28.Bölüm:

6.9K 124 2
                                    

Komodinin üzerinde duran telefonumu aldım.
"Harry'i mi arayacaksın?"
"Evet."
"Sana yiyecek birşeyler hazırlayayım bende."
"Canım bişey istemiyorum. Lütfen yorma kendini."
Kaşlarını kaldırıp ağzını düz bir çizgi şekline koydu.
"Ben hazırlıyor sonra bakalım yiyecek misin yemeyecek misin karar veririz." dedi yataktan kalkarken. "Ya da ben karar veririm." diye ekledikten sonra yüzüne şirin bir gülümseme yerleştirip odadan çıktı.

Rehberde Harry'nin ismini ararken bir yandanda aramam gerektiği konusunda kendimi ikna etmeye çalışırken onu ararken kendimi buldum.
İlk aramada telefonu açtı.
"Olivia, neden söz dinlemiyorsun ki? Sana baloya gitmen gerektiğini söyledim. Bütün gece sana ulaşmaya çalıştım." Nefes dahi almadan konuşmuştu.
"Harry, lütfen."
"Beni bu kadar merakta bıraktığın için umarım kendini kötü hissediyorsundur. "
"Evet kötü hissediyorum. Ama seni merakta bıraktığım için değil vücudundaki her noktanın ağrısından kötü hissediyorum."
"Olivia seni görmek istiyorum. İyi misin?"
"Abartılıcak bişey yok. Sadece kendimi yorgun hissediyorum. "
"Emin misin? "
"Evet."
"Tamam şimdi kapatmam lazım." Arkadan birinin Harry'e seslendiğini duydum. "Olivia, seni aradığımda sana ulaşmak istiyorum. Beni dün yaptığın gibi merakta bırakma. "
"Tamam." Dedim ve telefonu kapattım. Ayaklarımı kendime doğru çektiğimde tüm vücudundaki ağrıyı başımda hissettim. Yataktan çıkıp banyoya girdim. Yürürken kendimi bir iskelet gibi hissettim.
Her an ayak bileklerimin kırılacağı hissi veriyordu. Yüzümü vurduğum buz gibi su sayesinde yaşadığımı anladım.Yüzümü kurulayıp saçlarımı topladım. Sarah'ın bana seslendiğini duyduğumda banyadon çıkıp aşağıya indim. Merdivenlerden inerken mutfaktan gelen güzel iştahımı açtı. Mutfağa girdiğimde Sarah, telefonuyla oynuyordu.
"Biriyle mi konuşuyorsun? "
Başını telefondan kaldırıp elindeki telefonu arka cebine koydu.
"Hayır." Dedi.
"Muhteşem kokular duyuyorum."
"Kek yaptım. En azından bunu yiyebileceğini düşündüm."
"Doğru düşünce. Açıktığımı hissettim."
"Güzel. Hadi otur bakalım."
Masaya otururken Sarah, fırından keki çıkardı.
"Babam yok mu?"
"İşi olduğunu söyleyip çıktı."
Ne işi olabilirdi ki?
"Olivia, Bu akşam kuzenim Anastasia'nın düğünü varmış. Birlikte gidelim mi? "
"Bana kuzenin evleneceğinden hiç söz etmedin."
"Benimde dün haberim oldu."
"Dün mü! Neden son an da haber vermeye gerek duydu ki?"
"Anastasia, işte."
Sarah, elinde duran kek tabağını önüme koyup yanıma oturdu.
"Ne diyorsun? Gidelim mi? Tabi eğer kendini iyi hissediyorsan."
"Hissediyorum. Gidelim."
Küçük bir kız çocuğu zerafetiyle ellerini çarpıp gülümsedi.
"Düğüne gideceğimiz için mi bu mutluluk? "
"Evet. Çabuk ye yemeğini sonra da akşam ne giyeceğine karar verelim."
Önümde duran kekten bir lokma aldım.
"Abartılıcak bişey yok. Diz altında biten kalem etek deniz yeşili bir elbisem var. Onu giyerim."
Sarah, ani bir şekilde "Hayır." dedi.
"Ne?"
"O basit kaçar. "
"Basit mi kaçar? Gayet hoş bir elbise. Onu alabilmek için 2 hastalığımı verdim."
"Yani hoş ama daha güzel bişeyler vardır dolabında."

Tabaktaki son lokma keki yedikten sonra Sarah ile akşam ki düğün için elbise bakmak için odama çıktık.
Dolaptaki neredeyse tüm elbiseleri Sarah'a gösterdiğimde her seferinde olmaz deyip yüzünü ekşitiyordu.
"Hadi ama Sarah. Yorgunum zaten bir tanesine karar ver."
"Ama bunların hepsi çok sönük ve basit."
Sırtımı dikleştirip Kaşlarımı kaldırdım.
"Tamam sakin Olivia." Diyerek bir kahkaha attı.
"Ya şimdi aklıma geldi. Mezuniyet elbiseni giyebilirsin."
"O çok abartılı düğün için."
"Kesinlikle değil." Her iki elini birleştirip önünde tuttu. "Olivia, lütfen onu giy." Kedi gibi masum bir şekilde bakıp kirpiklerini kırpıştırıp dudağını büzdü.
"Tamam ama önce senin ne giyeceğine bakmam gerek."
"Tabi yanımda getirdim zaten. Dur bekle."
Odadan çıktı. Hemen sonra tekrar odaya girdi. Elinde kırmızı bir elbise vardı.
"Ta-da işte."
Elbiseyi üzerine tutup gösterdi. Düz balık model ve straplezdi.
"Karar."
"Giyiyorum."
"Ahh, çok güzel."

*******
"Gelmedik mi?"
"Çocuk gibisin Olivia. Kaç defa daha diyeceğim yaklaştık."
Yaklaşık olarak 1 saattir yoldayız. Düğünün merkezden uzak bir yerde olduğunu söylemişti Sarah, ama bu kadar uzak olabileceğini düşünmedim.
"Gekdik.İşte burası."
Büyük 2 katlı bir mekanın yanında durduk. Her taraf ışıl ışıl parlıyordu ve büyük bir bahçesi vardı. Arabadan inip mekana doğru ilerledik.
Kapıda 4 kişi duruyordu. 2 tanesi koruma biri takım elbiseli ve elinde birkaç kağıt vardı, davetli listesi olabilirdi. Takım elbiseli adamın yanında kumral bir kadın vardı. Onunda elinde kağıtlar vardı. Üzerinde bordo bir kalem etek vardı üzerindede siyah bir gömlek vardı. Yukardan topladığı saçlarıyla çok zarif ve güçlü bir kadın görünümündeydi.
Yanlarına yaklaştığımızda dikkatlerini bize çevirmişlerdi.
Kadın büyük zerafetle bize yaklaşıp gülümsedi.
"Hoşgeldiniz efendim."
Sarah, "Hoş bulduk." dedi.
"İsminizi alabilir miyim?"
"Tabi Sarah Young ve Olivia Grey."
Kadın elinde tuttuğu kağıtları inceledikten sonra bize içeriye kadar eşlik edeceğini söyleyip önden yürüdü.
"Burası çok hoş."
"Aynen Olivia. Mezuniyetin olduğu mekandan bile güzel."
"Mezuniyet mekanı ne alaka şimdi?"
"Hiç."
Büyük ve geniş bir koridordan geçtik. Koridorun sonunda beyaz büyük bir kapı vardı.
Kadın bize dönüp "iyi eğlenceler efendim." deyip yanımızdan uzaklaştı.
"Güzel bir yer bekliyordum da bu kadar güzelini beklemiyordum."
"Kuzenin şanslı."
"Evet öyle." Diyerek yüzüne bir gülümseme yerleştirdi.
"Ne oldu?"
"Yok bişey."
Arkadan biri yaklaşıp belimi sardı ve "Bayanlar." dedi.
Başımı yana çevirdiğimde karşımda Harry'i gördüm.
Üzerinde siyah bir takım elbise vardı. Yüzünde her zaman ki muhteşem gülümsemesi vardı.
"Ben içeri geçiyorum."
Sarah, bişey söylememe izin vermeden içeri geçti.
"Burada neler oluyor?"
"Mezuniyeti benim yüzümden kaçırdın. Bunu telafi etmeseydim içimde kalırdı."

LabirentHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin