Peren elinde terastan topladığı acayip bitkilerle aşağıya indi. Boru şeklindeki mor çiçekleri dilim dilim kesti ve miksere döktü. Avuç büyüklüğünde kalın bir yaprağı şeritlere ayırdı ve donması için buzların arasına koydu. Mavi renkli buruşuk kabuklu meyveleri su dolu kasenin içerisinde yüzdürdükten sonra kabukları kendiliğinden meyveden ayrıldı. Raftaki baharatlardan kiraz çöpüne benzeyeni yerinden çıkardı. Kavanozun içinden bir tutam alıp, kavanozu yerine koydu. Elindeki tutamı mikserin içine serpti. Meyveleri suyun yüzeyinden topladı ve onları da mikserin içindeki bulamaca gönderdi. Düğmeye bastı. Bulamaç karışırken biraz köpürdükten sonra eski haline döndü. Donmuş yaprak şeritlerini buzların arasından alarak üzerindeki koyu yeşil tabakayı kazıdı. Donan parçalar erimeye başladığında geriye çok açık yeşil renkte şeffaf bir macun oluşturdu. Mikserdeki bulamacı çaydanlığa döktü, üzerine su koydu ve ocakta kaynatmaya başladı. Bununla birlikte etrafa fotokopi makinasından yeni çıkmış kağıtlar gibi koku yayıldı. Tam olarak demlendikten sonra koyu turuncu renkli sıvıyı bardaklarla döktü ve üzerine açık yeşil macunu ekledi. Bununla birlikte sıvının rengi mora dönüştü. Bardakları tepsiye koydu ve yukarı çıktı. Merdivenin sütunundan başını çevirerek aşağıya seslendi.
"Beni takip ediyor musunuz siz?"
O sırada gözlerimi sabitlediğim tezgahtan onları ayırarak silkindim. Hancı kadının yeşilliklere uyguladığı işlemler karmaşık olduğu kadar da hipnotikti. Rüzgâr bıkkınlıkla homurdandı ve merdivenlere yöneldi. Ben de ayağa kalktım. Bitkileri saymazsak, han sakinlerinin nüfusunun yoğunlaştığı bölgeye doğru çıktım.
Peren sehpaya yaslanmış bizi bekliyordu. Pencerenin önündeki koltuklarda birine kuruldum. Hancı kadın tepsinin üstündekileri ikram etmek suretiyle önümüze koydu. Bardağı elime alıp içindeki mor sıvıyı inceledim.
"Öncelikle, artık kaçmayı denemenin manasız olduğunu anlamış olmalısınızdır diye düşünüyorum."dedi Peren.
Rüzgâr'a dönerek "Sen üç kere ..." ardından bana dönerek "Sen de gecenin bir yarısı, bir kere..."
Göz ucuyla Rüzgar'a baktıktan sonra soran gözlerle Peren'e baktım.
"Bu sabahkini son sözlerime dahil etmediğimi de belirteliyim." dedi Peren.
"Ama bunu gece boyunca ayakta dikilmediyseniz nasıl bilebilirsiniz ki?" diye kulağa cüretkar gelebilecek bir soru sordum.
Hancı kadın tek kaşıntı hafifçe kaldırarak muzip bir şekilde gülümsedi. Elini sehpanın üzerine koyarak:
"Beklemediğimi nereden biliyorsun. Unutma ki burada bulunmak benim görevimdi."
Rüzgar şüpheyle gözlerini kıstı.
"Peki bu işte senin parmağın ne teyzecik?"
"Böyle bir kasaba cadısının uzun süreli halüsinasyon gördüren metodları da vardır herhalde."
Hancı kadın iç çekti.
"Herhangi birinizden bu tarz bir soru gelebileceğini biliyordum. Öncelikle adım Peren."
"Elçiler den biri olup kürelerin etkilerine maruz kalmak nasıl deneyimler getiriyor bilemiyorum. Sizin yerinizde oradan nasıl biri olarak gözüktüğümü de; ama böyle bir şeyi etik açıdan hiçbir zaman doğru bulmam. Bunu söylemem beni güvenilir yapmıyor, farkındayım. Bana inanmak istemiyorsanız sizi bilmediğiniz bir girdaba sürüklememeye gayret ederim. Ama beni dinlerseniz bu işinizi kolaylaştıracaktır."
"Ben yola yalnız çıkarım."dedi Rüzgâr.
"Ben de bunun için can atıyorum zaten."diye söylendim ve içeceğimden bir yudum aldım. Mor sıvı ağzıma yayıldı ve feci bir ekşimsi bir tat bıraktı. Doğruyu söylemek gerekirse ağzımda nasıl tutabildiğime şaşırıyordum. İçeceği boğazında geriye zorlayarak yuttum.
"Öz bilinçleri olan kürelerden bahsediyoruz. Denemeye devam ederseniz bile başarıya ulaşacağını sanmıyorum gençler."
Rüzgâr çay bardağını sıkıntıyla ağzına götürdü. Ardından bardağı hızla yerine koydu.
"Yapmanız gereken diğer elçileri yeniden toplamak ve portalı çalıştırıp idealar evrenine geçmek."
"İdealar evreni mi?" diye sordum.
Rüzgar hancı kadının bakmadığı bir anda bardağın içindeki içeceği arkadaki pencereden aşağıya fırlattı.
Aşağıdan belli belirsiz bir ses duyuldu.
"Saygısız herif, kafama geldi."
Rüzgar istifini bozmadan dinleme rolüne devam ediyordu.
"İyi de öyle bir yere nasıl geçebiliriz?"diye sordum.
"Portal Zökar'ın karargahını içinde bir yerde."
Önümdeki içeceğe bakıyordum. İtiraf etmek gerekirse Rüzgar'ın yöntemlerine saygı duyuyordum, ama önümdekini bitirmezsem hanında kısa süreli de olsa kalmama izin veren bir insana kabalık etmişim gibi hissedecektim. Hem neden bilmiyorum bu kadına güvenmek istiyordum. Kötü biri gibi durmuyordu. Eğer yanılılırsam da en fazla içtiğim zehirden dolayı ölmüş olurdum. Bir dakika bunu bu kadar kolay kabul etmem sağlıklı mıydı?
Bardağı elime aldım ve içmeye başladım. Her güne yeni bir çelınç.
"Peki diğerlerini nasıl bulacağız?" diye sordum.
"Burada devreye ben giriyorum, elbette ki haritayla." dedi Peren.
"Siz nasıl bilebiliyorsunuz nerede olduklarını?" diye sordum. Falcı maceramı unutmamıştım ve ikna edici bir şeyler söylese fena olmazdı.
"Kılıcın arkasındaki adam gösterdi. Siz gelmeden önce nerede olduklarını göstermişti ben de onları haritaya işledim ama onunla iletişim kurmak her zaman kolay olmuyor."
Görünüşe göre ona inanmakta başka çarem de yoktu. Ona son bir soru soracaktım.
"Peren tüm bunların amacı ne? Bunu neden yapmamız gerekiyor?"
"Bunu cevaplamam doğru olmaz. Hikayeyi burayı benden önce burayı işleten kişiden öğrendim o da aynı şekilde öğrenmiş. Nesilden nesile aktarılan bilgiler çarpıtılabilir. Size doğru olmayan şeyler söylersem yanlış anlaşılmalara sebebiyet verir. Eğer idealar evrenine geçebilirseniz tüm sorularınızın doğrulukla cevap bulabileceğinden eminim."
Peren boş bardakları topladı ve tepsinin üzerine koydu. Bize içirdiği şey, misafirperverliği kadar iyi niyetli olmasa da en azından hala zehirlenmemiştim ve bence bu iyiye işaretti. Beklentilerimi düşük tutmaya zaten alışıktım.
"Bu gece iyi dinlenin. Yarın yola çıkabilirsiniz." dedi Peren ve tepsiyle birlikte aşağıya indi. Sonrasında ise herkes odasına çekildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adaletin Elçileri
FantasySırtımı dayadığım soğuk taşlardan kaldırdım ve hücrenin rutubetli havasını içime çektim. Az yukarıdaki delikten sızan gün ışığı hüzmeler halinde içeriyi aydınlatıyordu. Ama bu bile ortamdaki kasveti dağıtmaya yetmiyordu. Takdir edersiniz ki şimdi d...