|you only want me cause i'm taken|

2.8K 157 408
                                    

'03.07.2014 - Dusseldorf

Hissizlik.

İçime yayılan ve boğazımı zincirlerle sıkan bir boşluktu bu.

Ölüm gibiydi; soğuk ve sessiz.

Harry dudaklarını dudaklarımdan ayırdığında bana baktı. Gözlerinin siyahlığı yeşillerini zehirlemişti. Bana bakıyor ama beni görmüyor gibiydi.

Uzaklaşmaya çalışmadım ya da onu itmedim. Sanki bedenim uyuşmuştu. Herhangi bir tepki veremiyordum. Bomboştum.

"Çok kötü bir şey yaptım," diye mırıldandı. Benim göz pınarlarımdan çekilen yaşlar onunkilere ulaşmış gibiydi. "Benden iğreniyorsun, değil mi?"

Kelimeler dilinden dökülürken yuvarlanıyor ve bir anda önümüze yığılıyordu. Sorularını duyuyor ama bunlara zihnimde bile bir yanıt veremiyordum.

"Bir şey söyle," dedi. "Yalvarırım!"

"Sarhoşsun," diyebildim. "Çok sarhoşsun ve içeride sevgilin varken gelip beni öpmen yanlıştı." Midemin bulandığını hissettim.

"O benim sevgilim değil!" Sinirle soluyor ve kafasını olumsuz anlamda sallıyordu. "O benim sevgilim değil!"

"Sarhoşsun," diye yineledim. Hâlâ ondan uzaklaşmak için bir hamle yapmamıştım.

"Seni öpme cesaretine ulaşabilecek kadar sarhoşum."

"Bunu yapmamalıydın." Neden bu kadar anlayışlıydım bilmiyorum. Sesimde sinire ait hiçbir şey yoktu.

"M-mideni mi bulandırdım?" Ne? Cidden beni öpüyor ve buna verdiğim, gereksiz derecede sakin olan tepkimin ardından bunu mu düşünüyordu?

"Harry!" Bıkkınca sızlandım ve ellerimi belimdeki ellerini açmak için kullandım. İtiraz etmedi. Kolları iki yanına düşerken, hayal kırıklığı içindeki yüzüne baktım. Ama bu görüntü, canımı yakmadı.

"Ben sanmıştım ki..." Elini saçlarının arasına geçirdi. Gözlerinden yaşlar akarken yere çöktü. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde kalakaldım

"Kalk yerden! Saçmalıyorsun." Onu böyle görmek istemiyordum. Etrafıma baktım. Kimse yoktu. Ve ben onun güçsüzlüğünü izlemek istemiyordum.

"Sanmıştım ki sen de benimle aynı şeyleri hissediyorsun." Bir hıçkırık dudaklarından yayıldığında yere onun yanına oturdum. O an hiçbir şey umurumda değildi. Olumsuz ya da olumlu hiçbir şey hissetmiyordum. Söylediği şeyin bilincinde olamayacak kadar sarhoştu. O yüzden duymazlıktan gelmeyi seçtim.

"Sonra konuşalım. Hadi sen kalk ve..." Duraksadım. Bunu söylemek hâlâ midemi bulandırıyordu. "Nadine'nin yanına git. O senin..." Yine sevgilim değil, diye deliye dönmesini istemiyordum. "Misafirin."

Uzanıp elimi tuttuğunda şaşkınlıkla dudaklarımı araladım. Teni tenime değdiği anda ruhum alev alıyordu. Bunu bana neden yapıyordu?

"Seninle kalmak istiyorum." O kadar sarhoştu ki artık gözlerinin kaydığını bile görebiliyordum. "Yanımda kal." İngiliz aksanı kaymış, kelimelerin sahip oldukları harfler birbirlerine karışmıştı. Yine de güzel konuşuyordu. Yine de güzel görüyordu.

Elimi elinden kurtardım ve hızla ayağa kalktım. "Kalk ayağa. Odana gidelim olur mu? Ben de yanında olacağım." Elbette olmayacaktım.

"Gerçekten mi?" Başımı sallarken tutması için elimi uzattım. Onu yukarı çekmek zor olmuştu. Elinden tutup onu dengesini kaybedip düşeceği korkusuyla korkuluklardan uzaklaştırdım ve duvara yaklaştırdım. Sırtını soğuk betona yasladığında başını eğmiş bana bakıyordu. Aslında olmadığı kadar masum görünüyordu.

Falling || H.S.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin