24.Bölüm:

8.3K 115 1
                                    


"Hadi Gidelim." dedi Harry.
Üstümü düzeltip ayağa kalktım. Harry eğilip yerdeki mor örtüyü ve küçük lambayı aldı. Telefon konuşmasından sonra ona tedirgin bir şekilde baktığımı farkedince bana gülümseyip beni rahatlatmaya çalışırmış gibi elini sırtıma koyup sıvazladı.

Beni küçük boşluğa çevirip önce çıkmam için bana yol verdi. Boşluktan çıktığım an soğuk ve biraz rüzgârlı olan havayı yüzümde hissettim ormanın muhteşem kokusuyla birlikte. Harry'nin iri vücudu hiç zorlanmadan küçük boşluktan çıktı hemen ardında. Son bir kez bu güzel yere göz gezdirdim. Burası çok güzel mavi ve yeşilin eşsiz uyumunu yakalayışının tek örneğiydi. Bu güzel manzaraya rüzgârın sebep olduğu ağaçlarının dal ile yaprak seslerinin ve denizin kıyılara vuruş sesleri tamamlıyordu.

Elimi havaya kaldırıp etrafı işaret edip arkam Harry'e dönük bir şekilde; "Burası çok güzel." dedim.

"Evet güzel." diye bana katıldı.Temiz ve güzel kokan ormanın kokusunu derin bir şekilde kolayıp yüzümü Harry'e çevirdim. Bana bakarken tüm içtenliğiyle ve masumluyla gülümsüyordu. Yüzünde ki muhteşem gülümsemesi onu eşsiz ve benzersiz kılıyordu. Onun bu kadar yaralı olduğuna kim inanır ki? Karşımda 4 yaşındaki o savunmasız oğlan çocuğu olarak hayal ettim ama bu imkansızdı hayali dahi imkânsızdı Harry'i savunmasız bir şekilde hayal etmek. Annesi, Küçük oğlunu o haydutların elinden kurtarıp, onun hayatının mahvettikleri gibi oğlunun hayatınıda mahvetmesinler diye ölüme resmen gitmişti.
Aramızdaki küçük boşluğu kapatıp elini belime yerleştirip beni kendi vücuduna bastırdı.

Geldiğimiz yolu bu sefer kullanmadık. Harry, ormanın içinden geçip anayola çıkabileceğimiz bir yolun olduğunu söylemişti. Etraftaki ağaçlar çok büyüktü kısa süre içinde Harry'nin gizli sığınağı gözden kaybolmuştu.
Anayola çıktığımızda Harry'nin belime kavrayışının sertleştiğini farkettim. Bunun nedeni gayet iyi tahmin ediyordum. Annesini burada öldürülmüşlerdi ve o bişey yapamadığı için kendini suçluyordu. Kesik kesik nefes alışlarını rüzgârlı havaya rağmen duyabiliyordum. Arabaya yaklaştığımızda Harry benim için kapımı açtı.
Ona flörtçü bir bakış atıp arabaya yerleştim. Harry kapımı kapatıp elindeki eşyaları bagaja koymak için arabanın arka tarafına geçti. Bagaj kapısını açıp Eşyaları yerleştirdikten sonra bagaj kapısını kapatıp daha sonra arkaya doğru biraz yürüyüp siyah skinny jeaninden telefonunu çıkarttı. Telefonun ekranını bir süre inceledikten sonra başını kaldırıp bana baktı. Sağ elini havaya kaldırıp ona biraz zaman vermem için işaret yaptı. Hafifçe tebessüm edip başımı salladım. Yeşil gözlerini tekrar blackberry'sine çevirip bir süre kurcaladı. Ara sıra başını kaldırıp bana bakıyordu. Telefonu kulağına götürdü ilk arayışında karşıdaki açmıştı telefonu. Arkasına dönüp konuşmaya başladı. Eliyle yaptığı hareketlerden ne kadar sinirli olduğu anlaşılıyordu. Elini saçlarının arasına daldırıp karşıdaki kişiye bağırmaya başladı. İşte yeni bir Harry. Keşfettiğim yeni bir kişiliği 'Sinirli ve Stresli' Harry. Onu daha fazla dikizlemem doğru olmazdı önüme dönüp onu beklemeye başladım.

Yeşil ormanı seyrederken Harry'nin arabanın yanında durduğunu farkettim. Dar cebine Blackberryi koyup kapıyı açtı. Şoför koltuğuna yerleşip kapıyı kapatıp seri bir şekilde arabayı çalıştırıp sürdü.

Yola çıkalı 12 dakika olmuştu ama Harry bana tek bir kelime dahi söylememişti.
"Bir sorun mu var?"
"Hayır." Net ve sakin bir şekilde cevap verdi.
"Emin misin?"
"Evet." Sesi sert değildi ama sorularımdan hoşlanmadığını belirtecek bir ses tonunda cevap verdi.
Onun ne için böyle sinirli olduğunu merak ediyordum.

Ona bunu sormayı istedim ama üzerine gidersem tartışabileceğimiz ihtimalin olduğunu anlayıp bundan vazgeçtim. Onunla tartışmak yapmak istediğim şeylerin listesinde en sonunda.
Yol boyunca Harry'nin kesik kesik nefes alışverişlerinden başka bir ses yoktu.

Eve yaklaştığımızın geç farkettim. Tüm dikkatimi Harry'e verip: "Umarım kötü bişey değildir." dedim.

Harry, Dalgın ve düşüncelerindensıyrılıp bir saniyeliğine olsa bana baktı.

"Merak etme sen. Bu benim meselem senin bunu dert etmene gerek yok ve dert etmenide istemem."

"Imh.." Ne söylemem gerektiğini bilmediğim için sadece susmayı tercih ettim. Her iki elimi kucağıma koyup parmaklarımla oynamaya başladım.

"Olivia, Lütfen. Önemli bişey değil. Boşuna güzel kafanı bu saçma sorularla yorma." Gözünü yoldan ayırmamıştı.
"Önemli değilse o zaman neden söylemiyorsun?"
"Çünkü bilmen gerekmiyor."
"Ben...Tamam özür dilerim."

"Özür dilemeni gerektirecek bişey söylemedin."
Arabayı kapının önünde durdurup bakışlarını bana yönlendirdi.
"Yarın mezuniyet balosu var. Bunun için akşam konuşuruz ve eğer bişeye ihtiyacın olursa ilk beni ara. Bu sadece balo için geçerli değil her konu için geçerli." Yüzümü kaldırıp ona baktım. Gamzesinin belli olacağı bir şekilde tebessüm ediyordu.
"Ve son olarak eğer yarın ıvır zıvırlar hakkında zorlanırsanda ara."

"Ivır zıvır."

"Evet. Sizlerin bir davete gitmeden önce yaptığınız hazırlıklar işte."
Yüksek bir şekilde ikimizde aynı an da kahkaha attık.
"Akşam buluşmayacak mıyız?"
"Sanmıyorum işim geç bitebilir."

Harry'nin neden öyle davrandığını hala anlamış değilim. Bana tek bir açıklama yapma gereği duymamıştı bile. Onu çözmek imkânsızdı. Çocukluktan gelme bir travmamı bilmiyorum ama ani karakter değişikliği beni bazen endişelendiriyor. Beynimin içindeki onlarca soruya ne zaman cevap bulacağımı merak ediyorum. Belkide hiçbir zaman bulamayacağım. Kapalı bir kutu gibi o, herşeyi gizliydi. Düşüncelerimle boğuşurken kapı zilini çalması beni yerinden zıplattı. Harry'nin olduğunu hiç sanmam bana işinin uzun süreceğini söylemişti. Sarah annesiyle vakit geçirecekti bu gece. Uzun zaman birbirlerini görmemişlerdi. Londra'da büyük bir şirkette yöneticilik teklifi almıştı bu güzel teklifi hiç düşünmeden kabul etmişti. Sarah'ın da onunla gelmesini istemişti ama Sarah bu teklifi geri çevirip babasıyla kalmayı tercih etmişti. Jade ve Jessie gece geç saatlere kadar açık olan birkaç mağaza keşfetmişlerdi mezuniyet için yedek olsun diye elbise bakacaklardı. Eleme işini bitirdikten sonra zorla koltuktan kalkıp kapıya bakmaya gittim. Kapı deliğine bakmadan elimi kapı koluna götürüp kapıyı açtım. Kapıda ki kişiyi gördüğümde ne olduğunu anlamadım. O...o beni görmeye asla gelmezdi. Onun ne işi olurdu ki burada?
Onu şaşkın bir şekilde bakarken, o bana gülümsüyordu.
"Baba."
"Merhaba kızım."

LabirentHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin