16. Bölüm

2.4K 350 205
                                    

Bölüm geldi bebekler. Yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın çünkü ben de yorumlarınızı okumak istiyorum :D

İyi Okumalar.

16. BÖLÜM

Bölüm Şarkıları:

Kenan Doğulu- Aklım Karıştı

Can Ozan-Sar Bu Şehri

"Şu an beni dışlıyorsunuz ama..." diyen Derya ile bakışlarımı İstanbul manzarasından çekip ona çevirdim.

"Anlamadım?" diye sordum yüzümdeki mutluluğu silmeden.

"Kendimi iki aşığın ilk buluşmasındaki üçüncü kişi gibi hissediyorum." dediğinde güldüm. "Öylesin ya zaten!" derken açıkça alay ediyordum onunla. Gülerek başını iki yana salladı.

"Acaba diyorum, yeterince mutluluğunu yaşadıysan hislerini benimle de mi paylaşsan?"

Derin bir nefes alıp ışıl ışıl parlayan İstanbul'u baktım.

"Tam zamanıymış!" dedim dudaklarımdan ziyade gözlerimle gülerek. "Ne bir gün erken ne de bir gün geç değil. Bugünmüş..."

Bir şey söylemek yerine mutluluğumu izledi. Kalabalık yüzünden birbirimize çok yakın duruyorduk.

Bir kolu hala belimdeydi.

"Peki bunun spesifik bir tarifi var mı?" diye sorunca dudağımı büküp omuz silktim.

"Muhtemelen aşk? Bilmiyorum. Çocukluğumu saymazsak aşk, sevgi, hoşlantı gibi şeylerden çok anlamıyorum. His olarak... Nasıl tarif edilir emin değilim. Kazanılmış bir savaş zaferi... En çok beklenen kişinin dönmesi... Yıllardır komada olan birinin uyanması... Yani umudun en az olduğu yerden dirilmesi. Sanırım böyle bir şey."

"Anlıyorum." dedi çok da anlamadığı ayan beyan ortadaydı ama...

Derin bir nefes aldım. Bugün buraya çıkmamın sebebi biraz da oydu. Onun söyledikleri... Benim bu mutluluğumda onun da payı vardı. Her ne kadar sözleri kasıtlı ve art niyetli olsa da...

"Galata Kulesi ile ilgili birçok rivayet var. Mesela Galata Kulesi ve Kız Kulesi'nin birbirine âşık olması ve Galata Kulesi'nin yazdığı aşk mektuplarını Hezarfen Ahmet Çelebi ile Kız Kulesine göndermesi gibi ya da Kuleye ilk kez çıktığın kişiyle evleneceğinle ilgili. Turist çekebilecek güzel hikâyeler ama tüm bunların Rivayet olduğu belli değil mi?" dediğimde güldü. Ben de güldüm. Mutluluk bulaşıcıydı. Sonra bir anda ciddileştim ve devam ettim. O da ciddileşti.

"Benim baba tarafım çok kalabalık. Gördün zaten." dediğimde başıyla onayladı. Neden bunları söylediğimin merakı gözlerindeydi...

Ona hayatımın en büyük gizemini anlatacağımı henüz anlamamıştı.

"Annem ise kimsesiz"

Kaşları havalandı. Başımla onayladım.

"Yetimhanede büyümüş... 18 yaşında yurttan çıktığında..." yutkundum. "Yurttayken başına çok kötü şeyler gelmiş aslında. Çok çok kötü..."

Gözlerim dolmamalıydı. İlk kez öğrenmiyordum bu hikâyeyi. 10 seneden daha fazla süredir biliyordum. Ağlanacak çok şey vardı ama ağlamamın bir faydası yoktu işte.

"Anladım ben." dediğinde göz pınarlarımdan damlamaya çalışan bir yaşı işaret parmağının tersiyle sildi.

"18 yaşına gelince yurttan çıkmış annem. Kimsesiz, sevgisiz, kırık, korkak bir çocuk. Reşit olunca yetişkin olmuyorsun. 24 yaşındayım ve hala yetişkin olduğumu iddia edemiyorum ben. Annem de o zaman bir çocukmuş. Yurt tehlikeli diye bir an önce kurtulayım kafasındaymış ama sokaklar da tekin değil sonuçta. Bir hafta boyunca sokakta kalmış. Çöpte yiyecek aramış. İnsanlardan korkuyor yardım bile isteyemiyormuş. Bir hafta sonra dayanamadığını fark etmiş. Daha doğrusu onun cümleleriyle 'Kabul etmiş.' Bu dünyada onun için bir yer olmadığına inanmış. Galata Kulesi'ni o da çok severmiş. O zamanlar da hareketli, müzikli şenlikli oralar. O kulede askerler olduğunu ve bu insanları koruduğunu sanırmış. Sonra öyle olmadığını anlamış tabi... Ortada asker falan yok diye. İşte ölmek istemiş ve en güzel ölümün Kuleden atlayarak olacağına karar vermiş. Yaşamaya hakkım yoksa da güzel bir şekilde ölmeye hakkım vardı... Bu da onun ifadesi.. Günlüğünü okumuştum... Yirminci yüzyıl Hezarfan Ahmet Çelebi'si..." Alayla güldüm ama alay acımı saklayabildi mi emin değilim... Sessizce ve merakla dinliyordu Derya beni.

KAPTAN-I DERYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin