Şehrin metruk binaları arasından, yirmilerinin başında gözüken, pek de oraya ait olmadığı belli olan bir kadın geçiyordu. Kuru vücudunun içinde bulunduğu pelerini rüzgarda hafifçe dalgalandı, tıpkı ince bir tahtadan yapılmış korkuluğun fırtınadaki manzarası gibi. Kalın botları ile asfalta her adımını perçinliyordu. Kahkülünün hiçbir teli diğerinden uzun ya da kısa değildi. Saçları, etraftaki tüm ışığı yutarcasına, kuzgunların tüyleri kadar siyahtı. Keskin gözleriyle dikkatle etrafı inceliyordu.
Sokağın ortasında durdu ve izbe evlerden birinin kapısını çaldı.
Kapı aranladı, başına tülbent bağlamış orta yaşli bir kadın başını uzattı. Belden aşağısını basma kumaştan janjanlı beyaz çizgili mosmor bir eşofman sarıyordu. Merak ve ön yargıyla birlikte göz ucuyla genç kadını süzdü. Baştan aşağıya siyah giymişti. Şu ana kadar fal baktırmaya gelen müşterilerin arasından en marjinali bu kadın olabilirdi.
"Randevunuz var mıydı bayan?"
Genç kadın tek kaşıntı kaldırdı ve duraksamadan:
"Sanmıyorum."dedi
"Öyleyse size zaman ayarlayalım. Bu sıralar doluyuz."
Genç kadın, falcı farkına varmadan kısmen gözlerini devirdi. Cebinden yüzlük tek bir banknot çıkardı. "Gerçekten hiç boş zamanınınız yok mu?" Bunu söylerlen parmaklarının ucunda banknotu tuttu ve dairesel hareketlerle havada gezdirdi. Yaşlı kadınsa banknotu büyük iştahla gözleriyle takip etti.
"Bir ajandamı kontrol edeyim, bu arada içeriye buyrun." dedi hevesle.
İşler son günlerde pek iyi gitmiyordu zaten.
Genç kadın ise falcınının küçük ve basit dünyasıyla bir süreliğine eğleniyordu sadece. Boncuklu kapıya, alalade yakılmış tütsülere ve suyun üzerinde yüzen tabaklarda yanan mumlara göz gezdirdi. "Amatörlere göre."
"Ne için geldiydiniz, fal bakma, kurşun döktü..." Bunları boşver şimdi diye sözünü kesti genç kadın.
"Sana bir teklifin var."
Cebinden bir fotoğraf ve kağıt çıkardı. Falcı kadın kağıdı sessizce okudu ve fotoğrafa baktı.
"Ama o şekilde çalışamayız ki."
Genç kadın sıkılmış bir şekilde üfleyerek kahküllerini havalandırdı.
"Hadi ama, sana hayatının fırsatını sunuyorum."
Yaşlı kadın düşünmeye koyuldu. Madrabaz dimağı neyin kendisi için daha avantajlı olacağını kestirmeye çalışıyordu. Hayatı boyunca pek çok durumdan sıyrılmıştı. Fakat bu sefer atladığı birşey vardı. Genç kadın bekletilmeden hoşlanmıyordu. Özellikle de buna hiç gerek olmadığı zamanlarda.
Falcı kadın o andan birkaç saniye sonra boynunda bir zincirin keskinliğini hissetti. Boynumu geriye itiyor ve oraya baskı uyguladığı her saniye nefes alışını zorluyordu. Siyahlı kadın, çevik bir hareketle falcıyı köşeye sıkıştırmıştı.
Genç kadın karanlık bir tonda;
"Kendimi düzeltme izin ver." dedi ve boğazını temizledi ardından devam etti.
"Kimse bunun reddedebilceğin bir teklif olduğunu söylemedi."
Önce yüzüne yapmacık bir hüzün ifadesi yerleştirmişti. Arkadan hafif bir ışık vuruyor ve siluetini ortaya çikarıyordu, siluetinin önünde ise dudaklarını adeta keser gibi açan tehditkar gülümsemesi parlıyordu. Kadın dehşet içinde olduğu yere çivilenmişti.
Sonra zinciri yavaş yavaş gevşetti. "Hem karşılığını fazlasıyla alacaksın." Masaya bir çuval dolusu desteyi iteledi. Yaşlı kadının gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Bu kadarını hiç bir arada görmemişti.
Siyah saçlı kadın bir kaç desteyi masada bırakarak çuvalı aniden geri çekti. "İşini iyi yaparsan bu torbadakilerin hepsi senin olabilir."
İzbe evden ayrılırken ardına bakmadan şu sözleri söyledi:
" Senin için çenemi son kez yoruyorum, bilmem söylememe gerek var mı ama işin biter bitmez buradan tüyüyorsun!"
(Karakter çizimi: Merinda)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adaletin Elçileri
FantasySırtımı dayadığım soğuk taşlardan kaldırdım ve hücrenin rutubetli havasını içime çektim. Az yukarıdaki delikten sızan gün ışığı hüzmeler halinde içeriyi aydınlatıyordu. Ama bu bile ortamdaki kasveti dağıtmaya yetmiyordu. Takdir edersiniz ki şimdi d...