Beni, kendi ile kapı arasında ansızın bıraktı. Nefesim boğazımda takılı kalırken zorla yutkundum. Yeşil gözleri dikkatle yüzümü inceliyordu; gözlerimi, dudaklarımı, kirpiklerimi, kaşlarımı... Beni savunmasız bırakıncaya kadar beni izledi. Nefesini tenimde hissediyordum. Sıcak nefesi tenime değdiğinde özlemle kirpiklerimi kırptım. Burnunu, benim burnuma yasladı. Dudaklarımızın üst kısmı birbirine değiyordu.
Harry, "Seni düşünmeden duramıyorum. Seni düşünmediğim zamanda bile seni düşünürken buluyorum kendimi. Bu delilik değil de nedir?" diye fısıldadı.
Göz kapaklarımın yarısını kapattım ve dudaklarımı aralayarak dışarıya nefesimi verdim.
"Ben, ben sanırım..."
Harry, "Konuşma." diye fısıldadı. Kelimeleri dudaklarımda hissederken parmak uçlarını boynumda hissettim. Yumuşak elleri, ellerimi kavradı. O kadar yumuşaktı ki onun temasını hissedemiyordum. Merdivenleri birer birer çıkarken arkasından onu takip ettim. Sessizliğin sarılı olduğu evde ses çıkarmadan onu takip etmeye çalışıyordum. Bir kapının önünde durdu ve kapıyı araladı. Bana dönmeden içeriye geçtim. Fazla eşya ile donatılmamış, sade, beyaz rengin hakim olduğu, bahçeye bakan tek pencerenin duvarın yarısını kaplamış olan bir yatak odasıydı. Yatak, dolap, pencere kenarına konulan, toprak tonu renginde, eski görünümü olan bir koltuk dışında odada başka eşya yoktu.
Harry'nin ağır ağır hareket eden ayak sesleri dışında oda da başka bir ses yoktu. Arkamda durdu, dudakları saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu. Dudakları saçlarımdan omzuma doğru bir yol çizdi. Kuru dudakları omuz kemiğimin üzerine bir öpücük kondurdu. İstem dışı göz kapaklarım kapandı. Etrafımda dönerek önüme dikildi. Yeşil gözleri yoğun bakıyordu, yoğun ve çözülmesi güç bir ifadeyle beni süzüyordu. Parmak uçlarını ters çevirerek omzuma dokundu. Dokunuşu gerilen vücudumu ürpertti.
"Gergin görünüyorsun. Rahatlamalısın."
Parmak uçları hareket etti, elbisemin askılarını kavradı, omuzlarımdan sarkıttı ve yere düşmesine izin verdi. Elbise ayak uçlarıma düşerken bacaklarımın titrediğini fark ettim. Dudaklarını dudaklarımın üstüne örttü. Omuzlarımı kavrayan ellerinin yardımıyla beni kendisine çekti. Bir an tereddüt ettikten sonra ellerim gömleğinin düğmelerine gitti. Bir, iki, üç düğmesini açtım. Gömlek omuzlarından kayarken gövdesi açıkta kaldı.
Beni etrafında döndürdü. Eli belimi kavradı, yatağa tırmanırken elini geri çekmemişti. Bacağını yatağa koyarak tırmandı yatağa. Onun çekimine kapılmıştım. Hiç bitmeyeceğini düşündüğüm güzel anın tadına bakarken, duş jelinin kokusu burnumu doldurmuştu. Eşsiz erkeksi kokusunu içime çekmek için burnumu tenine değdirmeden duramadım.
Arzularım gittikçe büyümeye başlayınca, kendimi kaybolmuş hissedince ve aklım başımdan gidene kadar öpüşmüştük. Kendimi sersemlemiş gibi hissederken içimden bir şeylerin patladığını hissettim. Yoğun ve eziyetli geçen anın ardından kesik kesik nefeslerimiz odayı doldurdu. Vücudum yay gibi olmuş ve hassaslaşmıştım. Birkaç dakika sonra göz kapaklarım ağırlaşmıştı, onları açık tutmakta zorlanırken en sonunda yenilip onları kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Labirent
FanfictionHayatı kaybetmenin kıyısına yaklaşanlar, onu daha iyi tanırlar. Cover by @BlueHolland