27.Bölüm:

6.3K 128 0
                                    

Dün gece Harry'nin yaptığı ve söylediği şeylere anlamaya çalışırken kurutma makinelerin sesleri beynimin içine işliyordu. Sarah, Jade ve Jessie saç konusunda tartıştıktan sonra ne yapacaklarına karar vermişlerdi. Oranlara oranla ben daha rahattım... Saç konusunda hiçbir zaman düşünmezdim fazla, ne kadar bugün önemli bir gün olsa bile. Dar jeanın cebindeki telefonum titremesiyle kendime geldim. Cebimden telefonunu çıkartıp kilidi açtığım ekranda Harry'nin ismi görüldü. Ekrandaki isim biraz tebessüm etmeme neden oldu.
"Bir şeye ihtiyacın var mı?"
Dünden beri aynı şeyi söyleyip duruyordu normalde birinin aynı şeyi tekrar etmesinden nefret ederim ama onun bunu yapması hoşuma gidiyordu.
"Hayır ve lütfen bunu tekrar etmekten vazgeç!" mesajı yanıtladıktan sonra başımı kaldırdığımda yanımda Sarah oturuyordu. Yüzünde her zaman ki güzel gülümsemesi vardı. Dağınık sarı saçları omuzlarından sarkıyordu yapısız bir şekilde ama buna rağmen yinede mükemmeldi.
"Güzel bişey mi?" Bahsettiği şey gelen mesajdı.
"Yok."
"Ahh... Peki akşam birlikte katılacaksınız baloya değil mi?" Harry'den bahsettiğini anlamam uzun sürmedi.
"Evet."
"Hadi ama." yüzünde ki ifadeyi çözmüş değildim. "Baloya Harry ile katılacaksın ve tüm gözler üzerinde olacak ve sen heyecanlı değilsin."
Sırtımı dikleştirip elimde duran telefonu önümdeki sephanın üzerine bıraktım. Bu konu beni rahatsız ediyordu ne kadar Sarah'a belli etmemeye çalışsamda.
"Bilmem öyle mi?"
"Kesinlikle."
Sephanın üzerinde duran telefonumun ekranın Harry'nin ismi belirdi. Eğilip telefonu aldım. Başımı telefondan kaldırmadan "Neyse ben biraz hava alayım burası beni fazla sıktı." diyerek ayağa kalktım. Giriş kapısına doğru ilerledim.
"Harry." telefonu açıp kapıyı açıp dışarı çıktım..
"Olivia... Sana bir haber vermek için aradığım."
Umarım haber bugünü bozacak kötü bişey değildir.
"Bir işim çıktı benim Londra'ya gitmem gerek."
Neden sürekli olmasını istemediğim olaylar oluyordu ki!
"Yani baloya gidemeyeceğiz."
"Hayır kesinlikle en azından sen gidebilirsin."
"Eğer sen gitmeyeceksen bende gitmek istemem."
"Olivia bunu ne kadar çok istediğini biliyorum. Mezuniyet balonu kaçırırsan sonra pişman olursun. Lütfen git benim için."
"Harry."
"Olivia benim kapatmam gerek şimdi. Git lütfen." Seni panikle çıkmıştı. Daha bişey söylemeden telefonu kapattı. Yine ne oluyordu ki?
Puzzlen parçalarını ne zaman bulup bir araya getirebileceğim. Bana tek bir açıklama bulunmamıştı bile şimdiye kadar. Telefon konuşmasından sonra sinirlerim artık fazla gerilmişti. Solana girip koltuğun üzerinde duran çantamı alıp kızları bulmak için makyaj bölümüne geçtim. Sarah ayakta durmuş telefonuyla oynarken Jade, makyaj masasında duran renk renk rujları inceliyordu Jessie ise Jade'nin önünde duran makyaj malzemeleriyle dolu masaya yaşlanmıştı. İçeri girmemi bile fark etmemişlerdi.
"Kızlar."
Sarah hariç kızlar başını kaldırıp bana baktılar.
"Ben eve gidiyorum." elimde duran telefonu çantama koyarken
Sarah bana odaklanmıştı.
"Neden bir sorun mu var?" dedi Sarah.
"Hayır sadece gitmek istiyorum."
Sarah konuşmak için dudaklarını araladı ama Jade lafa atıldı ondan önce.
"İyi de daha işimiz bitmedi ve saçlarında yapılmadı."
"Evet." diyerek Sarah, Jade'ye katıldı.
"Evde hallederim hem belki gelmem."
Sarah bana yaklaşıp omzuma dokundup "Olivia." dedi ince bir sesle.
"Gerçekten önemli bişey yok."
Ona güven verici bir gülümseme ile karşılık verip kollarımı bedenine sarıp sırtını sıvazladım. "Eve gitmek istiyor sadece o kadar."
Kollarımı çözüp bir adım geri çekildim.
"Emin misin?" dedi Jessie bana yaklaşarak.
"Kızlar gerçekten iyiyim." diyerek tebessüm ettim. "Şimdi bırakın da gideyim sorgu bittiyse hem sizinde daha hazırlanmanız gerek."

***

Eve geldiğimde an banyoya girip bir duş aldım. Bu birazda olsa beni rahatlatmıştı. Babam her zaman ki gibi çalışanlarına emir veriyordu arada km uzaklık girmesi onun bir CEO olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Onu rahatsız etmemek için mutfağa geçtim. Dolaptan soğuk bir şu alıp masaya geçtim. Saçlarımdan akan damlalar masanın üzerine düşüyordu. Ne kadar süre öyle kaldığımın farkında bile değildim. Babamın masanın önünde durması dağınık düşüncelerden kurtulmama neden oldu. Soğuk şu şişesini sıkıca kavrayan ellerimin üzerini elleriyle örttü.
"Bir sorun mu var?"
"Yok." dedikten sonra babamın yüzü geniş bir gülümseme ile kaplandı.
"Annende senin gibiydi. Bir sorunu olduğunda bir kenara çekilir sadece kendini dinlerdi. Ona, 'bir sorunun mu var' dediğimde senin gibi her seferinde 'yok.' derdi." Ellerimi hafifçe sıktı.
"Hadi anlat bana."
Gözlerimdeki sıcaklığı daha fazla tutamadım. "Sorunda bu ya baba anlatabileceğim bişey yok."
"Olivia sana yardımcı olabileceğim bir sorun ise lütfen anlat."
Dudağımı ısırıp derin bir nefes aldım. "Baba kimse..." hıçkırıklarım konuşmamı engelliyordu.
"Tamam sana ağlama demeyeceğim ama lütfen kendini bu kadar üzme."

****

Babamın anlatmam için beni zorlamamasına memnun olmuştum. Kime ne anlatabilirdim ki? Ben bile ne hissettiğimi ne yaşadığımı ve neden ağladığımı bilmiyordum. Ağlamak beni yormustu. Elimi kaldırabilecek halim dahi yoktu. Sırt üstü uzanmış beyaz tavanı izlerken gözlerim ağırlaştı. En son komodinin üzerinde duran telefonumun titrediğini duydum.

****

Başımda ki ağrı tarif edilemezdi. Odamın içinde birinin fısıldaştığını duydum. Gözlerimi açabileceğim bir güce bile sahip değildim. Vücudumun tamamı kaskatı kesilmişti. Vücudumu hareket ettirmeye çalışırken ağrıdan başka bişey hissetmedim. Gözlerimi belli aralıklarla bir kaç defa açmaya çalıştım ama o kadar ağırlaşmışlardı ki açmam zor oluyordu. Ellerimi kaldırıp gözlerimi ovuşturacağım bir güce bile sahip değildim. 10 dakika ya da daha fazla bir süre içinde yatakta öylece sırt üstü durmuştum. Sonunda göz kapaklarım pes etmişti. Gözlerimi bir kaç kez kırpıştırdıtan sonra açabildim. Sarah pencerinin önünde duran koltuğa yaşlanmış telefonda biriyle konuşuyordu. Onu duymam imkansızdı.
Hissedilmemesine rağmen hareket ettirdiğimde ağrıyan kolumdan destek alarak yatakta doğrulmaya çalıştım. Sarah uyandığımı farkettiğinde telefonu kapatıp cebine koydu. Yatağın etrafında dönüp yanında durdu. Kollarını etrafıma sarıp doğrulmam için bana yardımcı oldu.
"Saat kaç?"
Sarah yerimi düzeltikten sonra yatağın ucunda bana doğru eğildi.
"Saat sekiz."
"Ahh. Baloya gecikeceksin."
"Saat sekiz ama sabahın sekizi balo dün geceydi."
Yatağın ayak ucuna tırmanıp yan tarafa geçip bağdaş kurdu.
"Epey bir uyumuşsun. Dün gece seni merak ettim ve o da merak etmiş."
"O mu?" başını sadece sallamakla yetindi.
"Az önce konuştuğun Harry miydi?"
"Evet. Dün gelecekti ama babamın burada olduğunu söyledikten sonra fikrini değiştirdi. Daha sonra senden haber almak için benim gelmemi rica etti."

LabirentHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin