(∆)Kılıcın Arkasındaki Adam

190 18 9
                                    

Baş ağrısıyla göz kapaklarımı araladım. Rüzgar bir süre kıpırdandıktan sonra yattığı yerden doğruldu ve...

"Hala mı yaşıyorum?"diye homurdandı.

    Kendimi son derece bitkin hissediyordum. Az önce ne olduğunu ne teorik ne de pratik olarak açıklayabilirdim ama görünüşe göre bir doktorun gelmesine gerek kalmamıştı. Rüzgar ağır hareketlerle ayağa kalktı ve bir süre bezgince etrafa bakındıktan sonra karşısında yarı baygın vaziyette karşı duvara yaslanmış olan beni gördü.

İşaret parmağını üzerime doğrultup:

"Senin burada ne işin var?"diye çıkıştı.

Uzandığım yerden doğruldum ve ellerime bakıp, tırnaklarımı incelerken:

"Ben de bu soruyu kendime soruyorum." diye yanıtladım. Üzerindeki hastane önlüğünü çıkarıp askıdaki yeşil ceketini giydikten sonra yangın merdivenine açılan kapıya doğru yöneldi. Şaşkınlıkla birlikte kaşlarımın kalktığını hissettim.

"Ne yapıyorsun?" diye sordum.

"Çıkış işlemleri, hastane masrafları gibi şeylerle uğraşmak istemediğime göre firar ediyorum."

Kapının kulpuna asıldı ve kapıyı açtı. İronik bir şekilde yangın merdivenlerine açılan kapıların kilitli olmasını beklerdim çünkü genelde öyle olurdu. Bu seferki istisnaydı demek ki. Buraya gelmeden önce çıkışı arıyordum öyleyse bu da işime gelirdi. Arkasından dışarıya çıktım.

"Sağlık sigortası falan yok muydu?"

"Ne?" 

Pekala, pekala... Sadece sormuştum.

    Dışarıda hala hava kapalıydı ve yağmur çiseliyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

    Dışarıda hala hava kapalıydı ve yağmur çiseliyordu. Spiral şeklinde birbirinin altına dizilmiş demir merdivenler kırmızı, vernikli bir boyayla boyanmıştı. Basamakları inerken metal zemine özgü çınlamayla adımların sesi yayılıyordu. Sonunda hastanenin arka bahçesine indik. Ardından betonarme hastane duvarını atlayıp ara sokağın birine çıkmıştık. Bir kaç yağmur damlası yanımdaki tenteyle örtülmüş eski model arabaya çarptı ve tok bir ses çıkarttılar. Ağaçların arasından gökyüzüne baktım. Daha sonra yüzüm iri su damlalarıyla ıslandı. Yağmur şiddetini arttırıyordu. Kasabanın boş sokaklarında yürürken sırada ne yapacağımı düşünüyordum. Yollarımız elbette ayrılacaktı. Burnuma belli belirsiz bir toprak kokusu geldi. 

    Çok geçmeden damlaların toprağa değdiğinde çıkan şıkırtı her yeri sardı. Hava serinlemişti. Etraf çok kısa bir anlığına bembeyaz oldu. Önümde kapüşonunu takmış olarak yürüyen Rüzgar'ın kumral saçlarını kumaşın ucundan görebiliyordum ve şimşek çaktığında olduğundan daha açık görünmüştü. Şiddetli bir gök gürültüsünden koptu. Artık yağmur yerleri dövercesine yağıyordu. Üşenmeseydim çantamdaki sarı yağmurluğu çıkarırdım ama onu uzun zamandır kullanmamıştım. Yolun ortasında çantamı deşmeye kalksam anca on dakikada bulurdum. Hava da aşırı serin değildi zaten. Uygun bir zamanda bakabilirdim.

Adaletin ElçileriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin