29.Bölüm

6.3K 121 2
                                    

"Burada neler oluyor?"
"Mezuniyeti benim yüzümden kaçırdın. Bunu telafi etmeseydim içimde kalırdı."
Ağızım açık bir şekilde Harry'e bakmaktan kendimi alamadım.
"Harry, bunu yapmana hiç gerek yoktu. Ben... yani ben bilemiyorum. Gerçekten ne söylemem gerektiği konusunda en ufak bir fikrim yok. Teşekkür etmek bile az kalır."
"Olivia, az kalan bişey varsa oda senin için ne yaparsam sana yetecek mükemmellikte hiç bir zaman olmamasıdır."
Sıcak ellerinin teması ile kendime gelebildim. Yeşil gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Şu an karşımda çok güçlü bir adam duruyordu. Her zaman ki o savunmasız ifadesi yoktu yüzünde. Düz çizgi şeklinde ki dudaklarını oynatıp diliyle dudaklarını ıslattığı zaman kan dolaşımım hızlandı. Alt çenemi tutup dudaklarımızı birleştirdi. Islak dudakları kuru dudaklarımın üstünü örtüp elini belime sardı ve beni kendisine bastırdı. Diliyle ağzıma hükmetmişken kendimi tamamen Harry'e bıraktım. Ani bir şekilde birleştirdiği dudaklarımızı ayırdı. Düzensiz nefes alışverişim karşısında onun düzenli olarak aldığı nefesini yüzümde hissediyordum, burnunu yanağıma sürtüp kulağıma doğru eğildi "Bu kadar savunmasız olma." dedi kısık sesi ile. Tam olarak ne demek istediğini anlamadım. Zarif bir şekilde aramızda mesafe açıp ceketinin önünü kapattı. Yanıma geçip kolunu bana uzattı girmem için. Koluna girip üstünde oldukça güzel duran siyah ceketini hafif bir şekilde kavradım rahatlamamda yardımcı olacağını düşünüp.
"Tekrar bir mezuniyet balosu kaçırmadan içeri girelim."
Dedi Harry, yüzünde yarı bir gülümsemesiyle.
Yere kadar uzanan uzun parlak elbisem yürümemi zorlaştırmaması için eteklerini kavrayıp biraz kaldırdım.
O büyük bir zerafetle balonun yapıldığı kapıya doğru yürürken bende ona ayak durmaya çalışarak ve düşmemek için sürekli yere bakıyordum. Harry, beyaz büyük kapıyı kendisine doğru çekip açtı. Benim önce girmem için bana yol verdi. İçeri geçtiğimde gözlerimi kör edecek kadar çok kristal avize ve şamdanlar dikkatimi çekti. Her yer bembeyazdı. Salonun sonunda büyük bir sahne vardı. Sahnede oldukça kalabalık bir orkestrası vardı. Orkestra yumuşak bir müzik çalıyordu. Harry, az önce ki gibi yanıma geçip koluna girmem için kolunu bana uzattı. Girişte duran kırmızı bir halı vardı ve yanlarında beyaz çiçekler vardı. Harry, ile birlikte masamızın olduğu tarafa yürürken büyüsüne kapıldığım balo salonunu inceliyordum. Salonun sonunda duran sahnenin yanında ki masaya geçtik. Harry, bana sandalyemi çekmişti. Oturduğunuz masada Jessie, Jade, Sarah ve Harry'nin okulda sürekli olarak takıldığı 2 çocuk Kevin ile Hector ve onların yanlarında getirdiği kızlar vardı. Kevin ve Hector sürekli Harry'e takılıp duruyorlardı. Harry'de onlar kadar olmasada onlara sataşıyordu. Kızlar ise kendi aralarında konuşup kıkırdıyorlar.
"Dostum baban sana fazlasıyla cömert davranıyor. Baksana kim bilir burayı organize etmek için ne kadar harcamışsındır." dedi Kevin.
Harry, söyledi şey karşında biraz duraksadıysada hemen gülümsedi.
Harry, kulağıma doğru eğilip "Bir şey ister misin?" dedi.
"Hayır. Herşey çok güzel."
"Bunu duymak güzel."
Harry, muhteşem gülümsemesi ile bana baktı. Kendime mani olmadan kirpiklerimi kırpıştırıp gülümsedim. Kevin, bizi fark ettiğinde "Gençler kendi aramızda konuşmak yok." diye bizi uyardı.
Orkestranın çaldığı yumuşak müzik ile herkes piste çıkmış dans ediyorlardı. Kevin ve Hector kız arkadaşlarını dansa kaldırdılar. Sarah, Jade ve Jessie kendilerine eşlik edecek çocuklar bulup piste gittiler. Masada yalnız ben ve Harry kalmıştık. Harry'e baktığımda iki elini havaya kaldırmış "Ben bu dans işinde kötüyüm." dedi ve kahkaha attı.
"Bende." diyerek gülümsedim.
Harry ile birlikte gülüşürken masamıza biri yaklaştı. Bu az önce kapıda duran görevliydi. Harry'nin kulağına doğru eğilip bişeyler söyledi. Ardından masadan uzaklaştı. Harry, "Hemen döneceğim." dedi ve masadan kalkıp salondan çıktı. Bende kimsenin olmamasını fırsat bilip lavaboya gitmeye karar verdim. Masada duran çantamı alıp masadan kalktım. Salondan çıktığımda yumuşak müzik sesi çok uzaklardan geliyormuş gibi kısık bir şekilde duyuluyordu. Lavaboyu bulmak için keşfe çıkmam lazımdı şimdi. Sağda ki koridordan başlayabilirdim. Koridorda birçok kapı vardı. Böyle bir mekan için neden bu kadar oda gerekli anlamış değildim. Neyse ki başka bir yere bakmama gerek kalmadı. Çantamı lavabonun kenarına koyup suyu açtım. Ellerimi ıslatıp bozulan saçımı düzelttim. Uzun bir gece olmuştu ve şimdiden yorulduğumu hissediyorum.
Çantamı alıp çıktım.
"Ahh."
"Seni görmeyince merak ettim. İyi misin?"
"Evet iyiyim. Biraz yoruldum sadece."
"Bu kadar çabuk mu pes ediyorsun?"
"Evet."
Bana doğru yaklaşıp elini belime sardı, elimi avucuna alıp beni etrafında döndürmeye başladı.
"Sana kötü olduğumu söylemiştim."
"Söyledin ama bende kötüyüm. Birimiz durumu kurtarmak için ter dökmeyecek."
Şu an unutmayacağım bir an yaşıyorum. Mezuniyet balomda lavabonun önünde Harry Styles ile dans ediyordum. Daha doğrusu beni sürükleyip duruyordu.
"Ter dökebilecek kadar iyi sayılırsın."
"Daha güzel ve özel anlar için ter dökmeyi tercih ederim."
Söylediği şey ile neyi kast ettiğini anlamam uzun sürmedi. Söylediği şey karşısında unutanıp yüzümü görmeyecek şekilde omzuna gömdüm. Boynu banyodan yeni çıkmış gibi güzel kokuyordu. Kendi kokusu ile duş jelinin kokusu karışmıştı.
"İçeri geçelim mi artık?"
Beni etrafında döndürmeye devam ederken "Tabi." dedim. Durdu ve ellerimizi çözdü ama hala eliyle belimi kavrıyordu. Beni kendisinden uzaklaştırmadan yürümeye başladı.
"Biraz sonra gideriz."
Sadece onu başımla onaylamakla yetindim.
Salona girdiğimizde yumuşak müzik yerini yüksek ve gürültülü bir müziğe bırakmıştı. Masaya yaklaştığımızda sahnede Hector'ın olduğunu geç fark ettim. Daha önce dinlemediğim ve duymadığım bir şarkıyı seslendiriyordu.
"Karaoke mi var?"
"Evet. Sarah bunun güzel olacağını söyledi."
"Öyle kesinlikle."
Hector, sahnede kendisini kaybetmiş gibi dans ederken, salondaki diğer insanlarda ona eşlik ediyordu. Sahnede profesyonel bir sanatçı kadar iyi duruyordu. Harry, Hector kadar hareketli olmasada oturduğu yerden bacaklarına vurarak tempo tutuyordu.
"Şarkının kime ait olduğunu biliyor musun?"
Gürültü nedeniyle ilk söylediğimde duymadığı için kulağına yaklaşarak tekrar ettim.
"Nickelback'i bilmiyor olamazsın!"
Şaşkınlığı karşında gülümsedim.
"Bilmiyorum. Rock müzik ile aram iyi değil."
"Bu kötü. Nickelback bir efsane."
"Şarkının ismi ne? Rock müzik dinlemediğim halde hoşuma gitti."
İkimizde gürültü nedeniyle bağırarak konuşuyorduk.
"Şarkının ismi Midnight Queen."
Harry'nin her an ayağa kalkıp Hector'a eşlik edecek gibi duruyordu. Hector, şarkıyı bitirdiğinde salondaki herkes onu büyük bir coşku ile alkışlamaya başladı. Hector, onu alkışlayanlara "Beni sizler yaratmadınız." şeklinde takılarak sahneden indi. Masaya geldiğinde nefes nefeseydi. Hector, elini yumruk şeklinde sıkıp önce Kevin'a sonrada Harry'e çaktı.
Sarah, "Siz üçünüz okulun en popülerlerisiniz ama sizin bu havalı olduğunuzu biliyordum." dedi
Jessie, Sarah'a katılarak "Kesinlikle." dedi.
Jade, "Hector, Eğer iki diğer üye senin kadar iyiyse bence grup kurun."
Kevin, araya girerek "Lütfen bu kadar abartmayın sonra biz uğraşıyoruz Hector'la."
Kevin'ın söylediği şey karşında masadaki herkes kahkaha atmaya başladı.
"Hector, kadar iyi misin?" dedim Harry'nin duyabileceği kadar.
"Biz sadece dinleyiciyiz. Hector'ın bu kadar iyi olduğunuda hiç bilmiyordum."
"Ahh. Öyle mi?"
Büyük bir zarafetle gülümseyip, başını evet anlamında salladı.
"Herkes bizi geceleri mankenlerle partilerde sanarker, biz evde oturup son ses müzik dinlerdik."
Önünde duran su bardağını alıp su içti. Ardından tekrar bana doğru eğildi.
"Hector, Nickelback'in 'Midnight Queen' şarkısının bizi anlattığını düşünüyor."
"Neden öyle düşünüyor ki?"
"Şarkının sözlerine dikkat etmedin anlaşılan."
"Dikkat ettim."
"O zaman bizim gibi serserileri tanımladığını da anlaman gerek."
"Kendinizi serseri olarak mı tanımlıyorsunuz?"
"Bütün gece evde oturup kafayı müzik ve içki ile bulan üç serseri ama."
"Bu gece şarkı söyleyecek misin?"
"Hayır." Sesi hızlı ve net bir şekilde çıkmıştı.
Az önce yüzündeki gülümseme yerini bir durgunluğa bırakmıştı.
"Yanlış bişey söylemedim umarım."
"Hayır kesinlikle hayır söylemedin. Sadece uzun zaman önce şarkı söylemeyi bıraktım. Ve bir daha da söylemek istemiyorum."
Her zaman söylediğim şeyler yüzünden ona kötü şeyler mi hatırlacaktım? Bunu yapmamak için ne zaman susmam gerektiğini hiç bir zaman çözmeyecektim. Ama belki de bana anlatsa buna dur diyebilirdim. Harry'nin elinin sıcak teması ile düşüncelerimden kurtulup ona baktım. Yüzüne zorla yerleştirdiği gülümsemesiyle bana bakıyordu.
"Kalkalım mı artık? Fazlasıyla yorgun düştün."
"Olur."
Harry'den önce masadan kalkıp Sarah'a yaklaşıp kulağına doğru eğildim.
"Harry'le kalkıyoruz. Gelecek misin?"
Sarah, oturduğu sandalyeden kalktı.
"Hayır siz gidin. Ben sonra kızlarla dönerim."
"Emin misin? Harry, seni evine bırakabilir. Hem belki de bende kalırsın."
Sarah, bir sır verecekmiş gibi önce etrafı sonrada arkamda duran Harry'e baktı. Elini omuzuma atıp başını one eğip aramızdaki mesafeyi kapattı.
"Böyle bir geceden sonra Harry, seninle yalnız kalmayı isteyecektir. Ben sizi rahatsız etmeyeyim."
Gözlerimi açıp Sarah'a şaşkın bir şekilde baktığımda ikimizde kıkırdadık.
"Saçmalamayı kes Sarah."
"Saçmalık mı? Evet kesinlikle."
'Kesinlikle' kelimesini bastırarak söyledi.
"Büyümeyi öğren Sarah. Neyse bu gece için Harry ile organize olup böyle bir sürpriz yaptığın için teşekkür ederim."
"Önemli değil. Ama lütfen birşeye üzüldüğünde bünyenin o kadar olmasına izin verme bir daha."
"Denerim."
Sarah, kollarını açıp boynuma sarıldı. Kucaklamasına karşılık vererek onu sardım kollarımla. Küçük bir kucaklaşmadan sonra Kollarımızı çözdük.
"İyi geceler size."
"Sanada iyi eğlenceler."
Sarah, Harry'e gülümseyip tekrar yerine oturduğunda Harry, yanıma yaklaştı. İkimizde bişey söylemeden çıkışa doğru yürüdük. Çıkış kapısına yaklaştığımızda kapının önüne siyah Range Rover bir durdu. Kapıda duran görevlilerden biri bana kapımı açtı. Uzun eteklerimi toplayıp arabaya bildiğimde Harry, arabanın arka taraftan dönüp yanıma geçti. Harry'i araba sürerken az gördüm ama yinede hep kendi kullanırdı arabayı ama bu sefer başka biri kullanıyordu.
"Williams."
"Buyrun Bay Styles." Diye yanıtladı arabayı kullanacak olan adam.
"Williams, bu hanımefendi Olivia Grey. Olivia, Williams benim yardımcım."
"Memnun oldum."
Elimi Williams'e uzattığımda kuşku ile elimi inceledi. Bunun sebebi benden hoşlanmaması olabilir miydi? Williams, başını önüne doğru eğip elimi nazik bir şekilde sıktı. Harry, Williams'e "Artık gidelim." Dedi.
"Tabi Bay Styles."
Harry, ya çok sert bir patrondu ya da Williams fazla nazikti. Hala tam olarak çözmüş değildim.
Williams, arabayı çalıştırdığında arkama yaslanıp derin bir nefes aldım. Harry, ellerini bacaklarıma koyduğunda ona dönüp baktım. Yüzünde yarı bir gülümseme ile bana bakıyordum.
"Elbiseyi üzerinden çıkarmak için sabırsızlanıyorum Bayan Grey."

LabirentHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin