"Mete..." Ahmet üçüncü defa andı arkadaşının adını ama esmer oğlan herkesten uzaklaşıp köşeye geçene kadar dönüp yanıt vermedi ona.
Konuşmaları gelenlerle bölünmüştü ve Ahmet aklındaki onlarca soruyla kalakalmıştı. Canan'ın peşinden gidemezdi, Ali'yi de kendisi takip etmek istemezdi. Onun için Mete'nin ardından yürüyordu.
"Neden bana söylemedin?" Gelecekten önce geçmişle işi vardı. "Her gün yüzüme bakıp kardeşim derken, meyhanede sözde bana destek olurken neden ağzını açmadın?" Canan mektup olayından sonra güvenmiyordu ona. Ali zaten tanımıyordu ama Mete diğer ikisinden farklıydı. Ahmet ona Ali'den bahsetmişti. Ona olan nefretinden, Canan'dan, kıza karşı hissettiği sevgiden ve uğruna acı çektiği her şeyden bahsetmişti. Mete ona destek olmak için oradaydı ama yine de ağzını açıp konuşmamış, gerçekten rahatlatmamıştı arkadaşını.
"Canan istemedi, ben de yapmadım." Gücenmiş bakışlar kahve gözlerden silinmedi. Açıklaması yeterli gelmiyordu sarışına. Bunun için devam etti Mete.
"Ben sana zamanında geldim Ahmet. Mektubu getirdim. Sen, Canan'ı beğendiğini söyledin. Aranız olsun, yan yana gelin diye hep uğraştım ama kaçıp durdun. Ağzınla dedin "Zor o kız." diye. Gördüğünde dilinden düşürmüyordun ama ne zaman gitse, gözün başkasına kayıyordu. Babasının şartları korkuttu gözünü, sen de kaçtın." Mete hiçbir zaman Ahmet'i yargılamamıştı. Canan'ın aşkına karşılık vermek zorunda değildi ama kendi hatasının bedeli olarak çekmişti bu acıyı ve bunun için başkasını suçlayamazdı.
"Mete ben değiştim. Sen en yakından gördün. Sevmeyen adam kıskanır mı? Uğraşır mı? Oturur ağlar mı? Ben, eski ben değilim. En çok sen gördün bunları, şimdi gelmiş bana sevmiyordun söylemedim iması yapma."
"Kendi ağzınla söylüyorsun kardeşim; sen, eski sen değilsin ama ben bunu bu gece öğrendim. Canan da dahil hepimiz kalbini bu gece gördük. Eskinin hesabını sorma bize çünkü eskilere girersek işin içinden çıkamayan sen olursun." Ahmet oflayarak yanıt verebildi ona. Bu konuda daha fazla diyecek bir şeyi yoktu. Ne Mete'yi ne de bir başkasını ikna etmesine gerek yoktu. Sadece Canan'ı inandırmalıydı sevgisine, kalbini kanıtlamalıydı ona.
Mete paketten aldığı dalı dudaklarının arasına kondurdu. Bu gece onun da edecek sözleri vardı. Ali'ye gitmek istiyordu ama önce Ahmet'i taraflarına çekmesi gerekiyordu. Sonra gidecekti mavi gözlü sevgilisine. Sonra sarılacaktı ona, şimdi gözlerindeki umudu sönük tutmalıydı yoksa daha yeşermeden bulurlardı cansız dalı ve çekerek kökünden koparırlardı.
"Ali ne yapacak?" Ahmet'in sorusu Mete'nin ilgisini tekrardan onun üzerine topladı.
"Hiçbir şey." Diyerek yanıtladı onu. Ali de bir çözüm yolu bilmiyordu ki yapsın.
"Canan'ı götürecek diyordunuz. Şimdi ne yapacaksınız?" Sahte bile olsa evlenmelerini istemiyordu Ahmet. Planlarını bilmiyordu. Canan onunla olmak için çabalardı bunu biliyordu ama önceden ne konuştuklarını bilmiyordu. Ali ve Mete'yi hiç bilmiyordu. Düşünceleri de duyguları da oldukça yabancıydı ona, umursamıyordu da. İstediği tek şey kızdı.
"Bilmiyorum Ahmet. Sen söyle ne yapacağız?" Ahmet bütün sorunu çözebilir ya da her şeyi mahvedebilirdi. "Sen ne istiyorsun, ne kadar seviyorsun, neleri yapmayı göze alıyorsun bilmiyorum ki." Sigaradan aldığı nefesi geceye doğru üfledi.
Ahmet, sözlerin ardından omuzlarını dikleştirerek öğrendiği her şeyin yükünü üzerinden attı. Kahve gözleri kararlı bakışları ile parladı. Hiçbir şey bilmese de emin olduğu bir kalbi vardı.
"Necdet umurumda değil Mete. Canan'ı vermezse, alır götürürüm. Başka düşünecek kimsem yok. Arkada bir sen kalırsın, sen de biz mutlu olursak mutlu olursun." Arkadaşlarının mutluluğu, mutlu ederdi onu ama sadece onların değil, kendi yolu da açılmış olurdu.