Esen rüzgardan yazın geldiği anlaşılıyordu ama hava yine de kapalıydı. Yer yer bulutlar dağılıyor, aradan güneş, ışıklarını zemine ulaştırıyordu. Ben de işte bulutlu mu yoksa güneşli mi olduğu anlaşılmayan alacalı çizgide geziniyordum. Gözlerimi bulunduğum kaldırımlardan, genişçe olan yolun kalabalık binaları arasında kaybolduğu ufka kadar gezdirirken; aynı zamanda caddede ivedisizce yürüyordum.
Gözüme ne olduğunu farkedemediğim daha önce gördüğüm pek fazla şeyle bağdaşmayan renkte nesnenin yansıttığı ışık kamaştırdı, ayakkabımın altında farkedilir bir tümsek hissettim. Durdum ve adımımı geriye aldım.
İnce, sade bir zincirin ucuna turkuaz renginden bir taş tutturulmuştu ~insanlar bunu genelde kolye derdi~ onu yerden kaldırıp göz hizama getirdim. Ucundaki taşı dikkatlice inceledim, zincire bağlanma şekli bile buradaki önemli olan parçanın kendisi olduğunu söylüyordu. Sanki herhangi bir zincire de tutturulabilirdi, bunun pek bir önemi yoktu.
Etrafına baktım ve dudaklarını çarpıttım. Her gün yolda yürürken adıminızın altında kayda değer bir nesneyle karşılaşmıyordunuz. Acaba hangi dikkatsiz kimse bunu yolun ortasında öylece düşürmüştü, dahası düşüren için herhangi bir değeri var mıydı?
Her ne olursa olsun ölücü, beleşçi güdülerim bu kolyeyi cebe atmam için kulağıma fısıldıyorlardı. Eğer bu kolye eski sahibiyle bir yerde karşılaşırsak ve kolyeyi fark edip geri isterse kolyeyi teslim etmekten çekinmezdim. Yine de biliyordum ki bu oldukça düşük bir ihtimaldi ve böyle düşünmem güvenilir bir bahisti.
°*°
Sanki evrenin henüz genişlemediği yerde, yıldızlardan, gezegenlerden elektriksel yüklerden ve bilinen tüm maddelerden binlerce ışık yılı uzaklıkta sürükleniyordum. Uzaktan turkuaz ışıltıları gelmeye başladı, aynı kolyeyi bulduğum zamanki gibi. Uzaktakiler giderek yaklaştı ve her yer aynı renkte ışıldamaya başladı. Işıltıları gözlerimin kabul edemeyeceği kadar fazlalaşınca kan ter içinde uyandım.
Pekala, işte bu garipti.
Ranzadan fırlayıp aşağıya indim ve kendime gelmek için yüzümü yıkamaya banyoya gittim. Bunları yaparken oda arkadaşlarımı uyandırmamaya gayret ettim. İşini bitirdikten sonra tekrar yatağa girdim, fakat beni uykusuz bir gece bekliyordu. Hatta bu yüzden sabahki kalkülüs dersinde neredeyse uyuyakalıyordum.
Gözlerimi kısım ve tahtaya baktım. Çantamda gözlüğünü çıkardım ve çerçeveleri gözlerimin etrafına yerleştirdim.Böyle daha iyi görünüyordu. Tahtaya yazılan soruya göz atıp çantamda kalemi çıkardım. Notları geçirmeye çalışırken ara ara kalemin arkasını dişliyordum. Ara verdiğimizde yanımdaki arkadaşım yanağımı kalemle çizmiş olduğumu farketti. Ben de lavoboya yüzümü yıkamaya gittim.
Çantamdan mendil çıkarıp musluğa tuttum. Aynadaki görüntümü gelişigüzel incelerken boynundaki zincire bağlı taşın gerçekten ışık saçtığını gördüm. Geriye doğru sendelerken yansımaya değil de boynundaki kolyeye baktım. Yanlış görmüyordum. Emin olmak için taşı avuçlarımın içine aldım, içeri bakabileceğim küçük bir delik yarattım. Işığın kaynağı kendisiydi. Musluğu açtım ve buz gibi suyu yüzüme tokatlar gibi çarptım. Toparlanmaya çalıştım ve kapıya doğru yöneldim. Yolda karşılaştığım bir kaç kişi kan çekilmiş yüzümü görüp iyi olup olmadığımı sormuştu. Ne diyeceğimi kestiremedim o yüzden ister istemez geveleyerek durumu geçiştirdim.
Pekala bu kolyeden kurtulmak için daha ne bekliyordum acaba, çünkü sıradaki şaşırtmacayı kaldıramayabilirdim. Boynumu elimle araştırdım, zincirin açılış halkasını buldum ve boynumdan çıkardım. Bir daha asla bulamayacağım kadar uzağa fırlatmayı hedefliyordum. Yine de onu yerde bulmuştum, zaten bana hiç ait olmamış bir şeyi aynı şekilde başka bir yere bırakıyordum.
°*°
Periyodik olarak uyuklama krizlerle geçen bir günden sonra yurt odama geldim, kendimi yatağa bıraktım. Uyuyabilmek büyük bir nimetti!
Sabah uyandığımda kendime gelmek için yüzümü yıkadım, derse hazır olmak için masadaki eşyaları kurcalarken dün evrenin diğer köşesine gitmesini istercesine kendimden uzaklaştırdığım kolyenin masanın üzerinde olduğunu fark ettim.
Ağzımın bir karış açık kaldığını oda arkadaşım fark etmiş olacak ki:
" Birkaç gün önce onu senin masanda görmüştüm dün bahçede görünce düşürmüş olabileceğin aklıma geldi." dedi.
Normal şartlar altında biri bana böyle bir jest yaparsa mutlu olup teşekkür ederdim, fakat durumlar biraz karışık olduğu için aklımdan geçenleri öylece döküverdim.
"Nasıl yani... Ya ben onu kendi kendine geldi zannettim."
Bunu söyleyince biricik oda arkadaşımın hareketsiz öldürücü bakışlarında maruz kaldım.
Tereddütle gözlerimi o anda yumup söylediğimi yeniden değerlendirdim ve ekledim.
"Yani şey... İnce düşünmüşsün, teşekkür ederim."
İçeceğinden bir yudum aldı ve...
"Alınma ama son söylediğin senin standartlarına göre bile tuhaftı."
Beceriksizce gülumsemekle yetindim.
Son düşündüğüm şey konusunda bu kadar dışavurumcu olmamalıydım. Hayaletlere ve korkunçlu masallara pek inanmazdım, gördüğüm şeyler konusunda kendimden neredeyse emindim. Fakat beynimin bana oyunlar oynadığını göze almak zorundaydım. Yine de deliriyor olmayı hiç istemiyordum.
Hala bazı şeylerin kuşku verici olduğunu düşünsem de iç çekip arkama yaslandım. Pekala belki de mantıksız ve korkakça davranmıştım. Kolyenin durduk yere ışık saçması gerçekdışı bir fenomen gibi gözükse de mutlaka olgulara dayalı bir açıklaması olmalıydı. İçinde mini bir devre vardı da acaba belli aralıklarda ışığın yamasını mı sağlıyordu, ışık yanarken enerjisini nereden alıyordu? Önümde bir sürü soru işaretleri vardı. Yine de er ya da geç cevaplarını bulacaktım. En azından öyle olmasını ümit ediyordum.
(Karakter Çizimi: Nora)
Yazar notu: Karakter çizimleri bana ait olmakla birlikte, hikaye içinde atmosfere yardımcı olması için koyduğum resimler de var. Onların kaynaklarını genelde belirtmeye çalışıyorum. Bir de bazı çizimler cidden çok eski, aslında yıllar içerisinde kağıda çizdiğim karakterlerde değişim olmadı. Ama dijital çizim yaparken handi fırçanın iyi durduğu trickleri öğrendim gibi gibi.
[Sonradan eklenmiş yazar notu: Hikaye şemasında parantez içinde siyah üçgen 3.tekil/tanrısal, içi boş üçgen karakter bakış açışıyla yazılmıştır. İlk okunduğunda kafa karıştırıcı olabilirdi o yüzden ufak bir açıklama. Karakter bakış açısıyla yazılanlar hep Nora'nın bakış açısından yazılmış olacak.]
[Hikaye düzenlenmekte, buraya yeni yazar notu gelecek...]
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adaletin Elçileri
FantasiaSırtımı dayadığım soğuk taşlardan kaldırdım ve hücrenin rutubetli havasını içime çektim. Az yukarıdaki delikten sızan gün ışığı hüzmeler halinde içeriyi aydınlatıyordu. Ama bu bile ortamdaki kasveti dağıtmaya yetmiyordu. Takdir edersiniz ki şimdi d...