutmasına dayanamıyordu. Ona gerçek ve doğru yolu göstermek istemişti.

"Oğlumu ver Ali." Elini kaldırdı, parmakları yakasını bulmadan geriye kaçtı Ali. Geriye bakmadan hızla yürüdü. Ne kadınla görünmek istiyordu, ne de onun acısını çekmek istiyordu. O değildi olanların suçlusu. O da Mete de gitmek istemezdi ama aileleri zorlamıştı onları.

Ali'nin adımları ona kaçışı vermedi. Kadın inatla geldi peşinden. Yalnız kaldıkları ilk anda bağırdı arkasından.

"Söyle Ali! Söyle yoksa yemin olsun gider oraya herkese gerçeği söylerim!" Sözleri istediği etkiye sahip oldu; Ali durdu fakat beklediğinin aksine öfkeyle döndü ona.

"Ne söyleyeceksin?" Geri dönerek kadına doğru yürüdü. "Canan'a ne olduğunu biliyor musun? Ne diyeceksin? Oğlum yok, Mete onu kaçırdı mı diyeceksin? Sen konuşunca kime inanacaklar? Zavallı damada mı, oğlu kızla birlikte kaybolmuş sana mı? Bana ne olur sanıyorsun? Namussuzu bana mı derler, Mete'ye mi? Suçlu ben mi olurum yoksa oğlun mu olur? Mete'yi yakmadan bana zarar verecek ne söyleyebilirsin?" Kadının karmaşık duygularının arasından biri, tüm duygularının temeli; sevgi seçiliyordu. Elinde olsa Ali'yi öldürürdü ama oğluna bir toz tanesi kadar zarar veremezdi.

"Bana oğlumu ver!" Kadın bu sefer elleriyle yakaladı onu. Ali'nin söylediklerinin gerçekliği yüzüne vurmuş ve onu göz yaşlarına boğmuştu. Nefret ettiği oğlana yalvaracak hale gelmişti. 

"Gel, al." Dedi Ali. İşaret parmağı kalbini buldu. "Burada, gücün yetiyorsa gel al onu." Kadın, Mete'nin kalbinden çıkaramamıştı onu. Ali de biliyordu ki anca ölürse Mete için atmayı durdururdu kalbi.

Kadın sessiz kalırken Ali tutuşundan kurtuldu. Ardına bakmadan yürümeye devam etti. Onun acısını sırtlanacak kadar güçlü değildi, terk edilen onlardı aileleri değil. Seçimleri yapan aileleriydi, Ali sadece kendisini kurtarmak istemişti seçimlerinin kıskacından. Bunun için nefret edemezdi ondan. Sonraki iki hafta görmeyecekti kadını.

Her şey düzelene, herkes salacağı zehri salıp gidene kadar sessizce bekledi Ali. Mete'sine kavuşmayı bekledi. Dikkat çekmemek için bekledi bu sürede.

Gözü üzerindeydi, evinden bile çıkmadı kadın. Ali önce Necdet'in takip etmeyeceğinden emin oldu. Sonra da  evden çıkamayacak kadar üzgün olan kadından.

Yüzünde koca bir gülümseme ile çıktı kendi evinden. Bir eylül gününde atladı arabaya ve gitti. Şimdilik kısacık zamanı olduğunu biliyordu ama bu bile gülüşünü solduramadı. Başarısına gidiyordu Ali. Canan, Ahmet ve Mete'sine gidiyordu.

Boyunlarına dolanan iplere, altlarındaki sandalyeyi itmeye hazırlanan ayaklara ve onlara bakıp gülen gözlere karşı kazanmışlardı. Yanlarına vardığında gözlerinde ışığı göreceğini biliyordu. Günlerdir gördüğü karanlık gelecekli gözleri aklından silmek için uzun uzun bakacaktı o aydınlık gözlere.

E şimdi ne oldu, kurtuldunuz mu? Tabii ki hayır, yazarınız cani anam daha 5-6 bölüm yazacak. Orada el elle diz dize olan mutlu çiftleri yazamaz dimii (keşke yazsa)

Neyseki Angst yazmıyorum kalbim eriyor diyor (bu nasıl erimekse ağızlarına sıçtın Lisa)

-Lisa

UsulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin