06.04.2021 - London
Kafamın içinde çok fazla düşünce olduğunda ve bu düşünce karmaşası arasında kaybolduğumda, genelde göğsümde şiddetli bir baskı oluşur. Bir şekilde konuşsam rahatlacakmışım gibi hissetsem de bu gibi zamanlarda konuya girmek ve doğru kelimeleri seçmek hiç de kolay olmaz.
Birkaç gündür aklımı kurcalayan ve beni huzurlu alanımdan çıkaran konu ise Harry ile ikimize ait olan evin artık bana iyi gelmediğinin farkına varmış olmam. Hayatın her anında tanıdık yerlere, yemeklere, insanlara, filmlere, kitaplara ve ezbere bildiğim tüm o şarkılara bağımlı olsam da artık bu evin bana verdiği tanıdıklık hissinden yorulduğumu hissediyorum.
Elbette içinde yaşanmış olan her şeye, geçen senelere saygım var. Gerçekten kötü olan anıları bile garip bir şekilde seviyorum. Mesela evimize zorla giren ve hizmetlimizi yaralayan adamla devam eden davaya rağmen buradan vazgeçmem çok uzun zaman aldı. Harry'nin yokluğunda bile kalkıp gidemedim ama şu an, her şey ikimiz için bu kadar güzelken, bu evde biraz daha kalmak istemiyorum.
Mobilyaların üzerine beyaz örtüler örtmek, tüm kişisel eşyalarımı ve tabii ki Harry'yi alıp buradan gitmek istiyorum. Belki seneler sonra yapılacak bir ziyaret için burada bizi bekleyebilir ama o zamana kadar, bahçenin mahvolmaması için gelen bahçıvan dışında kapısından kimsenin girmesini istemiyorum.
Şimdi ise tüm bu karmaşık düşüncelerimi Harry'ye ifade etmem gerekiyor. Onu kırmadan, bu evden gitmemizi sağlamam gerekiyor. Kelimlerimi doğru seçmem çok önemli. Çünkü içimde bir ses söylediğim her hatalı sözün onu ve belki de bizi zedeleyebileceğini haykırıyor.
Saat öğleyi geçmek üzereydi ve muhtemelen bir saat içinde Niall ve Olivia'nın evlerindeki barbekü partisine gitmek için yola koyulmamız gerekiyordu. Normalde konuşmayı akşama bırakabilirdim ama bu konuyu konuşmadan bir saniye daha durmak istemediğimden oldukça emindim.
Salona girdiğimde, Harry'nin eliyle ritim tuttuğunu gördüm. Önünde bir kayıt parçası vardı. Muhtemelen yeni yazdığı şarkılardan biri üzerinde çalışıyordu. Normalde ciddi bir şey konuşacağımda, önceden birkaç provasını yapar en azından giriş cümlemi biliyor olurdum ama şu an tamamen doğaçlamaya mahkum olmuş haldeydim.
"Biraz konuşabilir miyiz?" Sorumla yaptığı ritim aniden kesilirken, başını kaldırıp gözlerimin içine baktı ve gülümseyerek elini yanına oturmam için koltuğa koydu. Ben oturduğumda ise gerginliğimi anlamış olacak ki rahatlatmak için dizimi okşadı.
"Seni dinliyorum."
"Bir süredir bir şey hakkında düşünüyorum. Elimden geldiği kadar kendimi doğru ifade etmeye çalışacağım ama eğer başaramazsam, niyetimin kötü olmadığını ve seni kırmak istemediğimi bil. Olur mu?"
"Sorun yok sevgilim. Her şeyi söyleyebilirsin." Burukça gülümsedikten sonra derin bir nefes aldım.
Lafı dolandırmak ve dolandırmamak, sonucu başında söylemek ya da önce sebepleri sıralamak arasında birkaç saniye düşündükten sonra muhtemelen en hatalı yolu seçtim ve bir anda "Bu evden taşınmak istiyorum," dedim.
Önce şokla havaya kalkan kaşları bir anda çatıldı. Gözlerini gözlerime odakladı ve asla anlayamadığım bir ifadeyle bana baktı. Sonra muhtemelen şu an sorulabilecek en mantıklı soruyu sordu. "Neden?"
"Çünkü her canlının olduğu gibi bence geri kalan her şeyin bir ömrü oluyor ve bu ev kesinlikle o ömrün sonuna geldi."
"Evimizin öldüğünü mü söylüyorsun?" Yaptığım metaforu mu sorguluyordu yoksa metaforumdaki anlamı metaforum üzerinden mi cevaplıyordu anlamamıştım. Yine de vicdan azabı çekmemi istiyormuş gibi bastırarak "Evimiz," demiş olmasından hoşlanmamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Falling || H.S.
Fanfiction"O şarkı sana yazıldı." Sesi fısıltı gibi çıkmıştı. "Tıpkı albümdeki diğer şarkılar gibi..." • |07.07.2020|
