Harry, sayesinde zorlanmadan ve zaman kaybetmeden New York'a ilk defa gelebilmiştim. Hayatımın en gergin uçak yolculuğu olduğunu yinede değiştirmemişti.
Harry, yolculukta bana varlığını hissettirerek beni ne kadar sakinleştirmeye gayret etsede bunda başarısız olmuştu. Kendime yüklediğim sorumluluk ile mücadele ettim.
Hastaneye girdiğimde hayatımın en kötü ikinci günü bugün olduğuna emin oldum. Ayaklarım durdu... karnıma sert bir yumruk yemiş gibiydim, nefes almamı zorlaştıran birşeyler vardı. Bu anı bir kez daha yaşamak istemiyorum, annemin öldüğü o korkunç günü bir kez daha yaşamak istemiyorum. O gün, annemi kaybettiğim gün yine aynı şeyleri yaşamıştım... ve aynı şeyleri hissetmiştim. Tek bir fark var o da Justin yanımdaydı ve beni ayak tutuyordu.Harry, "Olivia," diye seslendiğinde ona döndüm. Bana boş gözlerle bakıyordu.
"Nerede yattığını öğrenelim."
Harry, önümde yürüyerek danışmaya ulaştı. Ona ulaşmadan saniyeler içinde geri döndü."5.katta yoğun bakımına almışlar. Asansöre binelim."
Harry, döndüğünde kolunu tutup onu durdurdum, bana "Ne oldu?" bakışlarını atarken başımı olumsuz anlamda salladım.
"Beni neyin beklediğini bilmiyorum ve buna hazır mıyım emin değilim." diye sözümü tamamladım kesik kesik çıkan sesimle.
"Görmeden bunu öğrenemezsin." vücudunu bana çevirdi. "İstersen geri dönelim, hazır olduğundan geliriz."
"Buna hazır olunmaz. Onu görmek istiyorum."
Elimi tutarak asansörün bulunduğu tarafa yönelerek yürüdü.
Hareketli hastanenin içinde benim hayatım durmuştu.
Yanımdan insanlar hızlı adımlarla geçiyordu benim adımlarım, kalbimin ritmi ve nefesim yavaşlarken.
Kalabalık asansöre binerken Harry, kolunu etrafıma sararak bana yer açtı. Asansöre binen insanların yavaş hareketleri beni sinirlendirmişti. Bir an önce Justin'i görmek istiyorum. Küçük dar alanı dolduran insanlar nefes almamı zorlaştırıyorlardı. Kaplumbağa yavaşlığındaki asansör her katta duruyordu, inen ve binen insanlar küçük adımlarla yürüyordu. Adımları o kadar yavaş ki onlara bağırmak istiyordum. Bunun sağlıklı bir davranış olmaması umrumda değildi onlar benim Justin'e ulaşmamı engelliyorlardı.
Hastane ve hastanenin içindeki insanlar soğuktu sadece Harry'nin kolu sıcaktı. Beni yaşadığıma ikna eden onun sıcak kolu olmuştu.
Küçük ekran nihayet 5.kat yazıldı. Bip sesiyle tekrar aynı sinir bozucu yavaşlıkta insanlar hareket ederken Harry, beni kendisiyle sürükleyerek asansörden çıkardı.
Kalabalık koridorda gözlerim Dean ve Emie'yi yakaladı. Dean soğuk ve sakin bir şekilde ayakta duruyordu, Emie hemen onun yanındaki sandalyede kızarmış gözleriyle çaresizce oturuyordu. Kendimi geri çekmek, buradan gitmek istesemde bunu yapamıyordum. Onun bana ihtiyacı vardı ve benimde onu görmeye ihtiyacım var. Onun iyi olduğunu görmek istiyorum.
Gitme taraftarı olan ayaklarımı hareket ettirerek Dean ve Emie'ye yaklaştım. Emie, kan çanağına dönüşen gözleri beni gördüğünde ayağa kalktı. Bu kadar kötü bir durum ile karşılaşacağımı tahmin etmemiştim.
Emie, kollarını etrafıma sararak sesli ağlamaya başladı. Güçsüzleşen kollarımla ona karşılık verdim. Göz yaşlarımı bir kez daha serbest bırakırken Emie geri çekildi.
"O nerede?" diye fısıldadım.
Emie, eliyle bir kapı gösterdiğinde o tarafa baktım.
"Onu görmemize izin veriyorlar mı?"Emie, eliyle ağzını kapatarak başını olumsuz anlamda salladı.
Dean, Emie'yi sakinleştirmek için elini sırtına koydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Labirent
FanfictionHayatı kaybetmenin kıyısına yaklaşanlar, onu daha iyi tanırlar. Cover by @BlueHolland