11

4.1K 541 505
                                    

"pişt," biri kafama vurup yanımdaki boşluğa kendisini attığında gözlerimi devirip ona baktım. kageyama hiç bank yokmuş gibi gelip yanıma oturmuştu. göz kırptı. "sarışın arkadaşın yok, hayırdır?"

"matematik hocası el koydu ona. öğle arasından beri ayrıyız." dizlerimi kendime çekip banka koydum ve onlara sarıldım. "yalnız hissediyorum."

"ben buradayım." dalga geçtiğini falan düşünmüştüm başta ama yüz ifadesi oldukça ciddiydi. "yalnız değilsin."

"aklımı karıştırıyorsun. sus." başka bir tarafa çevirdim bakışlarımı. biraz ilerdeki sahada kendi hallerinde basketbol oynayan ikinci sınıflar vardı. aralarında kuroo-san da vardı sanırsam.

"basketbol oynamayı biliyor musun?" hâlâ oynayanları izliyorken omzumu silktim. "hayır. ama izlemesi eğlenceli bir spor bence."

ayağa kalktığını hissettiğimde ona baktım. ellerini ceplerine soktu ve başıyla işaret yaptı bana. "gel o zaman yakından izle beni."

"üşeniyorum ya."

"kalk lan."

ofladım ve isteksiz bir şekilde ayağa kalktım. yavaş adımlarla onu takip ettim. tellerle örgülü sahanın yanındaki amfi tarzı seyirci kısmına oturdum.

kageyama oyuna kolaylıkla girip hemencecik adapte oldu. onu izlerken cidden kafam dağılmıştı. basit bir oyun olmasına rağmen çok ciddi oynuyordu.

gözlerimi kırpıştırıp dikleştim ve onun kadar ciddi izlemeye başladım oyunu. oyuna girdiğinden beri tek bir sayı vermemişti rakiplerine. üçe üç oynuyorlardı zaten.

ikinci sınıflardan biri kageyama'ya bilerek çelme taktığında hızla ayaklandım. saha çakıl taşlarıyla döşenmişti ve yere düşen birinin canının acımaması mucize olurdu. sahanın kapısını yana çekip içeri girdim. kuroo-san çelme takan çocuğa iyi bir yumruk geçirmişti. kageyama dizini tutarak yerde oturuyordu.

yanına çöktüm ve elimi omzuna koyup gözlerine baktım. acıyla buruşmuş yüzü derin bir nefes aldıktan sonra düzeldi. "bir şeyim yok." diye mırıldandı.

çakıl taşları yüzünden yırtılan pantolonundan dizinin kanadığı görülebiliyordu oysa. "yalan söyleme." elimi alnına koyup saçlarını yavaşça geriye yatırdım. "kafanı çarpmadın değil mi?" dikkatlice yüzünü incelerken elimi tuttu ve indirdi.

"yok bir şeyim."

"revire gidelim." dedim inatla.

"aynen." kuroo-san da benim gibi yere çöküp kageyama'yı yavaşça kaldırdı. "yürümeye çalış bakayım. ayağın burkuldu sanki."

korktuğumuz şey olmadı. ayağı burkulmuş falan değildi. bu yüzden revire kadar destek almadan yürüdü. hemşire ufak bir pansuman yapıp isterse orada dinlenebileceğini söyledi. son dersi ekmek kageyama için harika bir şey olmalıydı ki anında kabul edip yatağa uzanmıştı.

kuroo-san da onunla birlikte kalmak istediğinde kageyama bunu istemedi. o da trip atarak gitti.

"uyu o zaman sen. ben sınıfa çıkıyorum."

hemşire bana baktı. "ah, sana da izin kağıdı yazacaktım oysa. arakadaşının yanında kalmayacak mısın? ben hep burada olamam."

"ciddi bir şeyi yok ki."

"sanırım başımı da vurdum." berbat bir oyunculukla ağrısına ağrı ekleyen kageyama'ya ters bir bakış attım. "ya bir şeye ihtiyacım olur ve ayağa kalktığımda başım dönerse? ya düşer ve kafamı bu sefer başka bir yere çarparsam? beyin kanamasından ölebilirim!"

hemşire mırıldandı. "az önce duyduklarımdan sonra ciddi bir şey olmadığını söyleyemem."

ciddi bir şekilde onayladım. "katılıyorum."

mutsuzum

tüm aşklar kavgayla başlar # kagehina n kiyoyachiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin