Boşlukta süzülüyordum onunla birlikte. O bunun farkında değildi ama beni kendisiyle birlikte o uçuruma itmişti, sonu olmayan o karanlığa süzülüyorduk. Ne zaman yere çakılacağımızı bilmeden nefesimizi tutarak karanlığa teslim olmuştuk.
Kalıp gibi duran yüzü ile karşımda oturuyordu ama ben ona yardım edemiyordum. Elimi tutmuyordu, girdiği yanlış yoldan da dönmüyordu. Girdiği yolculukta canlı dönmemeyi kafasına takmıştı ve ben sadece onu izleyebiliyordum elimden bir şey gelmeden. Yüzünü bir an olsun bilgisayarının ekranından kaldırıp bana bakmadı. Saatlerdir tek kelime konuşmadan öylece durduk. Böyle davranması sinirimi bozmuyordu, beni nefessiz bırakıyordu.
Dudaklarımı hafifçe araladım ve onun duymayacağı bir sesle, "Aptal." diye fısıldadım.
Oturduğum yerden kalktım. Bana bakmaya tenezzül etmeden ekrandan başını kaldırmadı hala. Ayaklarımı yere vura vura odanın içinde yürüdüm. Arkasına geçtim ve kollarımı birbirine doladım.
"Harry?"
Ona seslenişimi tepki vermedi. Etrafında dönüp önünde durdum. Vücudumu öne eğerek onunla göz teması kurmaya çalıştım. Göz kapaklarını kaldırmadan önündeki ekrana bakmaya devam ediyordu. Kendime daha fazla hakim olamadan bilgisayarı kapatıp kucağından aldım. Bilgisayarı önümde tuttum ve başımı dikleştirdim. Dirseklerini dizlerine yaslayıp yüzünü avuçladı.
"Beni daha ne kadar yok sayacaksın?" dedim. "Harry neden... neden bize bunu yapıyorsun? Kendine ve bana neden eziyet ediyorsun? Artık bilme vaktim gelmedi mi?"
"Olivia," durdu ve başını kaldırdı. "benden uzak dur."
"Anlamadım."
Oturduğu yerden kalktı, önümde dikildi ve gözlerini gözlerimle buluşturdu. Dudaklarını araladı, gözleri yana kayarken ağzını kapattı. Baktığı tarafa baktım. Salon kapısında kumral, beyaz tenli, hoş olgun bir bayan ve yanında 12 yaşlarında sarışın bir kız duruyordu.
"Harry?" dedi ince sesiyle. "Misafirin olduğunu tahmin edemedik üzgünüm oğlum." diye ekledikten sonra yüzüne hoş bir gülümseme yerleştirdi.
Yanındaki kız, "Nasıl tahmin edebilirdik ki ağabeyimin misafiri olduğunu ve o misafirinde kız olduğunu?" dedi.
Kız gözlerini aralayarak beni süzdü ve yanında ki kadına dönüp, "Anne, ben halisülasyon görmüyorum değil mi, ağabeyimin yanında bir kız mı var?" dedi ve dönüp bir bir kez daha baktı bize.
"Aman tarım." diyerek ufak bir çığlık attı. "Ağabey yalnız ölmeyeceksin, buna sevindim."Kadın, "Tatlım lütfen sakin ol." dedi.
"Sakin mi olayım, kendimi bildim bileli ağabeyimin yanında hiç kız görmedim ve sen bana sakin ol diyorsun. Hayır hayır sakin falan olamam."
Harry boğazını temizleyip araya girdi.
"Kız kardeşimin kusuruna bakma lütfen." dedi.
Yürüyüp kapıda duran kadını kucakladı, kadın Harry'e şefkatle baktı ve uzun bir süre onu kucakladı. Harry geri çekildi ve kıza sarılıp saçlarının arasına bir öpücük kondurdu. Kollarını gevşetip yana geçti.
Eliyle kadını işaret edip, "Annem Grace Styles ve kız kardeşim Sierra Styles." dedi. Elini bana döndürdü. "Arkadaşım Olivia Grey." diye beni tanıttı.
Arkadaş sadece arkadaş mı?
Sierra, "Merhaba Olivia." dedi.
"Merhaba Sierra."
Harry'nin yüzü donup kalan bir buz kütlesinden farksızdı ama yine de ortama soğukluğunu yaymadan duruyordu. Sierra ağabeyi Harry gibi değildi, yüzü güneş gibi ışıl ışıl parlıyordu, sürekli gülümsüyordu ve şimdiden anlaşıldığı üzere konuşkan biriydi. Enerjisini biraz olsa Harry'e vermesini isterdim.
Sierra, "Hadi oturalım, siz ikinize sormak istediğim sorularım var." dedi.
Harry başını önüne eğdi. Göz kapaklarını kısarak kafasını salladı. Sierra ağabeyinin duyduğu rahatsızlığı görmemezlikten gelip sıska vücudunu hareket ettirip ağabeyinin kollarının arasından kurtuldu. Grace güzel kızı Sierra'yı izlerken göz ucuyla oğlu Harry'i kontrol etti. Sierra karşıma geçip oturdu.
Nazlı ses tonuyla, "Hadi ama oturun." dedi.
Grace kolunu oğlunun omzuna attı. Harry tepkisizce annesine bakarken Grace oğluna şefkatle bakıp başıkları ile ona bir şeyler anlattı. Harry başını hafifçe salladıktan sonra Grace'ın yüzündeki tebessüm büyüdü.
Grace ince topuklu ayakkabılarını yere vura vura diz bir ses çıkararak kızını yanına oturdu. Sırtını dikleştirerek sol bacağını sağ bacağının üzerine attı. Sierra Harry'e otur diye işaret verdikten sonra Harry sabit durduğu yerde hareket etti. Oturduğum koltuğun ucuna oturdu. Gözlerimi yere sabitledim. Şuan da kimseyle göz göze gelmek istemiyordum.
Sierra ağzını araladığı sırada Harry'nin telefonu konuşmadan onu susturdu. Harry oturduğu yerden kalkıp sehpanın üzerinde duran telefonuna uzanıp aldı. Ekrandaki isme göz ucuyla baktı, başını kaldırmadan, "Buna bakmam gerekiyor. İzninizle." diye mırıldandı.
Telefonu açtı, telefondaki isme, bekle, diye emir verirken salondan çıktı. Salondan çıkana kadar gözümü ondan ayırmadım.
Grace kızına dönüp, "Tatlım gidip Rose'a bize bir fincan çay getirmesini söyler misin?" dedi.
Sierra düşünmeden oturduğu yerden kalkıp salondan çıktı.
Grace kızının gittiğine emin olmak için arkasından baktı. Bana bir sır verecekmiş gibi başını öne eğdi.
"Olivia, seninle tanıştığıma ne memnun olduğumu tahmin edemezsin. Eğer bugün tanışma fırsatımız olmasaydı seninle irtibata geçecektim." dedi. Zor bir şeyi idrak etmeye çalışıyor gibi yapıp yüzünü gerginleştirdi. "Harry ve Sierra benim tek varlıklarım. Onlar için her şeyi yapmaya hazırım, yaşamaları için kendi nefesimi onlar için feda edebilirim. Ama maalesef Harry'i hayatta tutmak için benim yapabileceğim bir şey yok, ona yaklaşmama, yardım etmeme izin vermiyor. Tek istediği hepimizin ondan uzak durması böylece rahatlıkla gözlerini bu dünyaya kapatabilir. Aklında koyduğu o ölüm senaryosunu gerçekleştirmesinden çok korkuyorum."
Elleriyle yüzünü kapattı. Gözyaşlarını geri itip yüzünü kaldırdı.
"Harry'nin etrafı ne kadar kalabalık olursa o korkunç senaryoyu unutması çabuk olur. Etrafı kalabalık gibi görünüyor ama öyle değil, hayatında çok az insan var, onlarda; ben, kız kardeşi, Hector, Kevin ve... sensin. Harry bana duygularını ve yaşadıklarını anlatmaz ama sizin kötü gittiğinizi fark ettim. Onu yalnız bırakma Olivia, kendini öldürmesine izin verme. Lütfen, senden tek istediğim oğlumun elini tutman."
Sesindeki hüzün kalbime dokundu. Yüzündeki kendinden emin tavrı gitmişti çaresiz bir kadın gibi şimdi karşımda duruyordu.
Sierra salona girerken Grace kendinden emin ifadesini tekrar takındı.
Boğazımı temizledikten sonra, "Harry'e bakayım." diyerek ayağa kalktım.
Salondan çıkıp merdivenlere yöneldim. Yolculuk yüzünden hala bacaklarımı hissetmiyordum. Ağır ağır merdivenleri çıktım. Aralık olan kapının koluna uzandım. Harry hala telefonla konuşuyordu.
"Bundan onu sorumlu tutamam. Olivia'nın hiç bir suçu yok."
Odada yayılan sesi beni yerimde sabit tuttu.
"En son istediğim şey bu, Olivia'yı kıracak bir şey asla yapmayacağım... Bir kez daha söylüyorum; Olivia'yı unut, onu bu saçmalığa alet etmeyeceğim... Eminim... Bakacağız... Bilmiyorum, bir şey yapmak istemiyorum... Tamam."
Telefon konuşmasından tek bir kelime dahi anlamış değildim ama anladığım tek şey Harry'nin benim hoşlanmayacağım bir şey yapacak olmasıdır. Bacaklarım geri geri gitti. Hızla merdivenleri indim. Bana oyun oynayan başımı tutup giriş kapısını açıp çıktım. Vücudumun her noktası ağrıyordu. Eve gidip dinlemem benim için de Harry için de en iyisi olacaktır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Labirent
FanficHayatı kaybetmenin kıyısına yaklaşanlar, onu daha iyi tanırlar. Cover by @BlueHolland