Gözlerimi rahatsız eden güneş ışıkları yüzünden birkaç defa gözlerimi aralayıp tekrar kapattım. Yarı baygın bir şekilde yatakta uzanırken bacaklarımı kendime çekmeye çalışırken kasıklarımın şiddetli ağrısı ile vücudumun her noktası tepki gösterdi. Vücudumu ele geçiren ağrı ile dün geceyi anımsadım. Elimi alnıma götürüp, alnımı ovdum. Ciğerlerimi hava ile doldurarak derin bir nefes aldım.
Vücudumun ağrısına katlanarak yataktan çıktım. Kıyafetlerimi giymekle uğraşmadan Harry'nin yatağın bir kenarına bıraktığı tişörtü üzerime geçirip odadan çıktım. Büyük ve sessiz evin içinde fazla ses yapmamaya gayret ederek yürümeye çalıştım. Bir ortamda sessizlik hakimken orada yaptığım her işte ses çıkarmadan yapmaya gayret ederdim. Rahatsız olduğum şeylerden biri de buydu. Aşırı sessizliğin hakim olduğu ortamlarda kendimi her zaman huzursuz ve tedirgin hissederim.
Ev sıradan bir öğrenci için çok büyük ve farklıydı. Evde modern ve klasik çizgilerin bir arada olduğu parçalar vardı. Bir öğrencinin evi değil gibiydi. Daha çok orta yaşlarında, sıkıcı bir kişiliği olan birinin zevkine göre düzenlenmiş bir evdi.
Aşağı indim. Etrafa bakınarak evi gözlemlerken diğer yandan da Harry'i bulmaya çalıştım. Evin ilk katından salon ve mutfak olduğunu tahmin ettiğim iki kapı vardı. Giriş kapısının karşısındaki kapıdan içeriye girdim. Fazla eşya ile donatılmamış salonda çıktım. Diğer kapıdan geçtim. Tahminim doğruydu, evin ilk katında bulunan bur iki kapı salon ve mutfak kapılarıydı. Harry altına siyah eşofman giymiş, üstüne geçirdiği lacivert renginde bir tişört ve saçları dağılmış şekilde mutfağın penceresinin önüne konulmuş masada oturuyordu. Elindeki fincanı dudaklarına götürürken diğer eliyle tuttuğu dergiyi büyük bir dikkatle okuyordu. Kapıda durup onu izlerken beni saniyeler içinde fark etti.
Yüzüne yerleştirdiği yarım gülümsemesi ile, "Günaydın." dedi.
Rahatsızca yerimden kıpırdanarak ona yaklaştım. Üst dudağımı kemirirken o da dergisini okumaya döndü. Başını kaldırmadan, "Lütfen masaya otur." dedi.
Üst seviyeye ulaşan rahatsızlığımı fark etmemeye çalışmış olsam da vücudum beni her zaman utandırdığı gibi bugünde utandırdı. Huzursuzca sandalyeye yerleştim. Ayaklarımı birbirine çaprazlayarak onları birbirine bastırdım. Dirseklerimi masaya koydum. Harry dergisini okurken onun tarafına bakmamaya çalışarak mutfak penceresinden en az bir orman büyüklüğündeki bahçeye baktım.
"Kahve veya çay ister misin?"
Ayaklanmasına izin vermeden masadan kalktım. "Ben alabilirim."
Havaya kaldırdığı sol elinin işaret parmağıyla mutfak tezgahını göstererek, "Kahve ve çay orada duruyor. Fincanlarda sağ üst kattaki dolapta."
Söylediği dolabın kapağını açıp bir kahve fincanı aldım.
"Hep böyle erken mi kalkarsın?"
Kahve makinesini aldım ve fincana kahve doldurdum.
"Evet." dedi. Sesi huzursuzca çıktı.
"Bu hoşuna gitmiyorsa, neden bu kadar erken kalkıyorsun ki?"
Masaya geçtim. Başını okuduğu dergiden kaldırdı. "Erken kalkmaktan hoşlanmadığımı nereden çıkardın?"
Fincanı dudaklarımı götürdüm ve durdum. Kahveyi içiyormuş gibi yaparak ona bakarken tepkisini ölçmek için onu dikkatle izledim. Fincanı dudaklarımdan çektim. "Bilemiyorum... sadece öyle hissettim."
"Yanlış hissettiğine eminim. Her şeyin bilincinde çok önceden olup hazırlanmayı sevenlerdenim. Günü kaybetmemek için bu yüzden erken kalkarım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Labirent
FanfictionHayatı kaybetmenin kıyısına yaklaşanlar, onu daha iyi tanırlar. Cover by @BlueHolland