27

3.2K 383 297
                                    

"hinata-kun, hi-na-ta-kun!" tuanna'nın sesi kulaklarıma dolduğunda söylenerek kaldırdım kafamı sıradan. "hoca gelmemiş. etüt iptal bu yüzden."

"harika." hızla ayaklandığımda başım döndü ve yere düştüm. yere uzanmış şaşkın şaşkın tavana bakarken tuanna gülerek elini uzattı bana. elini tutsam da kendi çabamla ayaklandım.

"sen bugün biraz tuhafsın."

haklıydı. bugün aklım tamamen kageyama'da kalmıştı. onun için endişeleniyor, elimden bir şey gelmediği için de ağlamak istiyordum. bir ay kadar önce nefret ettiğim çocuğa çok bağlanmıştım ben.

iç çekip tuanna'ya baktım. meraklı meraklı suratıma bakıyordu. tebessüm ettim ve saçlarını dağıttım. "tuhaf değilim, sadece yorgunum."

"seni ne neşelendirir biliyorum." tuanna kocaman sırıttı ve etrafıma sardı kollarını. "minyon kucaklaşması!"

kahkaha attım ve ben de ona sarıldım. "ben üç santim uzadım ama ortaokuldan bu yana."

yan yana sınıftan çıktığımızda üst kattan sevgilisi ile inen yachi bizi gördü. tuanna da o da ortaokuldan arkadaşlarımdı. ikisi de birbirlerini pek sevmezlerdi ve ben, hep arafta kalırdım.

"ne o," yachi önümüzda durdu ve tuanna'ya küçümser bakışlar attı. "yokluğumdan faydalanıp sho'yu mu kafesledin şimdi de?" yüzümü buruşturdum. yachi'nin hoşlandığı çocuk tuanna'dan hoşlandığını söylediği için tuanna'ya ömür boyu bu muameleyi yapacaktı sanırım sarışın dostum.

"yachi-"

tuanna kolumu tuttu ve susmamı sağladı. bana bakıp tebessüm etti. "yarın görüşürüz hinata-kun." ve yanımızdan geçip gitti.

yachi'nin yüzüne eğildim. tuanna'nın arkasından bakmayı kesip bana döndüğünde irkilip geri çekildi.

"beni arada bırakmayacağına söz vermiştin hani?"

omuzlarını silkti. "bırakmadım ki."

"ha iyi o zaman, ben tuanna'yla-"

"tamamlama o cümleyi." derin nefes verdim ve yachi'ye baktım. "ya senin en yakın arkadaşın benim. ne gerek var ona buna?"

"yachi, yoruyorsun bazen beni..."

ofladı. "kiyo-chan ile ben dondurma yemeye gideceğiz. sen gelme."

kiyoko-san itiraz etmek üzereyken yachi onu çekiştirmeye başladı. onlara gülümseyerek el salladım. başım çatlıyordu zaten.

arka cebimdeki telefonu çıkarıp kageyama'yı aradım. telefon görüşmelerini sevmezdim. mesajla hallederdim işimi genelde. ama mesajlaşırken karşı tarafın yalan söylüyor olma ihtimali hep daha büyüktü. emin olmak için onun sesini duymalıydım.

"alo?"

"ah, kageyama. hinata ben."

güldü. "evet, kayıtlısın telefonumda."

dişlerimi sıkıp gözlerimi yumdum. neden kendini tanıtırsın ki? neden ya?

"neyse," diye mırıldandım. "neredesin?"

"eve gidiyorum. sen neredesin?"

"okuldayım şu an. etütümüz yokmuş. eve gideceğim ben de."

"geri döneyim o zaman ben. sizin daha üç saatiniz var diye beklememiştim. birlikte yine vişneli pasta yer miyiz?"

mutluluktan doldu gözlerim. "evet, tabii ki!"

-

kageyama ile sessiz bir şekilde oturuyor, birbirimize bakıyorduk. tebessüm ettiğimde o da bana tebessüm etti.

"daha iyisin değil mi?"

başını salladı. "evet. sadece ağzımın içi yara olmuş. acıyor birazcık."

"senin arkadaşların bana vurduğunda benim de dişlerim damağımı kesiyordu." dedim. "biliyorum o sinir bozucu acıyı."

menüye uzandığımda o da aynı anda elini ileri uzattı ve benim elimi tuttu. "çok özür dilerim hinata. bir dönemi sana zehir ettiğim için inan çok özür dilerim. ben... ben bana bir şey yapmadığı sürece kimseye bulaşmam ama sana hak etmediğin çok şey yaptım. gerçekten ama gerçekten çok üzgünüm."

derin nefes verdim. şu an bile beni düşünüyor olması, kafasını bana takmış olması o kadar üzmüştü ki beni... kageyama kendinden önce hep bir başkasıyla ilgileniyordu. kendisi dışında herkese acıyor, kendi mutluluklarından ziyade arkadaşlarının mutlulukları ile doyuyordu.

parmaklarımızı birbirine kenetledim. "ben unuttum. eski seni unuttum kageyama. özür dilemene gerek yok. artık öyle bir insan olmadığının farkındayım. rica ediyorum çevrendekilerden önce kendinle ilgilen. beni düşünme mesela. beni kendinden çok düşündün çünkü. çok ilgilendin benimle."

parmaklarımızı birbirinden ayırdı ve masaya uzandı. eli bu kez bileğime dolanmıştı ve baş parmağı ile oraya daireler çiziyordu. "bu senin suçun hinata. her yerdesin."

şaşkınlıkla biraz daha eğildim. çünkü sesi daha kısıktı ve duymam zorlaşıyordu.

"her yerde seni görüyorum. her an seni düşünüyorum. rüyalarıma kadar girmişken nasıl seni düşünmememi, seninle ilgilenmememi söylersin bana?"

birazdan softluktan ağlayacağım sanırım.

hafifçe doğruldu ve bana baktı. titreyen dudaklarıma baktı önce. sonra aynı şekilde titreyen kirpiklerime, yutkunduğumda belirginleşen adem elmama...

"bu kadar güzelken nasıl seni düşünmem..?"

-

irem yüzünden konuyu dağıtıp dram ekledik şimdi toparlayamıyoruz iyi mi

yazım yanlışlarını sonra şey ederim

tüm aşklar kavgayla başlar # kagehina n kiyoyachiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin