30

2.3K 315 378
                                    

"saçlarını ıslak bıraktığın için hasta olabilirsin. dışarı çıkacağın zaman duş mu alınır ya?" beni tıpkı annem gibi azarlayan kageyama beni güldürmek dışında bir şey yapmıyordu. ara sokaklardan çıkıp caddeye vardığımızda kageyama, etraftaki dükkanları incelemeye başladı. bu, onu susturmuştu. ben de derin bir nefes almıştım.

"beni az beklesene." hemen yanımızdaki kıyafet mağazasına girdiğinde ben de dışarda kalmayıp içeri adımladım. iki katlı mağazanın ilk katında onu göremeyince ikinci kata çıktığına emin oldum. oyalanmak adına etrafıma bakınmaya başladım.

kırmızı, örgü bir kazağı aynanın karşısında üzerime tutarken kageyama arkamda belirdi. "ah, bitti mi işin? ne-"

usulca başıma taktığı bereye aynada şaşkınlıkla baktım. "şimdi oldu." biraz eğilip çenesini başımın üzerine koydu. "beğendin mi?"

dudaklarımda titrek bir gülümseme meydana geldi. başımı usulca salladım. "evet, beğendim. bunun için mi durmuştun? havalar o kadar soğuk bile değil."

"ne demek değil? nisan ayında olmamız seni yanıltmasın, geceleri hâlâ o kadar da sıcak değil."

"hadi," ondan ayrılıp elimdeki kazağı yerine bıraktım. ardından da tebessüm edip elini tuttum. "gidelim."

×

"oğlumun erkeklerden hoşlanabileceğini hiç tahmin etmezdim. bu zamana kadar hiç belli etmedi, değil mi hayatım?"

kageyama'nin annesi, çorba dolu kaseyi önüme bıraktığında zoraki bir şekilde gülümsedim. kendimi rahat hissetmiyordum.

"tobio'nun kızlardan hoşlandığı fikrine nereden vardın peki hayatım?"

bayan suzuki dudaklarını büzdü yerine oturduğu esnada. "bilmem. onu pek de iyi tanımadığımı fark ettim son zamanlarda. en sevdiği yemek de değişmiş..."

sanırım kageyama'ya iyi bir anne olamadığını düşünüyordu. noya-san'ın anlattıklarına göre öz annesi kageyama'yı terk etmişti. babası zaten cezaevinde... kageyama'nin, annesi de babası da üveyken neden hâlâ kendi soyismini kullandığını merak ediyordum. kageyama'ya bunu daha sonra soracaktım.

"anne." çorbama bakmayı kesip kageyama'ya baktım. "benim dünyada anne diyebileceğim tek insan sensin." ve hafifçe tebessüm etti.

bayan suzuki kocaman bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. "ne bekliyorsunuz, başlasınaza yemeye."

×

"anne ve babanın soyadı suzuki mi?"

"evet."

"peki sen neden hâlâ kageyama ismini kullanıyorsun? çok merak etmiştim aşağıda da."

bilgisayar klavyesinde gezinen elleri duraksadı. onun yatağında uzanıyor, yarı açık gözlerimle bilgisayar ışığının aydınlattığı yüzünü seyrediyordum. uyumadan önce birazcık daha onu izlemek istiyordum. birazcık daha...

"mina harika bir anne. harika bir arkadaş." gözlerimi biraz daha araladım. dinlediğimi bilsin diye onayladım onu. "ama ben... biyolojik annemin birgün beni bulmasını isterdim. mina'dan memnun olmadığımdan falan değil. neden bizi terk ettiğini merak ettiğimden..." derin bir nefes aldı. "belki birgün beni arar, ha? merak eder beni. ya da boş bir umuttur benimkisi..."

yavaşça ayrıldım, kageyama kokan yastıktan. aynı yavaşlıkla yataktan kalkıp kageyama'ya yaklaştım. ellerini kucağından çekip bacaklarım iki yana da gelecek biçimde oturdum kucağına. tebessüm edip kollarımı boynuna sardım.

"tobio,"

tebessüm etti ve kollarını belime sardı. "ismim dudaklarına çok yakışıyor." alnını omzuma koydu. "efendim shoyo?"

"ilerde, benimle evlenmek ister miydin?"

belimde sarılı olan kollarını sıklaştırdı. "umarım büyüdüğümüzde de beni çok seversin. umarım birbirimizi, birbirimizle evlenmek isteyecek kadar çok severiz."

saçlarına birkaç öpücük kondurdum. "kanada'ya gider ve bizi kabul etmeyen ülkemizden uzakta mutlu bir yaşam sürebiliriz belki. eğer ilerde benimle evlenmek istersen, soyadımı almak ister misin?"

kafasını aniden kaldırınca panikleyip dengemi kaybettim. bedenim arkamdaki masaya yaslanmıştı. düşmemiştim.

"ne?" dedi şaşkınlıkla.

"tabii ben de alabilirim senin soyadını! bu konularda takıntılıysan falan hiç sorun değil yani!" neden endişelendiğimi bilmiyordum bile. onun neden böylesine paniklediğini de bilmiyordum.

"hinata tobio." diye mırıldandığında kalbim, olabilirmiş gibi hızını daha da arttırdı. o kadar çok yakışmıştı ki bu isim ona... yanaklarının kızarmış olduğunu geç fark ettim. kageyama'nın ne kadar güzel olduğunu bir kez daha görmüş oldum orada. dilim lal olmuştu. güzelliği yüzünden konuşamaz duruma gelmiştim.

"tobio, çok güzelsin." gözlerim dolu doluydu. gerçekten fazla güzeldi. ve ben, güzelliği yüzünden gözyaşı dökecek kadar çok seviyordum onu. kollarımı tekrar boynuna sarıp ona yaklaştım ve yüzündeki her zerreyi öpmeye başladım. "ağlayacağım," dedim boğuk bir sesle. "seni çok seviyorum. çok..."

hıçkırıklarım arasında yanaklarını ve gözlerini öpüyorken aniden dudaklarını dudaklarıma bastırdı. gözlerimi yumdum. hareket etmiyordu. ne gerçek manada bir öpüşmeye çevirdi o masum buseyi ne de geri çekildi hemencecik.

usulca birbirimizden ayrıldığımızda baygın gözlerle gözlerine baktım. iç çektim ve birkaç saniye evvel dudaklarıma değdirdiği dudaklarına tekrar eğildim. tıpkı onun gibi oldukça saf bir busenin ardından geri çekilip burnumu saçlarına daldırdım. "ne yapacağım şimdi ben..?" diye fısıldadım kendi kendime, onun da duyabileceği bir şekilde. "bundan sonra, seni hep öpmek istersem, ne yapacağım ben?"

×

yazamiyorum amk kurgusu nasil nankor

tüm aşklar kavgayla başlar # kagehina n kiyoyachiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin