27.07.2020 - Italy
Yorgunum.
Ne zaman her şeyin düzeldiğine dair bir umuda kapılsam, geçmiş önüme kartlarını serip benimle alay edercesine kahkaha atmaya başlıyor.
Çırpındıkça battığım için, yüzeye yaklaştım sandıkça daha da derinlere çekildiğim için çok yorgunum.
Ruhumda geçmeyen bir acı var. Harry'nin çabaladığını gördükçe azalacağını sandığım bu acı, her an daha da kuvvetleniyor. Tüm bu kıvranışlarıma ek olarak, aşkım ve acım arasında da bitmeyen bir savaş var. Ve beni her geçen saniye daha karmaşık bir çıkmaza sokuyor.
Harry'nin bahçede bana yaptığı şeyden sonra bir süre öylece oturduk. Ona karşı koyamamayı sevmiyordum. Önünde çok savunmasız olmayı ve aklımın komutlarıyla değil de tamamen kalbimle hareket ediyor olmayı hiç sevmiyordum. Bu beni çok savunmasız bırakıyordu ve ben artık ona, karşısında savunmasız olmak isteyecek kadar güvenmiyordum.
Bana uzattığı dantel külotu giyip masayı toplamak için ayaklanmış ve ona yemeği tek başına hazırladığı için hiçbir şey yaptırmamıştım. Daha sonra o yüzerken ben de sosyal medya hesaplarımda zaman geçirmiş ve görmediğine emin olduğum anlarda da onu izlemiştim. Bana yüzmek isteyip istemediğimi sormamıştı. Ne düşündüğünü bilmiyordum ama yüzerken hareketleri hırçındı. Sanki bir şeye sinirliydi ve suya işkence ederek bu sinirini geçirmeye çalışıyordu.
Bir süre onun neden böyle olduğuna kafa yorsam da sormadım. Sonra da İtalya'nın sıcağına rağmen gölgenin altındaki beyaz rahat şezlongda uyuyakalmıştım ve uyandığımda hava neredeyse kararmak üzereydi. Harry'yi ortalıkta görememiştim. Yani uyandığımda filmlerdeki gibi baş ucumda uyuyuşumu izleyen bir adam falan yoktu. Ama başımın altına koyduğu yastığı fark ettiğimde, içime tarifi olmayan bir şeyin yayıldığını da inkar edememiştim.
Onu bulmak için içeri girdiğimde, mutfakta olduğunu gördüm. Tezgaha koyduğu büyük torbalardan birinin içine bakıyordu. Burnuma gelen kokulara göre büyük ihtimalle ben uyurken İtalyan şeften istediği yemekler gelmişti.
"Selam," dediğimde, yerinde sıçradı. Boşluğuna denk gelmiş olacak ki korkmuştu ama bununla ilgili bir şey söylemedi.
"Uyanmışsın," dedi. Sesi oldukça düzdü. Sanki morali bozuk gibiydi. Oysa yüzmemek ve uyumak dışında onun moralini bozacak bir şey yaptığımı düşünmüyordum. Belki gereğinden fazla susmuştum ama işin özünde hiçbir şey yapmamıştım.
"Yemekler hoş kokuyor. Uykumda acıkmış olmalıyım." Sözlerim bana bakmasına yetmemişti ve o sadece başını sallayıp açmadığı torbalardan birine yönelmişti.
"Harry," diye seslendim sakince. "Sorun ne?" Ada tezgahın öbür tarafındaydı ve tepesinden onu aydınlatan ışıkla ürkütücü görünüyordu. Belki de yüzündeki ifadesizlik beni bu hisse sürüklemişti. Bilmiyordum.
Kafasını kaldırdı ve ellerini tezgahın iki yanına yaslayarak gözlerini gözlerime sabitledi. Ne diyeceğini merak ediyordum. Ama sessizliği o kadar uzun sürmüştü ki konuşması gereken kişinin kendim olduğuna karar vermiştim.
"Eğer uyuduğum ve seninle yüzmediğim için kızdıysan ben çok özü-" Sözümü gülüşüyle böldüğünde, bir an gerçekten samimi bir şekilde mi gülüyor diye düşünmem gerekmişti.
"Hayır meleğim. Sana kızgın değilim." Söylediğine ve özellikle de ses tonuna dikkat ettiğimde, doğru söylediğini anlamıştım. Gerçekten de bana kızmış gibi değildi. Birkaç adımla tezgahın etrafında dolandım ve arkasında durup kollarımı beline doladım. Yanağımı sırtına yasladığımda, derin bir nefes alıp kokusunu içime çektim. O, ellerini karnında birleştirdiğim kollarıma koyup kibarca okşamaya başladığında ise gerçekten huzurlu hissetmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Falling || H.S.
Fanfiction"O şarkı sana yazıldı." Sesi fısıltı gibi çıkmıştı. "Tıpkı albümdeki diğer şarkılar gibi..." • |07.07.2020|
