Selamlar aşklarım ballarım kelebeklerim...
Ben geldim. Şu ara yine ve yeniden başım çok yoğun ama Allah'tan bölümler hazır da sizi bekletmeden atabiliyorum. Siz de umuyorum ki beğenip yorum yaparsınız.
Asude ve Derya bu bölüm de yine bildiğiniz gibi :D Ben düzenlerken çok eğlendim inşallah siz de okurken eğlenirsiniz.
Aşklarım çiçeklerim yanlış annlamayın ama yem yoğun olduğumdan hem de artık gerek gördüğümden bu bölüme sınır koyacağım.
Sınır: 300 Oy ve 300 yorum. Başarabiliriz inanıyorum.
İyi okumalar ballarım.
⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓
8.BÖLÜM
Bölüm şarkıları: Cem Belevi-Sor/ Gökhan Türkmen İnadına Aşk
Hayatım boyunca önce yapıp sonra düşünen biri oldum. Bunun sebebi annem, babam ya da dedem değildi. Bu benim kendi karakterimdi. Bir yere gitmek için izin almadım mesela. Gittim ve sonra gittiğimi söyledim. Azar, ceza her ne olursa kabul ettim. Çünkü bence de hatalıydım ama bir sonraki seferlerde bir şey değişmedi. Ben değişmedim. Bugün bile ben hâlâ aynı bendim. Ferman'ı kışkırtırken tek düşündüğüm onu rezil etmek ve bana söylediklerini ona yedirmekti. Sonrası hakkında en ufak bir çekincem dahi olmamıştı. Sanki ben intikamımı alınca Ferman da yok olacaktı. Saçmalamışım...
Evet, gerçekten çok saçmalamışım. Ferman herhangi biri bile değildi. Akrabamızdı. Elbette hayatımdan çıkacak değildi. Bugün olmasa 20 yıl sonra da olsa onunla karşılaşacaktım. Ancak O, bugün karşıma çıkmayı seçmişti. Kendisiyle nişanlanmaktan kaçan kızın bir başkasıyla olan nişanına gelmişti ve o benim onu soktuğum durumun rövanşını istiyor gibiydi. Ancak yaptıklarımın ödemesini faiziyle alacağıma dair hiçbir şüphem yoktu.
"Seninle işim olmadığını söylerken offline olmaktan bahsetmiyordum. Anlatmak istediğim durum 'Banned' ya da 'Deleted' gibi bir şeydi ama?" dediğimde bu kez kendime ben de şaşırdım. Çünkü alttan almam gereken bir konumdaydım. Ancak şaşırmamam lazımdı değil mi? Ne zaman gerekeni yapmıştım ki zaten?
"Bebeğim senin boyum kadar dilin bile yetmez beni silmeye kaldı ki yüreğin yetecek? Saçmalama istersen. Hadi düş önüme. Başka kimse zarar görmesin." dedi alayla sırıtarak.
İstemsizce kaşlarım havalandı ve yine istemsizce tıslar gibi güldüm. "Tabi, ne demek? Koluna da gireyim mi?" diye sorduğumda iğrenç gülüşü, bir zamanlar yakışıklı bulduğum yüzünde yer aldı. Aslında hiç de yakışıklı değilmiş!
"Bak, hâlâ sakinken bas git yoluna Ferman. Yoksa boyun kadar dilimle seni yerin dibine sokarım. Başka kimse zarar görmesinmiş! Ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın be! Çekil önümden!" diyerek yanından geçtiğimde kolumu tuttu. Aslında tutmak tam olarak yaptığı eylemi doğru tanımlamıyordu. Zira parmakları resmen etime gömülmüştü.
"Asude, beni çileden çıkarabildiğin kadar çıkardın daha fazlası senin ruhunu bedeninden çıkarır. Düş önüme!" diye tısladığında kolumu elinden çekiştirdim. "Bıraksana beni! Bak çığlık atarım linç edilirsin burada! Şerefsiz bıraksana!" dediğimde kolumu bıraktı ama bu kez boynumu kavradı eli. "Doğru diyorsun. Ne uğraşıyorum ki? Seni burada gebertip şerefimi öyle kurtarırım." dedi. Nefes alabilsem ona şerefinin kurtulacak durumda olmadığını söylerdim. Ancak nefes almaya çalışıyordum sadece. Ellerim boynumdaki elini çekiştirirken birden gözlerimin geriye doğru gittiğini hissettim. Buradaki 50 kişi ne yapıyordu Allah aşkına? Kimsenin mi işi arka bahçeye düşmemişti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAPTAN-I DERYA
General FictionDüştüm ey Gönül! Gözden, yürekten, elden ayaktan... Bilemezdim böyle olacağını. Ben ki iflah olmaz, serseri bir kızdım. Tek derdim Galata'nın yamacında bir ömür geçirmekten ibaretken Karadeniz'de boğuldum. Abi bildiğimle evlenmekten kaçarken ateşle...