Korku filmlerindeki ıssız ve kehanete bürünmüş evlerden farksız olan evim Justin'in gelişi ile gürültü makinesine şimdiden dönüşmüştü. Bana sinir bozucu gelen o sessizliği şimdiden arar olmuştum. Evde ikinci birinin yaşadığını unutmam imkansızdı. Uzun bir süre alıştığım yalnızlığı unutmaya başladım, gürültülü ve içinde nefis yemek kokuların dolduğu bir eve dönüşmüştü, benim tasvirim ile hayaletli evim. Gece yarısı yan odada gelen seslere yine de alışmış değildim, uyku mahmurluğuyla irkilerek kalkıyordum, kapının birkaç defa açılıp kapanmasını, ayak seslerini duyabiliyordum. Bazı akşamlar odamın kapısını açıp uyuyup uyumadığımı kontrol ediyordu, bir süre kapıda durup uyumuş olduğumdan emin olana kadar gitmiyordu. Bunu çok sık yapmaya başlamıştı. Neden sürekli beni kontrol etmeye geldiğine anlam veremiyordum. Bu durumdan söz etmek için birkaç defa konuyu açmaya çalıştım ama bundan vazgeçmiştim, odama geldiğini duymama rağmen ona ses vermemem hoş karşılanacak bir durum değildi.
Aklımda ki düşüncelerim onun sayesinde yok oluyordu. Sesi kulaklarımdan düşmüyordu, yan yana bulunmadığımız anlarda dahi evin bir ucundan onu duyabiliyordum. Sürekli konuşur, bazen canı istediğinde -favorim olan eylemi- mutfağa girip evi güzel yemek kokuları ile doldurur ve gece yarısına yakın saatlerde mızmızlanarak hayatımın ne kadar sıkıcı olduğunu bana anlatıyordu. Neredeyse 4 gün aynı şeyleri yaşıyordum. Her noktada Justin vardı, hayatımın merkezine yerleşmeye başlıyordu.
Aklımı boş tutmama izin vermiyordu, her daim onu dinliyordum. Harry'i ne zaman düşünsem bana mani oluyordu, birkaç defa onu aramak için telefonu aldım ama her defasında Justin buna engel oluyordu. Aklımı karıştırıyordu, her daim onunla ilgilenmemi istiyordu ve bu artık dayanılmaz olmaya başlamıştı bile. Kendimi ona bağlı gibi hissediyordum, onu memnun etmek zorundaymışım gibi zorunluluk hissediyordum.
Justin dışında konuştuğum tek isim Sarah'dı. Sarah ara sıra beni arayıp tatil için aklındaki fikirleri anlatıyordu, genellikle benimle yapılan telefon konuşmalarına Justin de dahil oluyordu. Sarah dün aradığında Justin bu sefer konuşmamıza karışmayı bırakıp telefonu elimden alarak saatlerce onunla konuştu. Aklındakileri en ince ayrıntısına kadar anlattıktan sonra Sarah kendini zorunlu hissederek onu da tatile davet etti, ardından Justin saniyeler için de cevap verdi. Sanki davet edilmeyi bekliyordu en başından. Justin, bizi yalnız bıraktığı kısa sürelerde ona, Harry ile konuşup konuşmadığını sordum. Harry başta bu plan için istekliydi şimdi ise gelmeme gibi bir ihtimalinin olduğunu söylemiş Sarah'ya. Bu değişikliğin nedeni ben miydim yoksa işleri miydi bilemiyorum ama onun gelmesini istiyorum. Nedeni her ne olursa olsun onu orada görmeyi umuyorum. Rahatlamış, huzurlu ve genç bir adam gibi onu hayal edemiyordum. Bu çok yabancı bir görüntüydü. Gözümde canlandıramadığım görüntüyü görmek için umutluydum.
Sadece her şey rutine bağlanmıştı, 4 gündür. Hiç kuşkusuz sinir bozucu bir durum olmaya başlamıştı, fazlasıyla. Nefes alıp almadığımı bilemiyordum. Göğsümün ütüne tonlarca ağırlıktaki bir yük konulmuş gibiydi. Vücudum aniden geriliyordu, şaşırtıcı bir şekilde hemde. Ne olduğunu anlamadan kendimi bomboş bir dünyada buluyordum. Sadece benim bulunduğum başka kimsenin olmadığı bir dünyada yalnızdım. Korkum beni ele geçiyordu, onun karanlığı etrafımı sarıyordu. Kilometrelerce yıl uzaklığındaki en parlak yıldızın ışığın kırılması sonucu parlaklığını kaybedip karanlığa sığınan bir yıldızdı adete. Yolunu kaybeden bir gezdin o. Nereye gideceğini iyi biliyordu sadece yoluna düşün kayalıklar onu çıkışı olmayan bir yola itmişti. Çaresizlik onu ve benliğini uzaklara götürmüştü.
Sarah'ın dayanılmaz ve kuvvetli ikna kabiliyeti yüzünden yine ona kanıyordum, başıma bu sefer ne geleceğini merak ederek gidiyordum. Küçük çantamı gerekli olacağını düşündüğüm bir kaç eşyamı yerleştirirken Justin yan odadan benimle konuşmaya çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Labirent
FanfictionHayatı kaybetmenin kıyısına yaklaşanlar, onu daha iyi tanırlar. Cover by @BlueHolland