Herkese merhabalar Aslında daha önceden duyuru yapmıştım ama beni takip etmiyorsanız görmemişsinizdir. Kpss ve diğer kurum sınavlarıma hazırlanıyorum o yüzden bir süre bölüm gelmeyecek. Kpss sınavlarım 22 temmuzda bitiyor ama mülakatım ne zaman olur kedin değil. Yani Bir ay kesin olarak bölüm yok. Böğürtlen mucizesi gelecek çünkü önceden ayarladım onu. Beklerken onu okuyabilirsiniz. Zaten final vermiş bir kitap. Bölümleri sık gelir. Neyse herkese keyifli okumalar.
Not: Eğer beğeni ve yorum çok olursa sayıya bakmadan uzun bir bölümle gelebilirim. Her şey sizin ellerinizde. Öpüyorum görüşürüz<3<3<3
38. BÖLÜM
Bölüm Şarkısı: Aydilge-Sade Şarkı
Oysa herkes öldürür sevdiğini...
Evet, herkes öldürürmüş sevdiğini. Biz dünyayı ne kadar romantize etmeye çalışırsak çalışalım sevdiğimiz insanlar tarafından öldürülüyorduk nihayetinde. Her ölümün sonu kara toprak olmuyordu. Şahsi fikrim ölümlerin en güzeli toprakla buluşabildiğin ölümdür. Öldükten sonra nefes almaya devam etmek ise en kötüsü...
Annemin dağılmış yüzüne daha fazla bakamadığım için bakışlarımı babamınkine çevirdiğimde buna bir kez daha emin olmuştum. Unuttuğumu düşündüğüm anılar aklıma hücum ettiğinde içim acıdı. Benim aslında iki babam vardı. Biri çocukluğumun en güzel anılarına sahip olmamı sağlayan, beni masalların varlığına inandıran, her kız gibi benim de ilk aşkım olan, bir gözyaşıma dünyayı dize getiren adam, diğeri, ergenliğimi ve gençliğimi cehenneme çevirmek için dedemle ittifak kuran, masalların değil, gazete haberlerinin gerçekliğini savunan, aşka olan tüm inancımı yitirmeme sebep olan ve gözümdeki yaşları görmezden gelip çoğu zaman akmasına sebep olan adam... Bu iki adam aynı kişiydi. Aradaki tek fark ilk adamın yanında annem vardı, ikincisinde yoktu.
Babamın hüzün dolu dalgın bakışları bana eski babamı hatırlatıyordu. Hastanenin yoğun bakım ünitesinde bir camın ardından annemi izlerken yıllar sonra ailemiz bir aradaydı. Eskisi gibi üçümüzdük ama eskisi gibi değildi hiçbir şey.
Derya Onur Can'ı alıp biraz dolaşmaya götürmüş, minik ailemizle bizim baş başa kalmamızı sağlamıştı.
"Hiç konuştun mu annenle?"
Babamın sorusuyla bakışlarımı anneme çevirdim. "Konuşamadım. Kendinde değildi zaten. Ben öldüğünü sandım."
Babam keskin bir nefes aldı ama bir şey demedi.
"İlk değilmiş baba." dedim öfkeli bir sesle. Babam sertçe başını bana çevirdi. "Vücudunda çok fazla yara izi ve ezik varmış."
"Doktorla konuşacağım. Anneni Türkiye'ye götüreceğiz."
Babamın sesi gergin, sesinin tınısı belirsizdi. Kurduğu cümlede çok fazla bilinmeyen vardı. Bu bilinmeyenleri açığa çıkarmak gerekiyordu.
"Gelmek istemezse?"
"İster!"
"İstemezse baba?"
"Niye istemesin?"
"8 yıldır neden istemediyse o yüzden!"
"İster!" dedi sert bir şekilde. Derin bir nefes aldım.
"Nereye götüreceksin peki? Ona hayatı zindan eden babanın evine mi? Karşı gelebilecek misin babana baba?"
Babam bana ters bir bakış attı.
"Koca ülkede bir babamın evi mi var Asude?"
"Bilmem? Öyle değil miydi? Öyle değilse niye dedemle yaşadık biz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAPTAN-I DERYA
General FictionDüştüm ey Gönül! Gözden, yürekten, elden ayaktan... Bilemezdim böyle olacağını. Ben ki iflah olmaz, serseri bir kızdım. Tek derdim Galata'nın yamacında bir ömür geçirmekten ibaretken Karadeniz'de boğuldum. Abi bildiğimle evlenmekten kaçarken ateşle...