13.03.2021 - Los AngelesBiri düşünün. Konuşma şeklinden, hareket etme şekline herkesin yaptıklarına bayıldığı, bir film gibi görünen, kulağa bir şarkı gibi gelen biri...
Bu kişinin sadece sizin için gerçeğe dönüşen bir hayal olduğunu düşünün. Yanındayken tüm dünyaya sahipmişsiniz gibi hissettiğiniz ve herkese evi gibi hissettirdiği halde aslında sadece sizin eviniz olan birini düşünün.
Sonra evinizin iz bırakan hatalar, hayal kırıklıkları ve yanılsamalar yüzünden sarsıldığını ardından da başınıza yıkıldığını düşünün. Onca zaman boyunca geçen tüm gecelerde bu evde yapayalnız olduğunuzu, hatta çığlıklarınızın bile duyulmadığını düşünün.
Ama sakın bu düşüncelerin sizi ele geçirmesine ve kötü etkilemesine izin vermeyin. Olur da bu okuduklarınız size ağır gelirse, tüm bunları sadece bir düşünceden çok daha fazlası olarak yaşayan bir kadının var olduğunu hatırlayın. Yani her şeyden önce beni düşünün...
Aşkın hiç kimse için kolay olduğunu idda etmediği halde Harry Styles'a aşık olmanın hem bu kadar güzel hem de bu kadar zor olacağını hiç tahmin etmemiş, bir zamanlar yüzünde bir gülümseme ile odasındaki posterde işaret parmağını gezdiren o kızı düşünün...
Ayrı kaldığımız zamanın ardından onu görmek en büyük korkum haline gelmişti ve ben korkularımla yüzleşmekten sandığımdan daha çok kaçmaya başlamıştım. Fakat o gece Harry'nin orada olacağını bana kimse söylememişti. Evet, belki şu an yaşadığımız o mecburi karşılaşma için pişman değildim ama yine de o gün zorla yüzleştirildiğim korkumun bana hissettirdiklerini hala en yalın haliyle hatırlıyordum.
Kısa bir zaman önce, izlediğim filmlerde ya da okuduğum kitaplarda en kızdığım kişiler gerçekleri en yalın haliyle söylemeden -sözde- karşı tarafın iyiliği için çekip gidenler olmuşken, sırf bu saf gibi görünen ama gerçek bir aptallıktan fazlası olmayan düşünce yüzünden terk edildiğimi öğrenmiştim. Sanırım çoğu kişi tarafından kabul edilen yargı doğruydu, gerçekten de hayatta en çok neyden korkarsak o her zaman başımıza geliyordu. Belki bir çeşit Murphy kanunuydu ya da istemeden de olsa çekim yasası denilen şeyle evrenin bizi yanlış anlamasını sağlıyorduk.
O filmlerde ve kitaplarda kendimi geride bırakılan karakter yerine koyduğumda bile kalbinde sıkışma hisseden biri olan ben, şu an bu sıkışmanın milyarlarca kat büyümüş haliyle baş etmeye çalışıyordum. Ve en kötüsü de bana bunu yaşatan adama her baktığımda hala evimdeymişim gibi hissediyorum.
Terapistim bağlandığı şeylere hayatını adayan biri olduğumu ancak işin özünde tek başıma bir birey olduğumun farkına varmam gerektiğini, hatta yaşamak için aslında bir eve ihtiyacım olmadığını söylüyordu.
Haklı olduğunu biliyordum. Haklı olmasından hoşlanmıyor da olsam Harry olmadan yaşayabileceğimi biliyordum. Onsuz bir buçuk sene geçirdiğimi biliyordum. O geçen zamanın ne kadar ızdıraplı olduğunu göz önünde bulundurmazsam, en nihayetinde hala hayatta olduğumu biliyordum.
Şimdi şöyle bir dönüp ilk zamanlarımıza bakınca, gülümsemeden edemiyordum. O zamanlarda da tıpkı bir film, tıpkı bir şarkı gibiydi. Ve geçmişi düşünmek bana o zamanlar ne kadar genç olduğumuzu hatırlatıyordu. Sanki o zamanlar hata yapmak çok daha kolay, çok daha affedilebilirmiş de şimdi sadece yüzüme birkaç çizgi daha ekliyormuş gibi hissediyordum. Yirmi altı yaşında birine göre sanırım yaşlılığı fazla abartıyordum.
Yine de tüm bu şeylere rağmen evim olmadan yaşamak istemiyordum. Yaşayamayacağım için değil, yüzümde oluşacak çizgilerin tek sebebi o olsun istediğimden her şeyi geride bırakmak için çabalıyordum. Harry'siz bir hayat zaten düşünemezken, onu canını yakan krizlerle bir gün daha yalnız bırakmayacağımı çok iyi biliyordum. Sanki Harry bana özel yapılmış bir Voodoo bebeği de ben onun çektiği acıları akıl almaz bir fazlalıkla hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Falling || H.S.
Fanfiction"O şarkı sana yazıldı." Sesi fısıltı gibi çıkmıştı. "Tıpkı albümdeki diğer şarkılar gibi..." • |07.07.2020|