(∆)Başka Bir Yüzleşme

60 7 0
                                    

Buharların arasından bir insanın gölgesini görür gibi olduktan sonra her şey karardı. Altımda akan kaynar suya düşmemek için üzerinde durduğum kayaya iyice tünedim. Neden küreler havaya her yükseldiğinde başım bu kadar feci bir şekilde dönmek zorundaydı ki?


Saniyeler sonra etraftaki her şey yerine geri geldi. Ama hala bitkin hissediyordum. Açelya, evet bizzat kendisi, karşıdaki kayanın üzerinde duruyor, kafası karışmış bir şekilde etrafa bakıyordu. Sisten ortalık gözükmüyordu o yüzden henüz bizi fark etmemiş olabilirdi. Oturduğu yerden doğruldu ve ayağını suya uzattı. Onu uyarmalıydım.
"Sakın basma, su kaynar vaziyette!"
Önünü görmek için gözlerini kıstı ve elini alnına koyup yukarıdan gelen ışığı siperledi.
"Kim var orada? ...Nora?!"
"Evet benim, kayaların üzerine basarak gel."
"Hiçbir şey görünmüyor ki!"
Sonra daha dikkatli baktı ve önündeki kayanın üzerine ayağını bastı. Durduğum tarafa doğru gelmeya başlarken ben de geri geri gittim.
Suyun sıcak ama yakacak kadar zararlı olmadığı yere gelince durdum.
Rüzgâr da az ötede duruyordu.

Açelya sislerin arasından geldiğinde ikimizi de dikkatle süzdü.
Biraz dağınık görünüyor olmalıydım. Bu normalde beni rahatsız etmezdi. Sanırım bazı insanlar böyleydi. Nerede olursalar olsunlar her daim nizamlı ve kusursuz görünürlerdi.

Rüzgâr'ı fark ettiğinde ona doğru döndü.
"Sen, bir anda ortadan kaybolmuştun?"
Rüzgâr umursamazca omuz silkti.
"Öyleyse ne olmuş? Sizler kim oluyorsunuz da benim yaptığım şeyleri sorguluyorsunuz?"
"Şöyle anlatayım, ortada görünmediğin sürece arkamızdan iş çevirip Zökarla iş birliği yapmadığını nereden bilelim?"
Yorgun bir şekilde iç çektim ve konuşmaya başladım.
"Daha sonra benim bulunduğum hücreye atılınca karşılaştık."
Açelya itiraz edecek oldu.
"Bu hiçbir şeyi kanıtl..."
"Oradan kaçmama yardım etti."
Açelya kaşlarını kaldırdı ve Rüzgar'a baktı.
"Cidden mi?"
Rüzgâr kollarını bağladı ve pek de arkadaş canlısı olmayan bir tondan konuştu.
"Sizin buna bu kadar anlam vermenizi anlamıyorum. Sadece öyle gerekti."

"Sen bundan önce nerede olduğunu hatırlıyor musun?"diye sordum.
Açelya kaşlarını çattı.
"Pek değil. Peki siz buraya nasıl geldiniz?"
Bu soruyu direkt yürüyerek diye cevaplayasım vardı. Ama sanırım bazı şeyleri alıştıra alıştıra söylemeliydim.
"Pek kolay olmadı. Peren'in verdiği haritayla bulduk."
"Peren kim?" diye sordu Açelya.
"Han işleten, baharatçı, çatlak bir teyze." dedi Rüzgâr ve ekledi.
"Asıl sorunsa, hep haklı çıkması."
"Peki şimdi? Yani ne olacak?"
Bunu söylemek nahoş olacaktı ama bilmesi gerekiyordu.
"Zökar'ın karargâhına dönüyoruz."
Açelya kaşlarını çattı ve dudaklarını büzdü.
"Bu pek iyi bir fikir gibi durmuyor."
"Maalesef, ama diğerleri de orada kaldılar."
Elini çenesine koydu ve düşündü.
"Evet... Deniz ve Acar... Ama başka bir yol yok mu?"
"Neden polise gitmiyoruz mesela?"
Rüzgâr sinir bozucu bir şekilde gülmeye başladı.
"Cidden çok komiksin. Polise ne demeyi düşünüyorsun sarı kafa? Metafizik objeleri toplamaya çalışırken bir 21. Yüzyıl vampiri tarafından kaçırıldiğını mı anlatacaksın?"
Açelya hafifçe kaşlarını kaldırdı.
"Hala hatırladığım kadar kaba ve inceliksizsin. Bir an geçmiş zamanda seni yanlış değerdendirdiğimi düşünmüştüm."
Ve evet o bazen bana da oluyordu. Yürüyerek mağaranın dışına çıktık.

Açelya telefonunu açmaya çalışıyordu. Anladığım kadarıyla şarjı bitikti.
"Şimdi ne tarafa gidiyoruz? Karayoluna çıkıp otostop yapabiliriz. Yakınlarda yerleşim var mı? Varsa otobüse binebiliriz. Hatta otobüse binsek daha güvenli olur."

Rüzgâr gözlerini kaydırarak bana yandan baktı. Dudakları hafifçe yukarı doğru kıvrılmıştı.
"Ne dersin Nora! Bence ona söylemeliyiz."
Evet, bunca zamandır yaşadığımız dev sefilliği anlatıp tüm umutlarını paramparça etmeliyiz Rüzgâr. Senden de daha azı beklenemezdi.

Gözlerimi kıstım ve onun bana baktığı gibi yandan baktım.
"Şeytanın sözcülüğünü sana bırakıyorum."

"Siz neden bahsediyorsunuz?"

Teker teker mi anlatmalıydık yoksa hepsini bir celsede çıkarmalı mıydık?

"Sanırım üzerimizde bir çeşit bir uğursuzluk var."dedim.
"Toplu taşıma araçlarını kullanamıyoruz. Buraya yürüyerek geldik."
Neyse ki mevsim yazdı. Ve dışarıda yattığımızda bu çok büyük bir sorun olmuyordu.

"Boşu boşuna yürümüşsunüz o zaman. Yakınlarda bir yerde yerleşim yeri varsa oraya kadar tabii ki yürümekten başka çaremiz yok. Ama tüm yolu yürümek tamamen mantık dışı. Sonra da otobüse bineriz işte.

"İşte bu yüzden o kaçık teyzenin hep haklı çıkmasından memnun değilim."diye homurdandı Rüzgâr.

Şu durumda vakit kaybetmek pek umrumda değildi. Açelya, açık bir şekilde dert yandığımız şeyi kanıtlamadan ikna olacak gibi durmuyordu. Kim bilir belki de gerçekten bu sefer binebilirdik. Hiç otobüsle gitmeyi denememiştik.

Adaletin ElçileriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin