Güneşin ilk ışıkları kendini gösterip yüzüme vurarak beni rahatsız ediyordu,hastanesinin bahçesindeki soğuk banka oturmuş Harry'nin benim için getirdiği yeşil örtüye sarmalanmışken. Gözlerimi rahatsız eden güneş ışıklarını önlemek için gözlerimi kısarak başımı önüme eğdim. Uzun... ama çok uzun zamandır kendimi ilk defa Justin'in yattığı hastanenin bahçesinde yalnız oturarak dinliyordum. Bunu zorunlu kaldığım için yapıyordum, ne düşünmem gerektiğini bilmeden zihnimi açtım, düşünmemin gerekli olduğu konuları sıralayarak düzene soktum, herşeyin parçalanarak yeni bir düzene sokulmasından nefret ederim, kazanılmış alışkanlıkların değişmesinden hiçbir zaman yana olmadım ama şimdi kendimi dinleme fırsatı bulmuşken bunu gözardı edemezdim. Kendimi, babamı, Justin'i ve hayatıma hesapta olmayan bir plan ile bomba gibi düşen Harry'i düşündüm. Yeni kararlar alırken onları es geçemem, herkes için en iyisini düşünmek zorundayım. Herkesi memnun edecek bir sonuç yoktu, çizmek istediğim yolun başında biri incinecek, kimi kırmak istemem, sorusunu kendime sorma cesareti bulamıyordum. Hepsi benim iyiliğimi isterken ben yolumu çizerek onları üzemezdim. Bencilce davranarak, kimseye düşünmeden hareket etmeyi isterdim, kendim için iyi ve güzel olanı seçmek isterdim... ama sadece isteyebiliyordum.
Herşey aynı düzende devam etmişti 2 gün. Uyumuyordum, yemek yemiyordum sadece bekliyordum... Justin'in uyunmasını bekliyordum.
Harry 3 gün önce gitmişti, ertesi sabah arayıp Birmingham'a geri döndüğünü söyleyerek beni şaşırtmıştı. 3 gün boyunca düzenli olarak saat 19:50'de arıyordu, bir yabancı ile konuşuyormuş gibi araya mesafe koyarak soğuk sesiyle önce benim nasıl olduğumu soruyordu sonrada Justin'in durumunun ne olduğunu soruyordu, başka birşeylerden söz etmeden telefonu alelacele kapatıyordu. Telefonu kapamak üzereyken her defasında boğazını temizleyerek konuşmaya çalışıyordu, kendini toparlamadan telefonunu kapatmış oluyordu. Davranışlarına anlam veremiyorum, onu kıracak bir söz söylememiştim veya tartışmamıştık. Onunla konuşurken soğuk sesi tenime işliyordu, boğazıma bir yumru takılıyordu. Telefon konuşmamız bana anlamsız geliyordu, sanki benimle zorla konuşuyordu, herşeye rağmen gözyaşlarıma mani olamıyordum. Benden uzaklaşıyordu.
Neden?
Bana anlatamadığı hikayesi yüzünden miydi bütün olanlar.
__________
Uzun bir süre önce Justin'in odasına giren doktorun çıkmasını beklerken koridorda bekleyen herkes gözünü kapıdan ayırmıyordu. Gerilen vücudumu rahatlamak için Sarah'ın getirdiği kahveden bir yudum aldım. Herkesin gözünde aynı umut ışığı vardı. Elimi 4 gündür binbir parçaya bölünen, defalarca iğne batırılmış olan kalbimin üzerine koyarak bastırdım.
Lütfen uyanmış olsun Justin!
Hepimizin gözünü kırpmadan bekleyerek izlediğimiz kapı açıldı. Herkes büyük bir umutla, doktora yalvaran gözlerle bakıyordu.
Ağzından çıkacak tek bir kelimeyi duymaya ihtiyacımız vardı, "uyandı" kelimesi sadece. Doktor ciddiyetini bozmadan dudaklarını küçük yarım ay şekline soktu.
Bu iyiye işaretti. Evet, bu iyiydi.
"Beyni beklediğimiz tepkiyi gösterdi, onu uyandırdık."
Bu hayatım boyunca aldığım en güzel haberdi. Uzun süre sıktığım vücudumu gevşeterek, ağzımdan rahatça uzun bir nefes verdim. Kendimi 4 gündür bu güzel anı hayal ederek avutmuştum ve şimdi gerçek oldu.
Uyandı. Justin ölüm ile yaşam arasındaki uykudan kalktı.
"Hayati tehlikeyi atlatmış olsada yinede onu prosedürler gereği bir süre daha gözlem altında tutacağız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Labirent
FanfictionHayatı kaybetmenin kıyısına yaklaşanlar, onu daha iyi tanırlar. Cover by @BlueHolland