|if you want love|

2.9K 125 508
                                    

'12.08.2014 - California

Harry ile sevgili oluşumuzun dokuzuncu günü.

İlk günden ilişkimizi gizli yaşamak ya da herkese duyurmak konusunda belirsiz bir tartışma yapmıştık. Ve yine her şeyde olduğu gibi söz hakkı bize düşmemişti.

Bir süre önce bize reklam ilişkisi teklifiyle gelen yönetim, sevgili olduğumuzu öğrenince fazlasıyla sevinmiş ve bunu herkese duyurmamız gerektiğini söylemişti.

Planladıkları şey bir yerde kameralara yakalanmamız ya da sosyal medyadan bir fotoğraf paylaşmamız  falan da değildi. Çok daha fazla ses getirmesini istiyorlardı. Bu yüzden de bir gün önceki Washington konserimizin ardından apar topar California'ya gönderilmiştik. Sebebi ise Ellen Show'a katılıp ilişkimizi duyuracak olmamızdı. Daha bizim bile ilişki derken tereddüt ettiğimiz şeyi tüm dünyaya haykırmamız isteniyordu.

İki gün önce elimize programda bize sorulacak sorular verilmiş ve tek kelime dahi etmemize müsaade edilmemişti. Öyle ki her konuda fikrimi almaya çalışan Alexander bile diğerlerine ayak uydurup Modest menajeri olduğunu tescillemişti.

Harry ve ben ise fazlasıyla gergin ve sessizdik. Üç gündür yaşanan bu emrivakilerin arından zaten ilişkimizi gizli yaşamak isteyen Harry, fazlasıyla etkilenmiş görünüyordu. Her şey karmaşık bir hal almıştı. Nasıl davranmam gerektiğini bile bilmiyordum. Bu zaman içinde tek güzel olan şey, dün Washington'da gidip birbirimize parfüm seçmiş olmamızdı. Mekana arka kapıdan koşturarak girmiştik. Amacımız gizlenmek değildi ama Harry sakin bir ortam olsun, normal insanlar gibi rahatça bir sürü parfüm kokup en doğrularını seçebilelim istemişti. Benim için seçtiği parfüm Armani Si'ydi. Ben de onun için Tom Ford'un Tobacco Vanille adındaki parfümünü seçmiştim. Bunun dışında keyifle sohbet ettiğimiz başka bir an olmamıştı. Yaptığımız tek şey, konserlerin ardından odaya gelip biraz -gerçekten çok az- konuşup hemen uyumaktı. Sevgililik böyle bir şey miydi? Ya da sevgili olmak tam olarak ne anlama geliyordu, bilmiyordum.

Şimdi ise California'ya erken geldiğimiz için oteldeki odamızda kahvaltı yapıyorduk. Aşırı iştahsız olduğum için meyve tabağındaki üzümlerden birkaç tane yemek dışında hiçbir şeye elimi bile sürmemiştim.

"İyi misin?" diye sordu Harry. Saçları duştan yeni çıktığı için biraz nemliydi. Üzerinde gri bir Nike tişört vardı ve saç tokamı sol bileğine takmıştı. O da pek bir şey yememiş sadece kahvesinden yudumluyordu.

Belli belirsiz başımı sallamak dışında sesli bir cevap vermedim. "Sen nasılsın?"

"Bilmiyorum," dedi. Aramızda can sıkan bir iletişim problemi vardı ve hayat bize bunu çözmemiz için zaman tanımıyordu.

Hiçbir şey söylemedim. Ben de onun gibi kahvemi elime aldım. Bir ayağımı sandalyeye çıkardım ve çenemi dizime yasladım.

"Neden bir kez de olsa Niall'a duydukları anlayışı bana duymuyorlar ki?" diye mırıldandı. Anlamadığımı belli ederek ona baktığımda, gözlerini kaçırdı. "Olivia ile birlikteler ve kimsenin bunu reklam yapası, birilerine duyurmak için baskı yapası gelmiyor. Ama konu ben ve aşk hayatım olunca..." Sustu. Kahvesini masaya bıraktı. Gözlerini benimkilere sabitledi.

"Saçmalıyorum, değil mi?" dedi. "Niall'ı kıskanmıyorum ve tabii ki onun adına mutluyum ama... Evet, kesinlikle saçmalıyorum."

"Bu kıskançlık değil," diye onun biraz daha kötü hissetmesine engel olmaya çalıştım. "Bu sana yapılan haksızlığa karşı haklı bir isyan. Yani bize... Bize yapılan haksızlığa karşı."

Falling || H.S.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin