49 final

903 94 22
                                    

"takım kaptanlığınla tetsu'nun ne gibi bir ilgisi olabilir ya aklım almıyor." sinirden yerimde duramazken kageyama'nın sakinliği beni ürkütüyordu. gerçekten çok sakin görünüyordu. elinden takım kaptanlığı alınan biri için fazla sakin...

"aslında ben, takımdan atılmayı bekliyordum." fısıltıyı andıran sesi kulaklarıma dolduğunda durup ona baktım. kageyama'yı çaresiz gördüğüm tek bir an vardı bu zamana dek. o da annem yüzünden ayrı düştüğümüz zamandı. onu tekrar böyle görmek kalbimi öyle kırıyordu ki... parmaklarını birbirine geçirmiş yere bakarken hiç olmadığı kadar çaresizdi o an. tetsu'yu dövdüğü için basketbol takımı kaptanlığı elinden alınmıştı. yapacağı bir şey de yoktu.

yavaşça ona ilerleyip önünde diz çöktüm. yatağa, yanına oturmak istemiştim ama bu şekilde yüzünü daha iyi görebilecektim. "tobio..." birbirine sertçe kenetlediği parmaklarını nazikçe ayırıp yine nazikçe tuttum ellerini. dişlerini sıktığını anlayabiliyordum. "dilersen bağırabilirsin. dilersen kızabilirsin. dilersen ağlayabilirsin."

alt dudağını sertçe dişledi. "ilk senemde kaptan olduğum için gittiğimiz çoğu yerde gözler bana dönüyordu. bu sayede ilgi çekebiliyordum ben..."

"heeey, yanlış düşünüyorsun." bileklerini ovduğumda dolu gözlerini benimkilere sabitledi. "ilgi çekiyorsun çünkü oyuna girdiğin an karşı takımın ritmini bozabiliyorsun. üstelik bunu yalnızca sahada durarak başarabiliyorsun. üçlüklerinle oyunun kaderini kısa sürede değiştirebiliyorsun. ama bana sorarsan seni kaptan yapan şey bu değil. takım arkadaşlarının sana olan sonsuz güveni. sen sahaya çıktığın an isterlerse otuz sayı geride olsunlar, kazanacaklarına dair bir inançla dolup taşıyorlar. böyle bir etkin var senin. ve hiçbiri de kaptanlığınla alakalı değil." dizlerimin üzerinde biraz yükselip ellerimi yanaklarına koydum. eğilmesini sağladıktan sonra da dudaklarımı dudaklarına bastırdım. "sen hâlâ benim gözümde o takımın kaptanısın ve en iyisisin. eminim pek çok takım arkadaşın için de bu durum geçerlidir. şimdi, istediğin gibi kız ve ağla. ama yarın olduğunda sahaya geri dönüp daha hırslı bir şekilde oyna oyununu. koça ve diğer herkese o takımın yalnızca kaptanı olmadığını, o takımın en önemli oyuncusu olduğunu göster. tamam mı? ne tetsu'ya ver istediğini ne de başka birine."

beni ayağa kaldırıp kucağına çektikten sonra sıkıca sardı kollarını etrafıma. "sen olmasan ne yapardım ben..?" titrek bir sesle konuştuktan hemen sonra gözyaşları yanaklarını ıslattı. "tüm emeklerim yok sayılmış gibi hissettiğim içindi üzülüyorum sadece." ben saçlarını usulca okşarken o da sakin bir şekilde ağladı.

derin bir nefes alıp verdikten sonra saçlarını öptüm. "ne olursa olsun buradayım kageyama, bunu sakın unutma." her ne kadar başına gelenlerin tüm sorumlusu ben olsam da...

"kuroo-san, kageyama'yı gördün mü?"

birkaç takım arkadaşı ile elini yüzünü yıkayan kuroo-san işini bitirdikten sonra bana baktı. eliyle arkasını gösterdi. "sahada. antrenmanı bitirmiş olsak da biraz daha kalıp çalışmak istediğini söyledi. gidip ona baksan iyi olacak. döner dönmez fazla yüklendi kendisine."

"o iş bende, merak etmeyin." dedim bir asker selamı verirken. ve yanından geçip koşarak sahaya ilerledim. aralık kapıdan sessizce içeri girdiğimde onu üçlük çalışırken gördüm. art arda attığı üç top da potaya girmeyince nefes nefese durup dizlerine eğildi. içinden ne küfürler ediyordu kim bilir?

çantamı bir kenara bırakıp yerdeki toplardan birini aldım. acemice sektirmeye başladığımda gözleri beni buldu. "hey." dedim, yüzümdeki tebessümle.

"hey." dedi o da yorgun bir sesle. bana doğru ilerledi ve elimden topu aldıktan sonra eğilip dudaklarımı öptü. "beni beklemesen iyi olur. biraz uzun kalacağım burada. üç gün boyunca antrenmanlara katılamadığım için oldukça gerideyim."

bana sırtını dönüp de potanın karşısına geçtiğinde dudaklarımı büzdüm. onunla kalacaktım. kesinlikle onunla kalacaktım. "bana da üçlük atmayı öğretsene." ona fazla yaklaşmadan durdum. ellerimi arkamda birleştirip parmak uçlarımda yükseldim. bana şaşkınlıkla bakıyordu. bense vereceği cevabı bekliyordum heyecanla.

tebessüm etti. "gel." dedi.

büyük ve hızlı adımlarla yanına geldikten sonra sepetten bir top aldım ve öğrenmek için ne kadar heyecanlı olduğumu anlasın diye gözlerine baktım.

kageyama ile bana uzun gelecek bir süre boyunca üçlük çalıştık. az önceki gibi öfkeli olmadığı için gösterme niyeti ile attığı tüm toplae potaya girdi. benimse çoğu topum potaya ulaşmadı bile. kollarım çok güçsüzdü çünkü.

kageyama bir atış daha gösterecekken kol kaslarına dokundum. aslında bunu yapmayı düşünmemiştim bile. zihnimde sadece kollarına dokunduğumu hayal ediyordum, gerçekte yapma gibi bir niyetim yoktu.

kageyama atışını kaçırdığında şaşkınlıkla bana döndü. bense kaşlarımı çatmış, kol kasını avuçluyordum. "neden böyle hayvan gibi kaslar yaptığın belli oldu."

sesli bir şekilde güldü ve beni aniden kucağına aldı. "neden olacak?" dedi, yüzündeki kocaman gülümseme ile. "seni kucağıma rahatça alabileyim diye her şey."

ben de gülüp omzuna vurdum. terden alnına yapışan saç tutamlarını arkaya ittim. "eve gidelim artık." diye fısıldadım. "çok acıktım."

"sen söyleyince fark ettim, ben de çok acıkmışım." beni yere bıraktıktan sonra yerdeki topları ikişer ikişer alıp sepete atmaya başladı. "şurayı topladıktan sonra gidebiliriz."

işini çabuk bitirmesinde ona yardım ettim. sepeti malzeme odasına bıraktıktan sonra yanıma geldi.

"üzerini değiştirmeyecek misin? üşütebilirsin."

"hava yeterince sıcak zaten."

sahanın anahtarını teslim ettikten sonra birlikte çıktık okuldan. yan yana ilerlerken oldukça sessizdik.

"son sınavlar kapıda."

"evet." diye mırıldandı.

"eksik olduğun bir konu varsa seni çalıştırabilirim." elini tutup bana bakmasını sağladım. gülümsediğimde onun da yüzünde bir tebessüm belirdi.

elimi daha sıkı kavradı. "teşekkür ederim." sadece bunun için teşekkür etmiyordu.

koluna sarıldım ve omzumu silktim. "konu sensen hiçbir şey sorun değil."

tüm aşklar kavgayla başlar # kagehina n kiyoyachiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin