5. Bölüm

2.5K 315 149
                                    



⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓

5. BÖLÜM

Taksiciye parasını verip indim. Sahil kenarındaki kafelerden biriydi gönderilen konum. Miracle Park'ın önüne geldiğimde Derya ve Sarışın bir kızı en köşedeki masalardan birinde görünce yanlarına doğru ilerledim. Gerilmek benim karakterimdeki biri için tuhaf bir durumdu ancak içine düştüğüm durum da çok normal olmadığından gerilmem gayet olağandı. Müstakbel kocamın sevgilisiyle tanışacaktım.

Valeria, adı gibi kendi de güzeldi. Şimdi maşallah diyeceğim de çok bir anlamı olmayacak gibi. O yüzden bana maşallah ona da Tanrı onu kutsasın falan. Böyle bir cehalet görmediğinizin farkındayım ama ne bileyim bunlar böyle durumlarda ne derler?

"Selam." dediğimde sonunda Derya beni fark etmişti. Bu çocuk böylesine gözünü kızdan alamıyorken benimle neden evlenmek istiyordu ki? Tut elinden kızın, ailene resti çek. Seviyorum ulen evleneceğim de bas nikâhı! Ah ama doğru herkesin ailesi kötü değildi benimkiler gibi. Vicdani yükü ağır basıyordur çocuğun. Ya da cesareti olmayan bir eziktir...

Hemen gömme çocuğu Asu, yapma bunu!

"Ah! Asude, hoş geldin." diyerek ayaklanan Derya'nın yüzünde tedirginlik gördüm. Gülümseyip kıza döndüm.

"Hi." diyerek kıza gülümsediğimde kızın yüzünün en Türkçe deyimle sirke sattığını fark ettim. Hi'ıma bir hi vermeyip Derya'ya "Never ever!" dedi. Ve bunu ses tonunu bastırarak dudaklarını her harfte gererek söylemişti. İngilizcem rezalet olsa da 'asla ve kat'a' dediğini anlamıştım. Ne diyebilirim ki? Çok haklıydı.

Derya "Otursana Asude." dediğinde oturdum. Ve Derya İngilizce konuşmaya başladı. Hiç yoktan iyi kötü bildiğim kelimeler vardı ve şöyle bir anlam kurmuştum söylediklerinden. 'Basit bir evlilik. Önemsiz - ki bu no matter'lı cümlenin öznesi she idi yani o ben oluyordum- Ve tam zaman çekimlemesi yapamasam da benimle evlendiğinde rahatça 'Date'leşeceklermiş.'

Tabi sevgili Kaptan'ımız destan yazmıştı benimkileri toplasan bir cümle de değildi ama ana fikir benim zararsız bir gariban olduğum yönündeydi işte Biz evlendikten sonra daha rahat buluşacaklardı. Sonra Derya sustu, kız bana baktı. Göz göze bir kaç saniye durduk ve tam olarak şu cümleyi kurdu. "But, you like girls with curly hair!*"

(Ama sen kıvırcık saçlı kızlardan hoşlanırsın!"

Yüzde yüz anlamıştım. Derya'ya baktım. Gözlerini kırpıştırdı. Bana kaçamak bir bakış atıp tam olarak şöyle dedi. "no honey you're exaggerating"

("Hayır balım abartıyorsun.")

Kendini daha çetrefilli yollardan da anlatabilirdi ama sanki ben anlayayım diye özellikle kurulmuş basit bir cümle olduğunu hissettim.

Asla altta kalamazdım. "Valeria, I understand you. But I don't believe love. Even if I do, I would never fall in love with him. You may be relaxed. I can see that the love for you in his eyes"

On beş dakika sonra cümlem bitince derince nefes verdim. Arada telefonumdaki sözlükten de yararlandığımı itiraf etmeliyim sanırım. Valeria'nın muhteşem(!) İngilizcemden sonra kaşları havalandı. Derya da onun kadar şaşkındı ancak şaşkınlıkları elbette İngilizce konuşmama değildi. Konuşmanın içeriğineydi çünkü tam olarak şöyle demiştim. "Valeria, seni anlıyorum. Ama aşka inanmıyorum. İnansam bile asla ona âşık olmazdım. Rahat olabilirsin. Onun gözlerinde sana olan aşkı görebiliyorum." Son cümlem külliyen yalan sayılmazdı ama doğru da değildi. Aşka inanmayan biri onu göremez de değil mi? Ancak Valeria'ya değer verdiği belliydi çocuğun.

KAPTAN-I DERYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin