(∆)Geçitin İzinde

38 7 0
                                    

Deniz esneyerek doğruldu ve saçlarını karıştırdı.

"Günaydın arkadaşlar"dedi.
Uykusuz bir gecenin ardından gelen hiddetli sabahtan sonra kamp alanına geri dönmüş, uyumasam bile biraz daha dinlenmeye karar vermiştim. Rüzgar ise hala ortalıklarda yoktu. Açelya ise her sabah yaptığı gibi uzun sarı saçlarını tarıyordu.
"İyi sabahlar herkese." dedi.
Kendimi tutamayarak esnedim ve ben de "Günaydın." diye mırıldandım.

"Dünden bu yana daha iyi misin?" diye sordum Deniz'e.
"Fena sayılmam."diye yanıtladı.
"Sana kötü bir haberimiz var öyleyse. Karargahın içinde bir geçit varmış. Orayı bulup başka bir boyuta geçmemiz gerekiyormuş. Bana öyle anlattılar."dedi Açelya.
"Kim anlattı?" diye sordu Deniz.
"Edindiğimiz tüm bilgileri pek bilineyen kasabadaki han işleten bir hanımefendiden öğrendik." diye söze başlayıp daha sonra da detaylandırdım.

Karayolu haritasını katladığım yerden çıkarıp incelemesi için Deniz'e verdim. Deniz haritanın kat yerlerini açarak önüne serdi. Gözünü haritaya yaklaştırdı. Daha sonra bir şey fark etmiş gibi onu ışığa doğru tuttu. Haritanın ucunu çekiştirip ikiye ayırdı. Altında fark etmediğimiz başka bir katman daha vardı ve bu bir çizim içeriyordu.

Bu sırada ağaçların arasından Rüzgâr da belirdi. Deniz bunu fark edip ona da günaydın dedi. Saçlarının arasından karşıya baktı. Belli belirsiz günaydın diye karşılık verdi.
Deniz çizimi haritanın arasından çıkardı ve elini çenesine götürdü.
"Ben burayı görmüştüm."diye mırıldandı.
Sırt çantasını yere koydu ve karıştırmaya başladı. Katlanmış siyah kumaş parçalarını sırt çantasından çıkardı.
"Eğer oraya tekrar girmek zorundaysak bunlara ihtiyacımız olabilir."
Açelya siyah kumaş yığını arasından bir ruloyu alıp incelemeye başladı ve soru sormak için dudaklarını araladı.
"Bunlar nedir?"
"Daha önce de söylemiştim." Doğru kelimeyi bulmak için bir süre duraksadı.
"Gardiyanlar... Ya da karargahın içinde gezenler, sandığınız şey değiller."
Rulo kumaşı eliyle açıp tam formunu gösterdi. Karargahta gezerken üzerinde gördüğümüz siyah cübbelerdendi.
"Bunları üzerindeki devreleri kontrol eden bilgisayarın yanından almıştım. Daha fazla orada kalmak durumunda kalırsam ve üzerimdeki yıpranırsa kamufule olmaya devam edebilmek için kendime yedek olarak. Madem oraya tekrar girmek zorundayız siz de kamuflaja ihtiyaç duyabilirsiniz. Gardiyanlar, ya da her ne iseler, bunlardan giyiyorlar."
Kumaşları elden ele uzattık ve cübbeleri giyindik. Doğrusu ormanın ortasında birazdan ayine başlayacak tarikat üyeleri gibi duruyorduk.

Güneş tepeye varmak üzereydi. Otların arasından çeşitli böceklerin sesleri geliyor, doğa yerin altındaki tekinsizlikleri örtüyordu.

Kayanın içindeki kırıktan önceki gün olduğu gibi içeri süzüldük. Borulardan damlayan sular, karanlık duvarlarda yankılanıyor, nereden geldiği belli olmayan makine gıcırtıları kulaklarımıza çalınıyordu. Mümkün olduğunca sessiz ve iz bırakmadan ilerlemek durumundaydık. Deniz karmaşık ve alengirli koridorlara hepimizden daha fazla hakimdi, o yüzden yer yer biz arkadakilere önderlik ediyordu. Büyük hole varıncaya kadar bu şekilde devam ettik. Tünel gibi koridorlar en sonunda kemerli bir girişi olan kapı ağazında bitiyordu. Bundan sonra ekstra dikkatli olmalıydık.

Taştan kolonun arkasında bekleyip içeriye şöyle bir göz attık. Burayı bulduğumuz zamanda doğrulamak için gözetlediğimiz pencerelere şimdi de içeriden bakıyorduk. İçerisinin karanlığı, küçücük percerelerden giren şerit şerit gün ışığıyla daha da vurgulanıyordu. Bu sırada arkamızdaki hareketlenme ile irkilmiştik. Cübbe giymiş gardiyanlardan biri bizim farkımıza varmadan geçip gitmişti. Yine de dışarıdan bakabilecek bir göze göre fazlasıyla kümeleşik duruyor olmalıydık.

Deniz kıvırıp beline bağladığı çizimi çıkardı, ve ötedeki tuhaf yapıyı işaret etti. İşaret ettiği yer oldukça açıkta kalıyordu, ama görünüşe bakılırsa bulmamız gereken şeyi bulmuştuk. İkili gruplar halinde bulunduğumuz yerden holün ortasında duran yapıya doğru yollandık. Hızlı hızlı hedefe doğru yürürken ortalıklarda kimse yoktu ve bu fazlaca şüpheliydi aslında.
Yakına gelince bu garip nesneyi daha iyi gözlemleme şansı bulmuştum.

Geçit kapısı, karanlık ve gizemli bir atmosferle çevrili olan karargahın tam ortasında yükseliyordu. Metalik yüzeyi, zamanın aşındırıcı etkisine rağmen hala parlaklığını koruyan bir çember şeklindeydi. Çemberi yerinde tutan tahtalar, zamanın yükünü taşırken eski ve yıpranmış görünüyorlardı. Derin çiziklere ve oyuklara sahiptiler. Geçit kapısının altında, mermer işlemeli bir zemin yayılıyordu. Bu zemin, zarif kabartmalarla süslüydü ve karmaşık desenleriyle tarihi bir anıtın büyüsünü yansıtıyordu. Nesnenin üzerindeki beş tane kazılı işaret, çemberin metalik yüzeyinin üst kısmında belirgin bir şekilde yer alıyordu.

Peki şimdi ne olacaktı? Geçitin açılması için ne yapmamız gerekiyordu?

"Nasıl çalıştığını biliyor musun?" diye sordu Açelya Deniz'e fısıldayarak.
Deniz ellerini iki yana açtı ve bilmiyorum anlamında dudak büzdü.
Rüzgâr kazılı işaretleri yakından inceledi. Sivri hatlarla kazınmış olanı çevirerek yönünü değiştirdi.

Bir süre daha durup bekledik değişen bir şey gözükmüyordu. Göze daha az batmak için taş zeminin üzerinde yere çöktük. İşte tam bu sırada küreler yerinden çıkıp havalanmaya başladılar. Havada dönüp işaretlerin kazılı olduğu yerler üzerinde durdular. Demirin çevrelediği bölgede yarı saydam bir çöl mazarası belirmeye başladı. Ama basit bir manzaradan ziyade pencereden bakıyormuş gibi hissetiriyordu. Manzara git gide daha fazla belirginleşirken küreler durdukları yerden ayrılıp tekrar dönmeye başladılar. Ve doğrudan manzaranın merkezine doğru havalandılar. Tam yüzeye değecekken gözden kaybolup manzaranın içinde belirdiler. Biraz tereddütle de olsa geçide doğru yürüdük. Artık yarısaydam değil tam bir pencere gibi görünüyordu.

Teker teker metal çemberin içine doğru geçerken ani bir şıklama duyduk.
Karşıda cılız ışıklı beyaz bir floresan cızırdayarak yanmaya başladı. Aceleyle manzaranın içine girerken son gördüğümüz şey Merinda'nın floresanla aydınlatılmış yüzü, keskin bakışları ve hesaplı sırıtışıydı.
"Hmm, ilginçmiş..." dedi işbilir ve ehlikeyf bir ses tonuyla.

Geçitin öbür tarafından karargahın ortasında duran  Merinda'ya bakarken bu bilduğimiz dünyaya ait gördüğümüz son görüntüydü. Karagahı gösteren zahiri görüntü hızla solarak kaybolmuştu. Ve bizi ıssız, ucsuz bucaksız bir çölde yapayalnız bırakmıştı.

Adaletin ElçileriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin